Belleğimiz geçmiş için değil gelecek için evrimleşti. Hatırlama, önümüze çıkan problemi, her defasında ilk kez karşılaşmışız gibi çözmeye uğraşmak yerine, öğrenip, belleğimize kaydettiklerimizle çözebilelim diye gelişti. Evrimin genel ilkesi olan amaçsızlık, belleğin evriminde de işler. Evet, bellek bu yüzden gelişmiştir ama bu amaçla gelişmediği içinde bir “kusuru ya da avantajı” vardır. Geçmişi yaşandığı gibi değil, şimdinin ışığında hatırlarız.
Yazı, belleğin bu özelliğinin zorunlu sonucu olarak da ortaya çıkmış olabilir. Geçmişte ne oldu ile bu problem nasıl çözülür, sorularını “doğru” hatırlayabilmek için. Geçmiş, gelecek için hatırlandığına göre, geçmişi doğru kavramak, geçmişi tekrar etmek ya da etmemek için hayati önemdedir. Un, su, maya, şeker ve tuzdan hamur yoğurup, kaç derece fırında ne kadar süre pişireceğimizde ekmek yaptığımızı doğru hatırlamazsak aç kalırız, ya da en azından ağzımızın tadı bozulur. İçinde bulunduğumuz duruma gelmemizi sağlayan geçmişi doğru kavrayamazsak, geldiğimiz noktaya tekrar tekrar dönmekten başka bir sonuç vermez hatırladıklarımız. Ormanda yolumuzu kaybettiğimizde geçtiğimiz yerleri doğru hatırlamazsak biteviye aynı yanlış noktaya dönüp durabiliriz. Bu durumda geçmişte yaptıklarımızı, tekrar yapmamak için hatırlamamız gereklidir.


***

Belleğin bu özelliği, ona koşulsuzca bağlı olan anlama, yargılama, karar verme işlevlerinin “şimdi”yi değerlendirmesini de aynı şekilde etkiler. İçinde yaşanılan zamanın tarihsel önemi genellikle yaşanıldığı sırada pek anlaşılmaz. Şimdi yaşanılanın önemi sonraki zamanda dönüp geçmişe bakanın yargısına bağlıdır. Geçmişe bakanın, bakma anındaki hali de belirleyicidir.

Örneğin 2002 kasım genel seçimlerinin öncesi ve seçimin ertesi gününü hatırlayanlar, Türkiye tarihindeki öneminin bugünkü kadar farkında değillerdi. 4 kasım 2002 tarihli gazete manşetleri seçim sonucunun hiç beklenmedik olduğunu yazsalar da, iktidarın 21 yıl süreceğini ve bir rejim değişikliğine gidileceğini öngördüklerini düşündüren bir kayıt yok gibi.

Bu günden bakıldığında belki de en anlamlı iki manşet; Hürriyet’in “sosyal patlama sandıkta oldu” ve Sabah’ın “Anadolu ihtilali” manşetleriydi. 3 kasım 2002 seçimlerinde seçmenin oy tercihinin özü “tepki” olarak anlaşılıyordu. Ekonomik kriz ve krize çare bulmak yerine kendisi krize giren siyasal alana tepki. Her ne kadar Yeni Şafak, “Tarih tasfiye” manşetini kullansa da RTE, Milliyet’te Fikret Bila’ya verdiği ilk demeçte, “Her kesimden oy aldık. Din eksenli değil, bir merkez partisi olduğumuzu gösterdik. Ülkeyi muhalefetle beraber yöneteceğiz” demişti. O gün RTE dahil kimsenin aklına sonraki yirmi yılın böyle geçeceği gelmiş olmayabilir. Dahası, bu halleriyle devleti yönetemezler, bir seçim dönemi bile dayanamazlar, böylece dinci beklentiler de kırılmış olur” diye analiz attıran kerli ferli siyasetçiler bile olmuştu. (Ö. Z. Livaneli’nin Deniz Baykal ile ilgili anlattıkları gibi).

***

Bugün geldiğimiz noktada RTE’nin Bila’ya verdiği demeçte söylediklerinden biri gerçekten oldu. RTE, “artık merkez biziz” demiş. Doğru, artık merkez RTEakpmhp bloğu. Sadece merkezin kapsamı ve içeriği değişti. Türkiye artık, merkezinde “dinci, tek adamcı, göstermelik bir meclise sahip” bir rejim tarafından yönetiliyor. Rejimde yirmi yılda gelinen aşama; eğitim ve sağlıkta büyük bir çöküş, hızla derinleşen barınma krizi, işsizlik, yargı sisteminin çözülüşü ve her geçen gün daha da artan hayat pahalılığı ile çok daha derin bir ekonomik ve politik kriz.

2023 yılının ekonomik- politik krizi ile 2002 yılının ekonomik- politik krizinin ortak noktalarının sadece isimleri olduğunu fark etmezsek, geçmişi doğru kavrayamamışız demektir. 2002 yılındaki yargı bağımsızlığı, seçim güvenliği, eğitim düzeyi, sivil ve askeri bürokrasi, güvenlik teşkilatı, ortalama seçmenin olup bitenler hakkında sağduyusu gibi değişkenlerinin 2023 yılınınkilerle farkını kavrayamayan siyasal yapılar, geçmişte olduysa yine olur yanılgısına kolayca düşebilirler. Ne Türkiye ne de Dünya 2002 deki gibi değil, insanlar ve toplum hiç değil.

RTE’ nin geçen yirmi bir yılı hazırlama şeklinin ne olduğunu tahmin etmek mümkün. Bir sarkaçta salınıyor olabilir belleği; kahramanın yürüyüşü ile her defasında ucuz kurtulduğu bir kaçış. Peki tek vücut olmadığı açık olan muhalefet nasıl hatırlıyor bu süreyi? Geçen yirmi bir yıl RTE ve anti RTE gibi iki grubun mücadelesi miydi, değilse kimler vardı?

BirGün’ ün yapacağı bir hatırlama dizisine büyük ihtiyaç var. 2002 den bu yana her yıl her ay ne oldu, kim ne dedi, nasıl devam etti diye. Geçmişi doğru kavramalıyız.