The New York Times’ın 24 Şubat 2016 tarihli uluslararası nüshasında “Kürtler IŞİD yönetimindeki bölgeden İsveçli kızı kurtardı” başlıklı bir haber yayımlandı. Tim Arango’nun hem Bağdat’taki Kürt otoritelerinin ifadelerine hem de İsveç’te yayın yapan gazete ve radyolara dayanarak yazdığı habere göre 16 yaşında İsveçli bir kız çocuğu 2015’te -henüz 15 yaşındayken- bir IŞİDli tarafından hamile bırakılmış, aynı yılın Haziran ayında önce Suriye’ye, ardından IŞİD kontrolündeki Musul’a götürülmüştü. Bunun üzerine İsveç hükümeti kızın kurtarılması için bölgede operasyonel güce sahip gruplarla bağlantı kurdu. Bu grupların başında ABD ve Kürtler geliyor; gerçi haberde bunların ‘hangi Kürtler’ olduğuna dair bilgi yok ama Kuzey Irak Kürt otoritelerinden söz edildiğini anlamak zor değil. Neyse, Marilyn adlı kız nihayet şubat ayının ortalarına doğru Kürtlerin yaptığı bir operasyonla IŞİD’in elinden kurtarıldı. The New York Times’ın 26 Şubat tarihli nüshasında kızın sağ salim İsveç’e döndüğü belirtiliyor.

Şimdi bu haberin doğurduğu temel soru şu olmalı: İsveç hükümeti 16 yaşındaki bu kızcağızın İslami seks köleliğinden kurtarılması için neden ABD ve Kürtlere başvurdu? Neden sürekli bölgenin en önemli aktörü olduğunu söyleyen, Ortadoğu’daki her gelişmeye ucundan bucağından bulaşmak için uğraşan Türkiye’den yardım istemedi?

Tam da Marilyn’in kurtuluş haberinin verildiği gün ABD’nin saygın gazetelerinden Huffington Post’ta ‘Türkiye’nin NATO’dan niçin acilen atılması gerektiği’ne dair bir yazı yayımlanmıştı, Türkiye’deki yankılarını hatırlarsınız. “Erdoğan’ın Türkiyesi’ni NATO’dan Atma Zamanı” başlıklı bu yazıda Stanley Weiss’ın atıf yaptığı bir araştırma raporu vardı: New York Columbia Üniversitesi İnsan Hakları Çalışmaları Enstitüsü’nden David Philips ve ekibinin yazdığı bu raporda TC hükümetiyle IŞİD’in ideolojik ve pratik bağlantılarına dair dehşet verici bir iddialar listesi... Kabaca dört başlıkta -Askeri işbirliği, silah transferi, lojistik destek ve sağlık hizmetleri- toplanan bu iddialar Türkiye’de yaşayanlar için yeni değil ama hepsini bir arada listelenmiş olarak görünce yaşanan dehşet duygusunu engellemek imkânsız... İşte bu bilgiler ışığında bakınca imkânsız görünen bir diğer şey de, IŞİD tarafından kandırılıp Musul’a götürülen kız çocuğunun kurtarılması için TC hükümetinden yardım istemek -Marilyn 25 Şubat’ta Erbil’de yayın yapan K24 adlı TV kanalına verdiği röportajda, 19 yaşındaki sevgilisiyle birlikte önce Türkiye’ye geldiklerini, Suriye’ye buradan geçtiklerini söylüyordu…



Marilyn’in ana ocağına dönmesinin üzerinden bir ay geçti. Bu bir ayda İstanbul ve Brüksel’de IŞİD bombaları patladı; yeni saldırılar yapılacağı endişesiyle insanlar sokağa çıkamaz hale geldi; olası bir metrobüs saldırısında terör kurbanı olmaktan korkan öğrenciler hocalarından bir süre okula gelmemek için izin istedi. Hocaları bu gençlerden terör korkusuyla kamusal alandaki haklarından feragat etmemeleri ricasında bulunup onları ikna etmeye çalışırken olabilecek en saçma, en akıldışı olaylardan biri yaşandı: 24 Mart günü, Türkiye’de yargılanan IŞİD militanları serbest bırakıldı... Dünyanın en şerli, en şerefsiz, en psikopat terör örgütüyle ilgili davanın sanıkları adliyeden ayrılırken tekbir getiriyordu... Bu yetmezmiş gibi ülkenin iktidar partisi 45 çocuğa tecavüz edilmesine ev sahipliği yapan bir vakfın temize çıkarılması için uğraşarak, Marilyn’in kurtarılması konusunda Türkiye’den yardım istenmemesinin maalesef ne kadar mantıklı bir tavır olduğunu gösterdi.

Şimdi, bir yandan kendi oğlumu hiçbir koşul altında iktidarla bağlantılı hiçbir kuruma emanet edemeyeceğim bir ülkede yaşamanın ağır sıkıntısını hissederken bir yandan da öğrencilerimin teröre boyun eğmeden yaşam hakkına sahip çıkmasını nasıl sağlayabileceğimi düşünüyorum. Kendi yurttaşlarına bu kadar büyük bir çaresizlik yaşatan ülke yönetiminden insanlık onuruna yaraşır uygulamalar beklemek artık yersiz olacağına göre çocuklarımızın güvenliği için ne yapacağız, İsveç’ten yardım mı isteyeceğiz?..