1982 Anayasası Geçici madde 15/III üzerine ne kadar yazdık ve Anayasa Mahkemesi’ni eleştirdik!

1982 Anayasası Geçici madde 15/III üzerine ne kadar yazdık ve Anayasa Mahkemesi’ni eleştirdik!
Geçici 15 özeti: 12 Eylül 1980-6 Aralık 1983 döneminde çıkarılan kanun ve KHK’lerin “Anayasaya aykırılığı iddia edilemez”.
Bu yasak, askeri dönemle sınırlı olup, olağan yönetime geçildikten sonra aykırılık “iddia edilebilir” görüşüne rağmen AYM, yasakçı tavrını 2001 Anayasa değişikliğine kadar sürdürdü. Fıkra III, bu vesileyle kaldırıldı.

Kuşkusuz, TBMM’nin “12 Eylül yasaları”nı ayıklaması önünde engel yoktu. Kaldı ki, 1995 ve 2001 değişiklikleri sonucu, dönemin yasaları, Anayasa’ya açıkça aykırı hale gelmişti.
Bunların bazıları, “Kopenhag Kriterleri” doğrultusunda 2001’den itibaren “uyum yasaları” dizisinde kısmen de olsa ayıklandı.
Ne var ki, 2005’ten itibaren, “12 Eylül yasaları”, bu kez hak ve özgürlükleri kayıtlama, yargı güvencelerini en aza indirme ereğinde yeniden ele alınmaya başlandı.
2010 Anayasa değişikliği, bir dönüm eşiği oldu. Ne yapıldı? Bir yandan, ilke olarak hiç kimsenin karşı çıkmayacağı -güvencesi düzenlenmese de- bir isteme hakkı tanındı: “Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir” (md. 20). Ama öte yandan, “12 Eylül dönemi” (2577 sy./6.1.82) İYUK yasasındaki idare yargıçları için “yerindelik denetimi yapamazlar” kaydı, Anayasa’ya mutlak bir yasak şeklinde kondu: “Yargı yetkisi,…hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz”. (md.125).

Yasalar yoluyla geriye gidiş, çok sayıda. Sadece biri: 2911 sy.ve 6.10.1983 ta.li TGYK’nda 6529 sy. ve 2/3/2014 ta. Yasa ile yapılan değişiklikle, toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâh belirlenmesinde, “vatandaşların günlük yaşantısını zorlaştırmayacak” şeklinde mülkî amirin keyfî olarak kullanabileceği bir sınırlama kaydı konuldu. Askerî yönetimin bile tanımadığı bu yetki, dönemin valisine, Hekimlere Taksim anıtına çelenk koydurmama, vatandaşları Gezi parkına sokmama vb. “mutlu” anlar yaşattı.

11 Eylül 2014 günlü “torba yasa”, belirtilenler ışığında ne ifade ediyor? Soma faciasının ardından madencilerin çalışma koşullarını düzenlemek için çıkarılan 146 maddeli yasa, Soma ile hiçbir ilgisi bulunmayan konularla torbalandı. (Soma vesilesiyle, madencilik sektörü, “düzenleme-denetim-yaptırım” halkaları bütününde düzenlenebilirdi. Ama ne gezer!). Her ne olursa olsun, Soma ile ve/ya emekçilerle, sosyal güvenlik haklarıyla ilgili adımlar, eksik ve çelişkileri olsa da, meşru amaç bakımından savunulmalı. Ama ya şunlar?

- İnternete erişim engeli: TİB’e, mahkeme kararı olmaksızın internete erişimi engelleme yetkisi veriliyor.
- Görevden alma ve yargı güvencesinin kaldırılması: Görevden alınan memurun göreve iadesi yönünde verilen bir yargı kararını iki yıl süreyle uygulamama yetkisi veriliyor.
- Sorumluluk ilkesinin kaldırılması: Yargı kararını uygulamayan amirler, yaptırımdan bağışık tutuluyor.
- Özelleştirme işlemlerinin keyfileştirilmesi: Özelleştirme işlemleri üzerinden 5 yıl geçtikten sonra yargı kararları uygulanmayacak.
İşte, üzerinde ciddi bir biçimde durulması gereken, “meşru amaç” maskesi altında, hak ve özgürlükler için “yeni” kayıtlama ve sınırlama halkalarının getirilmiş olması. Yargı kısıtlamaları ile takviye edilen bu düzenlemeler, dört açıdan irdelenmeli:
- Anayasal düzen: Değinilen düzenlemeler, çok yönlü olarak Anayasa’ya ve AKP iktidarınca kotarılan Anayasa değişikliklerine de açıkça aykırı. Sadece kişisel verilerin korunması değil, yerindelik denetim yasağı açısından da. Çünkü, yeni yasaklar, yargı kararlarını etkisiz ve geçersiz hale getiriyor.
- Avrupa karşısında: Avrupa Mahkemesi’nin verdiği ihlâle ilişkin karar sayısını azaltmak için birçok önlem alan AKP ve Hükümeti, İHAM’dan döneceğini bile bile düzenleme yapabiliyor. Üstelik 5651 sy.lı yürürlükteki yasal düzenleme bile, İHAS’a aykırılığı saptanmışken (A. Yıldırım v. Türkiye/18.12.2012; kesin:18.03.2013).
Dahası, Hükümet, AB eylem plânı hazırlığını kamuoyuna duyurdu. Bu çelişkili düzenleme, açıklama ve uygulama sahipleri, Avrupa’lıları “kandırabilecek”lerini mi, yoksa kendi toplumlarını mı geri zekâlı zannediyor?
- İktidar Partisi ve Hükümeti bakımından: Hukuk diliyle açıklamak mümkün olmadığına göre, konuyu siyasal açıdan ele alıp tartışmak yerinde olabilir. Kısaca; devleti, partinin “ideolojik aygıtı” haline getirmek, toplumu ise sürekli gözetim altında tutmak…
- 12 Eylül düzeni: Yapılanların, “12 Eylül yönetimi”ne göre vahameti, sadece, daha geri olduğu için değil, geçicilik yerine “kalıcı” olma amacı taşıdığı için...