Euro 2020’den sonraki sürecin çok can sıkıcı geçmesi turnuva içinde kendini çok net ortaya koymasına rağmen, hatır-gönül üzerindeki feodal ilişkiler, profesyonel alanın içine girince haliyle hiç olmayacak zamanda hiç olmayacak kararlar alınmak zorunda kalınıyor ki o kararların çoğu da kamuoyu baskısı sayesinde alınıyor.

Şenol Güneş’in görevden alınmasının süreci bu kurguda gelişti. Euro 2020 sürecindeki kötü gidiş sonrası yapılması gereken hamlenin zamanlaması ancak bu kadar kötü olabilir. Bu kadar önemli bir maçın öncesine gelmesi, sebep-sonuç ilişkisi bakımından kimi neyle eleştirip ya da kimi neyle öveceğiniz bir durumun oluşması mümkün değil. Çünkü doğru olamaz.

Hamit Altıntop’un, kendisine verilen yeni görev çerçevesinde Stefan Kuntz’u tercih etmesi, kendi alanını yönetmek bakımından kolaylık sağlamakla beraber, Milli takımın bulunduğu ortam ve gelecek maçlar bakımından haliyle endişeli bir bekleyişe sebep oluyor. Alt yapı çalıştırıcısı olan Kuntz’un, hiçbir Bundesliga takımını çalıştırmadan yarışmacı bir kültüre sahip rekabet ortamına girmeden böyle bir göreve gelmesi sürecin işleyişinde kaygıya neden oluyor. Tabii ki sorumluluk Hamit Altıntop’un. Zaten açıklanan kadronun Hamit Altıntop tarafından belirlendiği çok net belli oluyor ki kimseyi tanımadan, sadece maçları seyrederek kadroyu bu kadar kısa sürede belirlemek işin doğasına aykırı.

Yardımcılarının dahi alt liglerden olması, Kuntz açısından böyle bir görev için yapılandırmaya çalıştığı rekabet ortamına yeni girdiğinin kanıtıdır.

Ama gel gelelim önümüzde Norveç maçı var…

Türk Milli takımının, Euro 2020 sürecinde kaybetmiş olduğu öz güveni yeniden kazanıp ve aynı zamanda maçı kazanıp, Dünya Kupası’na katılma sürecini devam ettirmesi ve her iki hedefi beraber yürüterek birbirini tamamlayacak şekilde olması, maçın ne kadar zor bir başlangıç dengesine sahip olduğunu net ortaya koyuyor.

Kuntz’un başlangıç noktasındaki durumu, Kuntz’un süreci yönetmesiyle ilgili kaygılara dönüşmekte olup beklentiyi flu hale sokuyor.

Maça gelirsek…

Haaland, Sörloth ve King’in olmaması hücum etkinliği açısından Norveç adına sıkıntı yaratıyor.

Haliyle önde eğer Veton Berisha’yı oynatmazsa Southamton’lı Elyounoussi tek kalıyor. Her zaman çift santrafor oynatan Solbakken, üç santraforunun da olmamasıyla ya orta alandan birini önde santrafora yakın oynatacak ya da tek santrafor olarak oynatıp beşli orta saha kurgusuna dönecek bir kurguyla sahaya çıkacaktır. Letonya maçında olduğu gibi 4-2-3-1 dizilişiyle çıkabilir.

Norveç takımına beraberlik yettiği için kontrollü oyunu tercih edip, kontra yakaladığı pozisyonlarda veya ölü toplarda ki stoperlerin boy ortalamasının hemen hemen 1,90 olduğunu ve stoper Strandberg’in 2 gol ile oynadığını düşünürsek, pozisyon arayarak maçı dengelemeye çalışacak.

Birinci bölge ceza sahası önünde 4-5-1 set oyununu kabul ederek, orta alanda grup maçlarında 3 asistle oynayan Edagard üzerinden geçişi sağlayıp 2 gol atmış olan Elyounoussi ve arkadan 3 gol 3 asistle oynayan Thorstvedt koşularını kullanarak gol arayabilecekler. Özellikle sol bek oynayan Meling’in çapraz olarak içeriye yaptığı toplu ve topsuz koşular, defansımız dengesiz yakalandığı taktirde pozisyon yaratabilir. Cengiz’in sağ kanat oyununda etkili olması o kulvarda Meling’i atak çıkışlarında dengelemek açısından büyük ihtimalle Hauge’un Meling’in önünde oynatarak Cengiz’i kontrol altında tutmaya çalışabilir.
Solbakken, diğer Avrupa takımlarının aksine, bölgesel geçiş oyunu sırasındaki format değişikliğini kullanmak yerine, kendi iradesini kullanarak ve kendi zaman belirterek format değişikliğine gidiyor.

Ön baskı için, sürekli olmamakla birlikte, hücum sonuçlanması sonrası veya topun rakip takıma üçüncü bölgede geçmesi sonrası ön baskı kullandırıp, rakip takımın arkadan oyun kurmasını engelleyip, mümkünse uzun top oynamasını sağlayarak hücum dengelerini bozmaya çalışıyor. Türkiye Norveç maçının şeklini belirleyecek olan bizim oyunumuz olacaktır. Hiçbir şekilde beceremediğimiz, top bizdeyken ve top rakipteyken hangi sistematik kurgu üzerinden hareket edileceği üzerindeki belirsizlik bu maça yansırsa sıkıntı devam eder. Herkesin merak ettiği biz ne oynuyoruz sorusunun cevabı sahada olacak mı?

Sistemdeki belirsizlikle beraber, bizim için en büyük sorun orta alan oyun kurgusu ve geçiş oyunundaki belirsizlik oluyordu. Genelde Hakan üzerinden geçiş kullanılmaya çalışılırken Cengiz, Yusuf ve Burak’ın aldığı pozisyonlardaki değişkenlikler sistem bütünlüğü içinde olmadığı için, bireysel kurgu üzerinden devam eden oyun, takım için dengesizliğe ve kısır bir organizasyona ve topun kullanma süresinin kısalığına neden oluyordu.

Diğer bir husus; Burak’ın kapalı defans içindeki sırtı dönük oyun yetersizliği nedeniyle sürekli alandan çıkıp dışarıda top almaya çalışması, o bölge için rakip kontrolü açısından kolaylığa neden olup alanın kapatılmasını sağlıyor. Bu durum Norveç için büyük avantaj yaratacağından, Halil’in arkası dönük oynama ve topu koruma ve kullanma becerisi sayesinde Burak ile çift santrafor oyunu bizim için çok daha etkili ön oyunu sağlar.

Savunma sıkıntısındaki temel kurgu, orta alandaki arka ters kademelerdeki zamanlama hatası ve mesafe hatasından kaynaklanıyor. Alan geçiş oyununu engellemenin temel prensibi: oyun kurulurken, organizasyon bölgesi olan ikinci bölgede rakibin geçişini engelleyecek pas arasını yapmak için, 5-6 metrelik çapraz ters kademe prensibini oturtmak gerekiyor. Özellikle Hollanda maçındaki bu zaaf oyunun Hollanda lehine geçişindeki etkili nedendi. Bu maç üzerinden Edagard ve Thorstvadt üzerinden geçiş oyununu ikinci bölgede durdurmak gerekiyor.

Her zaman teknik direktör değişikliklerinin kısa zamanlı olumlu motivasyonu olur. Bu motivasyonu doğru yönetmek, ancak antrenör donanımları üzerinden, temel prensiplerde doğru hareket ederek, motivasyonu, maçı kazanmaya götürecek etkiyi yaratmakla olur. Aksi, aynı kayıplar devam eder.