Gerçeklerin açığa çıkmak gibi bir huyunun olması, gereken zamanda açığa çıkmasını gerektirmiyor maalesef. Geçmişte çözülemeyen sorunların peşimizi bırakmadığı malumunuz. Bugün halen 50’lerde veya 90’larda açığa çıkmayanların devamında yarattığı sorunlarla boğuşuyoruz. Üzerlerine yeni sorunlar birikiyor, düğüm karmaşıklaşıyor.

Örneğin, hepimizin ne olduğunu bildiği ama resmi olarak yokmuş gibi davranılan Özel Harp Dairesi veya JİTEM’le ilgili tüm bilgiler kamuoyu önüne serilmediğinden, bugünkü milis örgütlenmelerini anlamlandırmakta zorlanıyoruz. Yapboz parçaları bir türlü tam olarak birleşmiyor, sürekli bir güvensizlik ve bu güvensizliğin getirdiği korku hali topluma egemen oluyor.

Devlet, sırrını koruyor

Fikri Sağlar, gerçeğin açığa çıkması için inatla ve sabırla uğraşanlardan biri. Son olarak Ankara JİTEM davasında verdiği ifadeyle geçmişin hayaletlerini hatırlattı.

Aralarında Altındağ Nüfus Müdürü Abdülmecit Baskın’ın da bulunduğu 19 kişinin 1990’lı yıllarda gözaltında kaybedilmesi veya öldürülmesine ilişkin 19 kişinin yargılandığı davanın 15. duruşması, 2 Şubat’ta Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Duruşmada tanık olarak ifade veren Fikri Sağlar, Susurluk kazasından hemen sonra kurulan Meclis Susurluk Araştırma Komisyonu üyesiydi. İfadesinde, bu komisyonun değil ama Kutlu Savaş’ın Susurluk Raporu’na dair önemli bilgiler verdi.

Sağlar, o dönemde Meclis Komisyonu’nun hazırladığı rapor dışında bir MİT raporu ve bir de dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’ın talimatıyla Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’ın hazırladığı rapor olduğunu söyledi.

Meşhur ve meşum ölüm listeleriyle ilgili soruyu da, “detaylı bilgilerin, Kutlu Savaş’ın hazırladığı raporda bulunabileceğini, ancak bu raporun 12 ya da 17 sayfalık bir bölümünün dönemin koalisyon hükümeti liderlerinin kararıyla devlet sırrı ilan edilerek çıkartıldığını, o dönemde kendilerinin dahi bu rapora erişmekte çok zorlandıklarını” söyleyerek cevapladı.

Sağlar, özellikle Kutlu Savaş’ın hazırladığı raporu mahkemenin bütün ekleri ve çıkartılan bölümleriyle birlikte edinmesi halinde cinayetlere ilişkin çok detaylı bilgilere ulaşabileceğini, raporda 100’e yakın infazdan bahsedildiğini ifade etti.

Hatta MİT’çi Mehmet Eymür’den birkaç defa raporu talep ettiklerini ancak Eymür’ün “Öyle bir rapor yok” dediğini ama daha sonra aynı raporu ‘bilgi notu’ olarak istediklerinde “Evet bilgi notu var” yanıtını aldıklarını söyledi. Tüm bu karmaşadan sonra Meclis üyeleri ya da hükümetin geri kalanı veya bağımsız ve tarafsız mahkemeler raporun tamamına ulaşabildi mi?

Hayır.

Oysa 2009 yılında, Ergenekon davası sürerken bu raporun kamuoyuna açıklanmamış ekleri ve ‘sansürsüz’ halinin dava dosyasında gönderildiği basına yansımıştı (Tabii hem o ‘temiz eller’ döneminde hme de sonrasında raporun sansürsüz kısımları açıklanmadığı gibi yapılan propagandayla o dönemin suçları çözülmüş gösterilerek aslında üstü örtüldü).

Susurluk’tan 22 yıl, Ergenekon’da konu olmasından 9 yıl sonra Kutlu Savaş’ın raporu, 2018 yılında yine bir mahkemede gündeme geldi. Ancak rapor, mahkemenin birçok kez talep etmesine rağmen ‘delil’ niteliğine kavuşamadı.

Mahkeme heyeti, duruşmanın başında, Kutlu Savaş’ın raporunun ekleriyle birlikte gönderilmesi için yazılan müzekkereye henüz yanıt gelmediğini, ancak ekleri olmadan gönderilmek üzere imza aşamasında olduğunu bildirdi. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in 4 Kasım 1993’te yaptığı konuşmada belirttiği ‘ölüm veya infaz listesi’ ile ilgili bilgi/belge talebine ilişkin de Milli İstihbarat Teşkilatı ve Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’na yazılan müzekkereye de olumsuz cevap geldi.

Yani devlet yargıya bilgi vermedi.

‘Her şeyi bilen’ tek bir kişi olması imkânsız olsa da herkes elindeki bilgi parçalarını bir gün açıklar mı? Mecbur kalmazlarsa, hayır. Bu mecburiyetin mahkeme kararıyla gerçekleşmediğinin kanıtı da JİTEM davaları.