Zor bir karar alırken, “gelecekteki ben” bundan ne kadar pişman olur sorusunu sormaya başladığımdan beri kararlarımın daha isabetli olduğunu gördüm.

Gelecek çok daha iyi olacak
Fotoğraf: Unplash

Tolga Mırmırık

İnsanoğlu olarak diğer canlılardan ayrılmamızı sağlayan ve yeryüzündeki baskın tür haline gelmemizde bize etkisi büyük olan yeteneklerimizden birisi de uzun süreli planlar yapabilme, ileriye yönelik duygu durumlarımızı da düşünüp, içinde bulunacağımız duruma uyum sağlayabilme kabiliyetimiz. Gelecek hakkında çıkarımlarda bulunup tahminlemeler yapabiliyor, risk değerlendirmeleri ile bu tahminlere uygun gelebilecek davranışlar sergileyebiliyoruz. “Şu anda önümdeki iki yoldan sağdakini seçersem eminim ki 3 yıl sonra çok iyi bir yerde ve çok mutlu olacağım” gibi. Ancak insan yargıları ve karar verme hakkında bir şey biliyorsak, o da onların hatalı olabileceği ve duygusal tahminlerin de farklı olmadığıdır.

Amerikalı sosyal psikolog ve yazar Daniel T. Gilbert’in araştırmalarında gösterdiği üzere, “yanlış temenni”lerde bulunmak (İngilizcesi ile ‘miswanting’), insanların bazen gelecekte bir şeyi ne kadar sevecekleri ya da henüz gerçekleşmemiş bir durum karşısında ne kadar üzülecekleri konusunda hata yapmaları gerçeğini ifade eder. Yani, insanlar genellikle iyi ve kötü duygularının şiddetini yanlış tahmin ederler. Temennide bulunmak, karar verme anında bize sunulan seçeneklerden birisini daha çok isteme dürtümüz aslında, gelecekte o seçeneği elde ettiğimizde bizi diğer seçeneklere göre çok daha mutlu edeceği yanılgımızdan kaynaklanmakta. Araştırmalarındaki ilginç örneklerden birisi, oldukça moral bozucu olsa da “sağlığım bozulur ve -diyelim ki- bir cihaza bağlı hale gelirsem, asla özel bir şey yapmayın, bakıma devam etmeyin” diye vasiyette bulunan kişilerle son zamanlarında yapılan görüşmeler. Artık bir cihaza bağlı yaşamak zorunda kalmış bu vasiyetteki kişiler ile görüştüklerinde, neredeyse tamamı, yaşamlarına birkaç gün bile eklemek için büyük çaba sarf edeceklerini bildirmişler. Geçmişte yapılan ileriye yönelik mutluluk tercihi, isteklerini yanlış yönlendirmiş ve zaman geçtikçe tam tersi yöne evrilmiş. “Geçmişteki ben”in, “bugünkü bana” attığı kazık gibi.

Gelecekteki beni üzmeyin…

Genelde zor görülen bir karar alırken, “gelecekteki ben” bundan ne kadar pişman olur sorusunu sormaya başladığımdan bu yana verdiğim kararların çok daha isabetli olmaya başladığını gördüm. Ancak on binlerce yıldır beynimizin derinliklerine yerleşmiş mini algoritma bozuklukları sebebi ile hâlâ hatalar yapılmaya da devam ediliyor, kısa sürede mükemmelleşmek de pek mümkün değil gibi. Şimdiki bizin verdiği karar, gelecekteki bizleri bu kadar pişman hale getiriyorsa neden hala bunu yapmaya devam ediyoruz ya da bunu nasıl çözebiliriz sorusu hem psikologların hem de insan davranışları ile ilgili dallardaki bilim insanlarının üzerinde çalıştıkları zor konulardan. Özellikle ekonomistleri de zaman zaman yoran konulardan “gelecekteki duygusal mutluluk ya da gelecekteki üzüntümüzü abartma tutumunda olduğumuz için, geleceğe dair doğru kararlardan anlamsızca uzak durmak”.

Temmuz başındaki yazıda bahsi geçen “değer yanılgısı” ile kardeş konu olan “duygusal tahminleme (affective/hedonic forecasting)”, ekonomiden hukuka, pazarlama stratejilerinden sağlık politikalarına kadar neredeyse tüm insani yaşam alanlarımızı etkiliyor. Kendimizin ya da başkasının gelecekteki mutluluk ya da üzüntüsünü abartma eğiliminde olmak, bu sebeple de kararlarımızın negatif etkilenmesi ve objektiflikten kaçınmak ilginç davranış örneklerine yol açıyor. Hukuk alanında yapılan konu üzerindeki çalışmalar, duygusal tahminleme sürecinin jüriler üzerindeki etkilerini incelemiş. İdam mahkumiyetleri davalarında, jüriler, maktulün yakınlarını dinlediğinde, insanların kayıplarından dolayı geleceklerinde çekecekleri üzüntüyü ve o kayıpların sonraki yaşamlarına etkilerinin yanlış tahminlenebilir olmasının verilen kararlardaki objektifliği değiştirebildiği saptanmış. Bu beklenebilir bir durum olarak çok da şaşırtmıyor bizi. İşin ilginç yanı, suçun işlenme tarihi ile davanın görülme tarihi arası çok uzun olursa, bunun da tam ters bir etki yaptığı görülmüş. Çünkü süre çok uzadığında (diyelim ki 20 yıl geçmiş), jüri artık geleceğe yönelik bir “üzüntü tahminlemesi” dinlemek yerine geçmişlere dair “gerçekten çekilen üzüntüyü” dinlemekte. Tahmin edilen ile, gerçekleşen çok farklı yerlerde yine.

Gelecekteki “yapay genel zeka” bu yanılgılara ne kadar çözüm olacak bilinmiyor elbette. Çözmek gerekli mi, bizi insan yapan unsurları “hata” olarak görüp onlardan arındırılmış bir zeka ne kadar insansı olabilir bu da başka bir tartışma konusu. Şimdilik geleceğe ilişkin yaptığımız tahminlemelerin de pek öngörülemez olduğunu ve onlarca etki altında olduğumuzu bilmemiz yeterli sanırım. İyi haftalar.