Bugünün gelecek üzerinden yaşandığı finansallaşma çağında yaşıyoruz! Finansallaşmanın karanlık yüzünde geleceği bağlayan borçlanma stratejisi var. Türkiye kamu ve özel sektöründen hanehalklarına kadar ekonomisi kendine yetmez halde; açıklarını borçlanarak kapatıyor. Yaşamın sürdürülmesi, geleceği ipotek altına alan yaygın borçlanma stratejisine dayanıyor.  Borcu ödeyememek, borç verene teslim olmak demek. Bu, kimi durumda uluslararası finans kuruluşları, kimi durumda bankalar, […]

Bugünün gelecek üzerinden yaşandığı finansallaşma çağında yaşıyoruz! Finansallaşmanın karanlık yüzünde geleceği bağlayan borçlanma stratejisi var.

Türkiye kamu ve özel sektöründen hanehalklarına kadar ekonomisi kendine yetmez halde; açıklarını borçlanarak kapatıyor. Yaşamın sürdürülmesi, geleceği ipotek altına alan yaygın borçlanma stratejisine dayanıyor. 

Borcu ödeyememek, borç verene teslim olmak demek. Bu, kimi durumda uluslararası finans kuruluşları, kimi durumda bankalar, kimi durumdaysa tefeciler olarak karşımıza çıkıyor.

Geçtiğimiz dönemin kamu sektörü borçlanmasında büyük ölçekli projeler ve altyapı yatırımları kentlerin ve belediyelerin de içine alındığı bir ortam yarattı. Yine BirGün sayfalarından paylaştığımız bir bilgiyi bir kez daha hatırlatalım. 2009 yılında şimdi kadük hale gelen İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki bir şirket, Amerika’da faaliyet gösteren Bölgesel Planlama Derneği başkanı Robert Yaro isimli bir uzman başkanlığında bir heyete bir rapor hazırlatıyor. Rapor, Türkiye’nin ekonomik kalkınmasının motor gücü olacağını vurguladıktan sonra, projelerin finansmanına ilişkin şu çarpıcı görüşe yer veriyor;

“Bazıları bu projeleri finanse etmek için Türkiye’nin kaynağının olup olmadığını sorabilir. Gerçek şu ki eğer Türkiye bu yatırımları yapmazsa bunun maliyeti daha büyük olacaktır. Eğer bu yatırımlar yapılırsa, Gayri Safi Milli Hasıla artışının motoru olacaktır. Bu anlamda projeler maliyetlerini kısa sürede karşılayacaktır. Bu yatırımların çoğu, yabancı yatırımcıların da Türkiye ile partner haline geldiği Kamu-Özel Sektör İşbirliği ile başarılabilir. Bu Osmanlının 19 yüzyılda demiryollarını inşa ederken kullandığı yöntemdir (S. 23).

Yaro’nun önerdiği yöntemin Osmanlı’yı, Düyun-u Umumiye’ye gitmek zorunda bıraktığını hatırlatalım. Hatırlatalım; çünkü 19 Yüzyıl Osmanlı’sının karşı karşıya kaldığı durum, 2019 Türkiye’sinin durumuna benziyor. Önümüzdeki dönemde IMF ile masaya oturulduğunda, iplerin büyük ölçüde borç verenlerin eline geçtiği ve ağır bedellerin ödendiği bir gelecekle karşı karşıya kalacağız!

Öte yandan, borçlanma stratejisiyle dizginleri uluslararası finans çevrelerine teslim etmek üzere olan AKP iktidarının, yönettiği belediyeleri de derin bir borç çukuruna soktuğunu, belediyeleri kaybettiği noktada daha açık ve sayılarla görmeye başladık. AKP’den devralınan belediyelerin borcun ürkütücü boyutlara ulaştığını farkına varan belediye başkanları, birbiri ardına devraldıkları belediyelerin borçlarını ilan ediyorlar.

Aynı stratejinin kayyum atanan belediyelerde de hızlı biçimde uygulamaya sokulduğu görülüyor. Örnek; Muş’un Bulanık Belediyesi’ne 2016 yılında kayyum atanıyor. Bulanık Belediyesi’nin 2018 yılı için 25.5  milyon lira geliri var. Seçim sonrası gördük ki, 2019 yılı itibariyle belediyenin borçları 172 milyon lira seviyesine ulaşmış. Bu şu demek; önümüzdeki 5 yıl içinde yeni belediye yönetimi hiç maaş ödemeyip, yatırım yapmasa bile, borçlarını “kapatamıyor”!

Diğer bir anlatımla, belediye dediğimizde artık karşımızda, büyük ölçüde gelecek 5 yılı  ipotek edilmiş idareler var. Büyükşehirlerde yaşadığı yenilgi sonrası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “merkezi yönetimle uyumlu çalışmayan belediyeler yarın iflaslarını ilan ederler” boşuna demiyor! AKP iktidarı, IMF karışında düşmek üzere olduğu durumun bir benzerini belediyeler için hazırlamış. İktidar, muhalif ama borçlu belediyelere, IMF gibi, hoşuna gitmeyen hiçbir şeyi yaptırmayacak!

Yaratılan durum trajik olduğu kadar etik dışı da! Seçmenlerin geçtiğimiz dönemde beş yıl için verdiği yetkiyi AKP’li belediyeler, kendilerine ait olmayan gelecek beş yıl için de kullanmışlar.

Şimdi, muhalif belediye başkanları kazandık diye gittikleri belediyelerde, gelecek beş yılın çalındığı gerçeğiyle yüzleşiyorlar!

Ne diyelim; geleceğe geçmiş olsun mu?