Pandeminin başlangıcından bu yana, Zoom, Skype, Discord ve daha pek çok dijital iletişim aracı, çoğu kişinin hayatının ayrılmaz bir parçasına dönüştü. Dijital araçlarla bu yoğun etkileşimin so-nuçlarını anlamak için artık epeyce bir psikolojik araştırma yapılıyor, ama henüz tam olarak etki-sinin anlaşıldığını sanmıyorum. Bu etkileşimde sorunun bir başka boyutu ise etten kemikten ve hassas fiziksel organlardan oluşan gerçek insanların beyinlerindeki alıcılarla dijital verici sistem-lerinin aynı standartlara göre biçimlendirilmemiş olması. Yaşanılan her şey, insan beyninde kazılı olarak kalıyor, bu yüzden dijital araçlardaki gibi RAM’i yükseltilemeyen beyinde zihinsel görev-lere ayrılan dikkat azalmaya, zihinsel karmaşaya ve yorgunluğa neden oluyor. Sözsüz iletişimin imkânlarından da faydalanamayınca otomatik olarak kaygı seviyemiz artabiliyor ve üzerimizde bir performans baskısı hissedebiliyoruz. Bu yüzden kahve tüketimi daha da artıyor ya da çeşitli ilaçlardan faydalanma...

***

Sevişmeye hazır olmak için de, dikkatini bir işe verebilmek ya da anlamsızlık duygularıyla baş edebilmek için de ilaca duyulan ihtiyaç, dayatılan hız ve sınırsızlık durumuna geçici olarak adapte olunmasına hizmet ediyor, ama geçici... Bu geçici hızlanmanın bir bedeli oluyor sonrasında. Diji-tal hızlanmayı kendimize uyumlu hale getirmeye çalışmak yerine, vücudumuzu ve zihnimizi bu hıza adapte etmeye çalışmak, ani öfke patlamalarına, panik atak ya da depresyon gibi rahatsızlık-lara zemin hazırlıyor.

***

Bütünüyle dijital teknolojiyi lanetlemek ya da yaşanan sorunu/sorunları felaketleştirmek yerine, kültürün ticarileşmesine karşı, zayıflayan toplumsal dayanışmayı yeniden inşa etmeye yönelik politika üretimine katkıda bulunmak, gittikçe daha büyük bir ihtiyaç haline geldi. Normalde reka-bet bile bir kaygıya neden olurken, günümüzde sinsice ve eşitsiz bir biçimde dayatılan rekabetin psikolojik etkilerini daha bir görünürleştirip normalleştirilen bütün bu sorunlar hakkında farkında-lıklar yaratılabilir. Pandemiyle birlikte, zaten ağırlaşan toplumsal ve bireysel sorunlar, çok daha karmaşık bir hale gelse de insana duyduğumuz güvenden vazgeçemeyiz. Bu hız yanılsaması ve sistemin dijital teknolojiyle vaat ettiği her şey, hayal kırıklıkları biriktiriyor sürekli. Yeniden, etten ve kemikten, ilişkisel ve şiirsel varlıklar olduğumuzu hatırladığımızda, başka bir süreç baş-lıyor olacak. Tek tek bireyler olarak, kendimizle ilişkimizi, bütün bu dayatılan yanılsamalardan arındırıp içsel ve dışsal akışa bırakabilirsek... Diğer pek çok şey gibi, bu yanılsamalar da gelip geçici...