Gökteki Bütün Kuşlar adlı romanıyla Hugo ve Nebula ödüllerini kazanan Amerikalı bilimkurgu yazarı Charlie Jane Anders, Türkçe’ye kazandırılmayı bekleyen Gecenin Ortasında Şehir (The City in the Middle of the Night) ile gece ve gündüz arasındaki çizginin ikiye böldüğü bir gezegende, insanlığı tanımlayan karanlık ve aydınlık yarımkürelerin gözler önüne serildiği bir bellek romanı sunuyor

Geçmişten çekinmeden geleceği yaratmak

YASEMİN AKGÜL

Anders, romanında Dünya yaşanılamaz bir hale gelince yeni bir geleceğin başlangıcı olması için Ocak (January) adı verilmiş bir gezegendeki iki koloni şehrinde kurulmuş bir distopyayı anlatıyor. Ocak, bilimkurgu yazınında gördüğümüz dünyalaştırılmış koloni gezegenlerinden oldukça farklı. Bir yarımküresinde sürekli gecenin, bir yarımküresinde sürekli gündüzün yaşandığı bu durgun gezegenin iklim koşulları da dünyaya kıyasla çok daha kötü durumda. Romanın başlangıcından itibaren insanlığı Ocak’a taşınmaya mahkûm eden felaketi merak ederken buluyoruz kendimizi.

GEÇMİŞİN REDDEDEN BİR DİSTOPYA

Roman iki kadın karakteri takip ediyor. Sophie, gündüz şehrinde alt sınıfa doğmuş ve zorlu mücadeleler sonunda üniversitede okumaya hak kazanmış, sinik, yönlendirilebilir bir genç kadın. Aşık olduğu oda arkadaşına derin bir hayranlık besliyor çünkü Bianca onun tam tersi: imtiyazlı, zengin, özgüvenli ve tüm bunların da ötesinde üniversitenin kalbinin attığı devrimci gençlik örgütünün lideri. Bianca, ciddiye almadığı anlık bir kararla üç dolar para çalınca Sophie, onun bir şeyleri değiştirebileceğine olan sağlam inancı yüzünden suçu üstleniyor ve ölmek üzere karanlığa terk ediliyor. Sophie, bu karanlıkta varlığından haberdar olmadığı gezegenin yerli halkını buluyor: Timsahımsı ve telepatik Geletleri. Geletler ise insanların tam tersi: Ortak bilinçlerinde tarihlerindeki her bir bilgiyi özenle ve sonu olmayan bir acıyla saklıyorlar ve gezegenleri ile aralarında hayatta kalmaya değil birlikte var olmaya dayanan güçlü bir bağ var. Geletler, Sophie'ye insanların yaptığı soykırımı gösteriyor ve Sophie insanlığa dair bildiği her şeyi sorgulamaya başlıyor. İlk sorgulaması kendi tarihlerine odaklanıyor. Onları Ocak'a getiren ise Dünya’nın tarihi…

Roman içinde Dünya’yı artık yaşanılamaz kılan şey, insanların bir arada yaşayamaz hale gelmeleri. Irk ve din üzerinden yüzyıllar süren savaşlar sonucu, dünyanın her yerinden birtakım bilim insanı ırk, dil ve din ayrımının olmadığı yeni bir düzen kurmak için yola çıkıyor. Ortak üretilmiş yeni bir dil ve yeni bir kimlik ile hayatta kalma mücadelesinin insanları birbirine kenetleyeceği bir gezegenin vizyonerleri oluyorlar. İlk yerleşke Xiosphant kurulduğunda ilan edilen ilk yasak, Dünya tarihinden bahsetmemek. Ocak, tam anlamıyla yeni bir başlangıcı ifade ediyor. Düzeni sağlamak amacıyla Xiosphant'ta güneş hiç batmamasına rağmen geceye bir başlangıç belirleniyor, bunu sokağa çıkma yasağı ve otomatik kapanan perdelerin ardında uyuma zorunluluğu takip ediyor. Zamyatin’in Biz distopyasındaki o sürekli gözlenişi, ana karakterlerimizden Sophie’nin “Uykumuzu kontrol ederseniz, rüyalarımızın sahibi olursunuz. Bundan sonra, hayatımızın tüm alanlarına hâkim olmak kolaylaşır.” cümlesinde görebiliyoruz.

GEÇMİŞİN SİLİNMEYEN İZLERİ

Romandaki bir diğer önemli kısım, insanlığın, tüm ayırıcılarından kurtulmak istese de toplumsal cinsiyetten ve sınıftan kurtulamamış olması. Devamlılık için kontrollü bir nüfus politikası izleniyor, eşcinselliğe, isyankâr kadınlığa günah gözüyle bakıyor Xiosphant'ın politik inancı. Margaret Atwood'un Damızlık Kızın Öyküsü romanında gördüğümüz bu benzer acı kurgu, gerçeklikteki temelini Gecenin Ortasında Şehir'de de kaybetmiyor ve Sophie'nin Bianca'ya olan aşkına dahi musallat oluyor bu sözde özgürlükçü, eşitlikçi sistem. Sınıf ise kendini net, görünür çizgilerle değil, Ocak'ın kaynaklarının aşırı sınırlı olmasıyla belli ediyor. Ocak'ın son aydınlık ucunda, boğucu kurallardan kaçanların kurduğu anarşist Argelo ile Xiosphant arasında mekik dokuyan diğer ana karakterimiz Mouth (Ağız) üzerinden bu tarihsiz distopyanın bir başka yüzünü takip ediyoruz. Mouth’un adı, onun bu gezegende Sophie dışında eski dünya ile ilgilenen tek kişi olmasını çok güzel açıklıyor çünkü Mouth, insanlığın hikayelerini anlatma üzerine kurulu bir göçebe kültüründen kalan son kişi. Sophie ile tanışmadan önce kendi geçmişinden neredeyse vazgeçmek üzere olan Mouth, göçebelerin efsanelerinde anlatılan, Ocak’a getirilmiş son dünyevi eser olan şiir kitabının gerçek olduğunu öğreniyor ve Sophie ile insanlığın geçmişine ulaşma yolculuğuna birlikte çıkıyorlar. Geletlerin hediyesi olan telepatik yetenekleri sayesinde hava koşullarını iyileştirebilen Sophie, sosyalist devrimi başlatmak için harekete geçmiş olan Bianca’ya ulaşıyor. Tüm imtiyazına rağmen sınıfları ve ekonomik eşitsizliği ortadan kaldırmak isteyen Bianca, Ocak’taki distopyanın dünyadaki kökenlerinden korkan bir diğer yüzünü temsil ediyor. Daha iyi, daha adaletli bir sistem söylemini ağzından hiç düşürmeyen Bianca, Sophie’nin öğrendiklerinden ve yapabildiklerinden en az Xiosphant’ın önceki yöneticileri kadar korkuyor. İnsanlık kendi geçmişini hatırlamazken bile korkuyor kendinden ve farklı olandan.

ORTAK BİR GELECEK ÇİZMEK

Roman bizi son raddede bu sorguya getiriyor: neden geçmişin hatalarımızı yüzümüze vurmasından korkmak yerine bize daha iyi olmayı öğretmesine izin vermiyoruz? Yarattığımız sistemler ve bütün bu karmaşa, hatırlamanın da ötesine geçip düşünmeye başladığımız yerde batmak bilmeyen bir güneş olabilir, gelecek diyebileceğimiz tünelin sonunu aydınlatan. Daimî bir iyi-kötü düalizminden ve bundan kurtuluşun çaresi olarak görülen, her bir parçanın özünden arındırılmasıyla oluşturulacak statik bir tekilden çok daha ötesiyiz aslında. İnsanlığımızı geçmiş merceğinin altına yatırıp değerlendirerek sürekli şekillendirebileceğimiz, renkli bir bütünün kendine has parçaları olabiliriz. Hatırladıklarımız bizi bizden sonraki nesillerin nasıl hatırlamasını istediğimize yön verebilir. Hatırlatacaklarımız, hatalarımız kadar bu hatalardan çıkardığımız yeni öğretiler olabilir. Toplu belleğe zincirlenmiş bir kısır döngü ya da toplu bir yanılsama arasında değil yapmamız gereken seçim, bizden öncekilerin tersine çevrilemez addettikleri tüm ön kabullerimize meydan okuyarak ortak bir gelecek çizmemiz mümkün.