Gelecek ellerimizde

23 Haziran İstanbul seçimleri AKP-MHP bloku için kesin bir yenilgi ile sonuçlandı. 31 Mart’ta ilk kez çoğunluğunu kaybeden iktidar, İstanbul’da açık ara bir farkla bu kaybını derinleştirdi. Bu yenilgi siyasal İslamcı rejimin adım adım yolun sonuna doğru ilerlediği yeni bir dönemin de kapısını araladı.

Siyasal İslamın hegemonyasında onarılmaz yaralar açan/açacak olan bu yenilgi, toplumdaki değişim umudunu güçlendiren, muhalefetin uzun yıllardır ilk kez moral gücünü, giderek de fikri hegemonyayı eline geçirdiği kısmi bir denge durumunu da ortaya çıkarıyor.

ZORLU BİR SÜREÇ OLACAK

Siyasal İslam ve milliyetçilik mutabakatının, köhnemiş bir statükoyu temsil etmek üzere toplumu verili duruma razı etmeye çalıştığı, muhalefetin ise değişim ve yenilenmeyi temsil ettiği yeni durum, Türkiye’nin gelecek doğrultusu olarak ön plana çıkıyor. AKP-MHP blokunun bu gelişmeler karşısında beyaz bayrağı çekerek iktidarını kolayca teslim edeceği elbette düşünülmemelidir. Siyasal İslamın tedrici gerileme sürecinin derinleştiği bu aşamada mücadele de zorlu yeni koşullar altında sürmeye devam edecek.

Tek adam rejiminin sürdürülmesi noktasında AKP kimi uzlaşı girişimlerinden, sopaya kadar iktidarın elindeki tüm silahları kullanacağından şüphe duymamak gerek. Bu sopanın yerel yönetimlere yönelik yetki kısıtlanmalarından başlayarak bir dizi adımla devam edeceği şimdiden görülebiliyor. Bunlarla birlikte orta vadede bu adımlar iktidarın donmuş ve geleceğe çağrı gücünü yitirmesinin yarattığı hegemonik boşluğu kapatmayacağı bir gerçek. Ama bir o kadar da gerçek olan bu geçiş döneminin iktidarın elindeki tüm araçları seferber edeceği çetin bir süreç olacağıdır.

SAHTE UZLAŞMALARA HAYIR

Muhalefetin bu süreçte yapacağı en büyük yanlışlık, ‘Türkiye İttifakı’ adı altında ileri sürülen sahte uzlaşma girişimlerine prim vermesi, rejimi ‘normalleştirme’ adı altında siyasal İslamla ya da onun bir kanadıyla uzlaşmaya dayalı siyasetlere angaje olması olacaktır. Rejimin uçlarını törpüleme, bir anlamda 2015 Türkiye’sine geri dönüş anlamına gelecek bir restorasyona dayanarak bir çıkış yolu aramak nafiledir.

23 Haziran sonrasında muhalefetin dile getirmeye başladığı tek adam rejiminden çıkış doğrultusundaki mücadele kuşkusuz, 16 Nisan hileli referandumunu da iptal edecek bir hedefle sürdürülebilir. Ancak, böyle bir mücadelenin ‘yeni bir anayasa’ ile siyasal İslamcı rejimin bir biçimiyle mutabakat arayışını da içerebileceği akıldan çıkarılmamalı, tek adam rejiminden çıkış mücadelesinin gerçekten demokratik ve eşitlikçi yeni bir toplum kurma yaklaşımı doğrultusunda sürdürülmesinin yolları bulunmalıdır.

HAYATIN HER ALANINDA MÜCADELE

Böyle bir mücadelede şimdi toplumsal muhalefet güçlerine daha büyük bir sorumluluk düşüyor. Siyasal İslamcı rejimle köklü bir hesaplaşma hayatın her alanında kora kor bir mücadeleyle başarılabilir. Böyle bir süreç, bugün de cephesel bir mücadele anlayışını gerekli kılmaya devam ediyor. Ancak bu mücadele muhalefetin ana gövdesinin sınırlarına hapsolmadan daha çok laiklik, bağımsızlık, halk demokrasisi, eşitlik, özgürlük ve sosyalizm doğrultusundaki devrimci anlayış güçlendirilerek yürütülmesi gerekiyor. Toplumsal muhalefetin bunca yıllık birikimi ve cesareti böyle bir süreci göğüsleyecek güçtedir.