Tribünlerde yapılan tezahüratlar her zaman ilgi alanımda olmuştur. Farklı tribünlere gittiğimde de o takımın tezahüratlarını öğrenip, taraftarın hâletiruhiyesi hakkında fikir yürütmeye çalışırım. Yaşım ve tribüne ilk ayak bastığım yıllar itibariyle öğrendiğim ilk tezahüratlardan biridir: Seni sevmeyen ölsün! Memleketin müzik kültüründe de moda olduğu üzere taraftarın şimdilerde yeniden ‘coverladığı’ bu tezahürat o zamanlarda derin bir acıyı dile getiriyordu. Ülke arabeskin etkisinde kavrulurken Galatasaray’da da durum aynıydı. Son şampiyonluğu ergenliğinde görmüş babalarımız, bebekliğinde görmüş ağabeylerimiz ve hiç görmemiş bizler, hep bir ağızdan haykırıyorduk: 14 senelik bu çile bitsin artık bu sene, sen şampiyon olacaksın, seni sevmeyen ölsün! İnanmayan taraftar olamaz, biz de inanmıştık. Fakat sezon sonu Iviç’in “Gelmiyorum” demesi üzerine umutlar epey azalmıştı. İşte o dönem Alp Yalman ve Faruk Süren hem Galatasaray’ın hem de Türk futbolunun seyrini değiştirecek bir işe imza atıp Jupp Derwall’i ülkemize getirecekti.

Yaşasaydı tam da bugünlerde 89 yaşını dolduracak olan Derwall Batı Almanyalı bir savaş çocuğuydu. Çocukluğundan beri gönül verdiği ve tutkuyla oynadığı futboldan ayrılmak zorunda kaldığında tarih 1943’tü. Nazi Almanyası’nda henüz 16 yaşındayken önce işçi olarak çalışmaya zorlandı. A,rdından Hava Kuvvetleri’ne girerek savaş pilotu oldu. Bir Nazi askeri olarak Amerikalılara esir düştüğünde bu kez maden işçisi olması için Fransa’ya gönderiliyordu. Neyse ki arkadaşlarıyla birlikte onları götüren trenden kaçmayı başardılar. İngiliz işgalindeki ülkesine dönen Derwall artık yeniden futbol oynayabilecekti. Önce oyuncu, sonra oyuncu- teknik adam olarak devam ettiği yolcuğu onu Alman milli takımının başına kadar getirdi. 1980 Avrupa Şampiyonluğu, 1982 Dünya Kupası finali de ününe ün kattı. 1984 Avrupa Kupası’nda ilk turda elenip istifaya zorlanmasaydı muhtemelen onunla hiç tanışamayacaktık. Buna rağmen adı Galatasaray teknik direktörü olarak geçtiğinde pek inanmadık. Koltuğunu Franz Backenbauer’e bırakan Derwall, Bundesliga’dan başka teklifler de aldı. Yalman’ın kendisini sadece Galatasaray teknik direktörü olarak değil, Türk futbolunu değiştirecek adam olarak istediklerini söylemesiydi belki de onu ikna eden, biraz da karısıyla istedikleri sakin yaşama ulaşabilme ihtimali. Kararından dolayı kendisini eleştirenlere maceracı olmadığını sadece zirveye zor yoldan tırmanarak çıkan biri olduğunu söyleyecekti. O dönemde yeni yapılan Metin Oktay Tesisleri’ne ziyarete geldiğinde şoka girmişti. Çimen yerine toprak ve çamurdan bir saha vardı. İmzayı atmak için ilk şartını koydu; hemen çim saha yapılacaktı. Toprak sahalarda çalışıldığından ülkece ‘yatarak - kayarak müdahale’ yi bilmiyor; bu nedenle Avrupa çimlerinde kayarak ayağımızdan alınan toplara sinir oluyorduk.

Derwall göreve başlamıştı, yardımcısı Mustafa Denizli ile. Şef Gümüşkıvrım’ın ilk senesi pek beklendiği gibi geçmedi. Daha çok futbolcuları tanıma, ülkeye ‘total futbol’u, alan savunması ve baskısını öğretmekle geçti. İkinci sezondaki ‘namağlup ikincilik’ ülkece yeni tanıdığımız bir kavramdı. Antrenman modeli, oynattığı futbol ve vizyonu ile sadece Galatasaray’a değil tüm ülke futboluna yeni bir soluk getiriyordu. Fakat Alman ekolü de olsanız, ülkenin futbol tarihini değiştirecek işlere de imza atsanız Türkiye’de başarı şampiyonlukla ölçülüyordu. Yeni Başkan Ali Tanrıyar kendisini göndermek istese de bacanağı Turgut Özal engel olmuş; kendisinin Türkiye tanıtımına çok katkısı olduğunu söylemişti. Namağlup ikincilikten sonra özlenen oldu, 14 senelik çileyi bitirdi Derwall. Hepsinin yanında sonrasında UEFA Kupası’na kadar gidecek yolu açtı. Mustafa Denizli, Fatih Terim gibi adamların hocası oldu.
Şimdi elde 2,5 yılda 4 teknik adam değiştiren bir takım var. Son giden de Denizli. O zamanlar başarı şampiyonlukla ölçülürken şimdilerde neyle ölçüldüğünü bilemez olduk. Şampiyon yapan da gönderildi, yapmayan da. Taraftarın sevdiği de gitti, nefret ettiği de. Gelip tüm kadroyu yeniden kuran da gitti, hiç oyuncu almadan devam eden de. İlk kesilen biletin teknik adama verilmesi adet oldu. Peki gücü elinde tutup istediğini gönderen sistemi gönderecek güç kimde?