“Beyaz bir gemidir ölüm” şiirinde “Sen bu şiiri okurken / Ben belki başka bir şehirde ölürüm…” diyordu Behçet Aysan. Gitti, Sıvas’ta öldü. Katlettiler

Pınar, Çınar ve Damla. Üç kızkardeş. 1993’te dün o üç kızkardeşin annesini ve babasını öldürdüler. Katlettiler. Yaktılar. Anne ve babaları Muhibe ve Muhlis Akarsu, 45 yaşındaydı. Muhlis Akarsu, kısacık ömrüne yüzlerce plak, kaset, deyiş sığdırmıştı. Yaşasaydı kimbilir daha neler yapacaktı?

Yeter Sivri’nin iki tane kızı vardı. Yasemin ve Asuman. Biri 19, diğeri 16 yaşındaydı. Hollandalı antropoloji öğrencisi Carina Cuanna Thuijs vardı bir de. O da 23 yaşındaydı. Kadınlarla ilgili bir araştırma yapmak için Türkiye’ye gelmişti. Asuman ve Yasemin’in amcalarının evinde kalıyordu. Asuman ve Yasemin’le hemen arkadaş olmuşlardı. 19 yaşındaki Yasemin, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü 3’üncü sınıf öğrencisiydi. 16 yaşındaki Asuman 8 Mart’ta, kadınlar gününde doğmuştu. Ve o yıl lise 3’e geçmişti. Beraber Sıvas’a gittiler. Yaktılar üçünü de Madımak’ta. Yeter Sivri’den iki evladını birden aldılar.

“Benim bu dünyada bir yerim olmadı / Kuytu gövdemi saymazsak eğer” diyordu Metin Altıok. “Biri dostumsa, sevgilimdi öteki” diyordu yaşam ve ölüm için. “Bir gül koklayayım izin verin de” diyordu aynı şiirde. İzin vermediler. Yaktılar. 53 yaşındaydı.

“Evimin her köşesinde bahçemin her ağacında onun emeği vardı. Biz onunla sadece baba-kız değildik. O hem sırdaşım, hem yoldaşım, hem dayanağım ve gücümdü” diyordu Musa Ateş. Sırdaşı, yoldaşı, kızı Sehergül Ateş’i Sıvas’ta katlettiklerinde 30’undaydı.

“Beyaz bir gemidir ölüm” şiirinde “Sen bu şiiri okurken / Ben belki başka bir şehirde ölürüm…” diyordu Behçet Aysan. Gitti, Sıvas’ta öldü. Katlettiler.

Erdal Ayrancı’yı tanırdım. Maalesef az tanırdım. Ama arkadaşlarım hep tanırdı. ODTÜ’lüydü. Çok kral adamdı. Hapislik çekmişti. Kimbilir kaç gece şerefine kadeh kaldırdık. Erdal’ı da aldılar hunlarca. Sivas’ta.

Koray Kaya, 12’sindeydi. Menekşe Kaya 14’ünde. Alçakça katledildiler. Abla kardeş sarılmış da öylece ölmüşler. Can dayanmaz. Anneleri Hüsne Kaya gazeteciye bu hayattaki en önemli dileğini söylüyor: “Menekşe’m ile Koray’ımı rüyamda görmek”. Göremiyormuş.

gelecek-geldi-kardesim-cinayet-155870-1.

19 yaşındaki Serkan Doğan o lanet gün sabah 10.30’da jetonlu telefonla annesini aramış. Jeton takılmış, uzun konuşmuşlar. Sonra katledilmiş.

Mehmet Atay (25), Asım Bezirci (66), Belkıs Çakır (18), Serpil Canik (19), Muammer Çiçek (26), Nesimi Çimen (62), Hasret Gültekin (22), Murat Gündüz (22), Gülsüm Karababa (22), Uğur Kaynar (37), Emin Buğdaycı (18), Asaf Koçak (35), Handan Metin (20), Sait Metin (23), Huriye Özkan (22), Yeşim Özkan (20) Ahmet Özyurt (21), Nurcan Şahin (18), Özlem Şahin (17), Edibe Sulari (40), İnci Türk (22), Cengizhan Demir (28)... Hz. Muhammed’den binlerce yıl önce kurulmuş Sivas’ta Hz. Muhammed aşkına hepsini katlettiler. Adice.

• • •

Bu hayatta en çok ABBA dinlemiş birisiyle rakı içiyordum. Müthiş sekülerdi. Sivas katliamını lanetliyordu. Ama Ermeni düşmanıydı. Ona göre başımıza ne gelmişse Ermeniler yüzünden gelmişti. ABBA da Sivaslı sayılır dedim. İnanmadı. Adlarını Sivaslı bir Ermeniden alırlar dedim. İnanmadı. Zaten yalan söylüyordum. Sivaslı Ermeni mi olur dedi. Olur dedim. Açtım Vikipedi’yi gösterdim. Eğitimci, yayımcı ve Mıhitaristler tarikâtının kurucusu olan Mıhitar Abba Sivas’ta, Surp Nişan Manastırı’nda 1685-91 arasında öğrenim görmüştü. Telaşla Mıhitar Abba’yı Google’ladı. Etkilendi. Halbuki ABBA’yı Google’lasa yalanımı görecekti. İlerleyen saatlerde Chiquitita çaldık. Chiquitita’dan bir nevi Ermeni dölü diye vazgeçemezdi. Chiquitita bir, Ermeni düşmanlığı sıfırdı. Tamam bir gecede Ermeni dostu olmadı tabii. Ama artık onun da Ermeni ‘arkadaşları’ vardı en azından. Ermeniler bu sefer hakikaten sözde Ermeniydi, olsun.

Bu toprakların uluslaşma ‘sürecinin’ ilk büyük laneti 1915’tir. Bu topraklarda Ermenileri, Rumları yok ettiler, doymadılar. Solculardan, Alevilerden devam ettiler, doymadılar. Kürtlerden, işçilerden, kadınlardan, LGBTİ’lerden yürüyüp gidiyorlar, doyacakları yok.

İçerdekiler, derindekiler yetmiyormuş gibi artık nur topu gibi IŞİD’imiz var bir de. Önüne geleni öldürerek, yakarak, işkence ve tecavüz ederek, satarak cennete gideceğini uman akıl dünyasıyla bağlantısını koparmış barbarlar yaşıyor içimizde.

Biz ne yapıyoruz? Hâlâ, şuradaki liboş, beriki yetmez ama evetçi, aha şu daha düne kadar AKP’yi destekliyordu… Ne bu? Sırası mı? Aynı yazarları paylaşıp ‘unutmayacağız, hesap soracağız’ emir tekrarıyla ne kadar devam edeceğiz?

Farkında değil misiniz, bu kavga artık barbarlara ve o barbarlara alan açanlara, şehirleri yıkanlara, havalimanlarını otobüs duraklarını yakanlara karşı. Bu kavgada kibire kaprise ezbere yer yok. S ivas’takiler boşuna mı öldü? Ya Suruç’takiler, Güvenpark’takiler, Sur’dakiler, Cizre’dekiler, Şırnak’takiler, Roboski’dekiler?

Hergün katledilen kadınlar, iş cinayetine kurban olan işçiler boşuna mı ölüyor?

Memleket yanıyor, muhalifler unutmayacağız, alışmayacağız diyor. Unutmuyor belki ama alışıyorlar. Artık yas bile tutulmuyor. Havalimanı önce kan gölüne beş on saat sonra normale dönüyor.

Memleket yanıyor, ana muhalefet partisi milletin vekillerine dokunulmasına vesile oluyor. Atatürk resimlerini kim ne yapmışçılık oynuyor.

Leonard Cohen 1992’de, The Future’da sakince bağırıyordu: Geleceği gördüm kardeşim / Gelecek cinayettir. Çok uzak bir gelecekten bahsetmiyormuş.

Cinayete teslim mi olacağız? Mahallemize geldi, sokağımıza gelmesini mi bekliyoruz? Sivas katliamı sürüyor. Yakıyorlar bizi. Ezberleri bırakma, titreme ve kendine gelme zamanı!