Kayım Yıldız, “Bu pandemi süreci kanıta dayalı tıp ve istatistik eğitiminin bizler için ne kadar da önemli olduğunu anlamamı sağladı” diye konuştu. Kartoğlu, “Üretilen bilimsel bilgiye parayla ulaşılması bence yanlış. Bu kitabı açık bilgi ve özgür kültür için ücretsiz yaptık” ifadelerini kullandı.

Gelecek için geçmişi okumak

Y. Emre Ceren

CovId-19’la birlikte karamsar seyre dalan dünyada hiç kuşkusuz bir fener rolünü üstlenerek aydınlatan ve bir çıkış yolu gösteren bilim insanları oldu. İlk günden bu yana halk sağlığını düşünen yurtiçinde ve dışında binlerce bilim insanı yazılarıyla, konuşmalarıyla ve sosyal medya uyarılarıyla yurttaşları bilimsel doğruya sevk etti. Prof. Dr. Özlem Kayım Yıldız ve Doç. Dr. Ümit Kartoğlu, pandeminin başından beri BirGün Bilim’de ve diğer mecralarda halk sağlığı ve bilimsel doğruluk için yazdıkları yazıları bir aya getirerek “Gelecek İçin Geçmişi Okumak: Pandemik Notlar” adlı bir kitapta topladılar. Kitaba ücretsiz ve hiçbir karşılık beklentisi olmadan https://kartoglu.ch/pandemiknotlar/ adresinden erişilebiliyor. Biz de Özlem Kayım Yıldız ve Ümit Kartoğlu’yla hem yayımladıkları kitap hem de pandemi süreci üzerine söyleştik.

İki seneyi aşkın bir süredir hayatımızın etrafına kurulu olduğu pandemi sürecinde halk sağlığı ve pandemi üzerine sayısız yazı yazdınız. Bu süreç sizin için nasıl geçti ve nasıl geçiyor?
Özlem Kayım Yıldız:
2019 Aralık ayında Wuhan’dan ilk olgular bildirilmeye başlandığında ve Çin’de sıra dışı önlemler alındığını izlediğimde süreci dikkatle izleyen birçokları gibi SARS-CoV-2’nin pandemi oluşturma potansiyeli olduğunu anlamıştım. 11 Mart 2020’de Türkiye’deki ilk vaka bildirilmeden çok önce kişisel korunma önlemleri almaya başlamıştım; Şubat 2020’den bu yana koruyucu özelliği olan maske ve gözlük kullanıyorum. Bu anlamda, maske kullanımının gerekip gerekmediği tartışmalarının sonuçlanmasını beklemedim. Asemptomatiklerin bulaştırıcı olup olmadığı konusundaki tartışmalardan önce de bulaşın mümkün olacağını varsaydım çünkü asemptomatik tanımının kesitsel olarak belirlenebilecek bir durum olmadığına ilişkin başka enfeksiyon hastalıklarından gözlemler vardır; asemptomatik aslında presemptomatik (henüz semptom vermeyen) olabilir. Son olarak, hava yoluyla yayılımın mümkün olduğu yaygın kabul görmeden önce bunun olası olduğunu düşünerek kapalı mekânlarda mesafe ne olursa olsun yüksek koruyucu özellikli maske kullandım. Ve elbette aşı hakkım olur olmaz, ilk gün, ilk saatlerde aşımı oldum.

gelecek-icin-gecmisi-okumak-951612-1.
Prof. Dr. Özlem Kayım Yıldız



Süreç hemen hepimiz için zor geçti. Nörolog olmama karşın pandemi kliniğinde çalıştım, aslında hepimiz branşlarımızdan bağımsız olarak bu kliniklerde çalıştık. Bazı klinikler Covid-19 hastalarına ayrıldığında başka klinikler doldu, bazı sağlık çalışanları pandemi kliniklerinde çalıştırıldığında geriye kalanların iş yükü arttı. Üstelik uzun süre izin kullanma şansımız da olmadı. Süreç içerisinde birçoğumuz hastalandı, bazı arkadaşlarımızın ya da onların enfeksiyon taşıdığı yakınlarının ölümünü izledik. Eve hastalık taşımamak için eşimizden, çocuğumuzdan uzak kaldığımız, yalnız ve çaresiz hissettiğimiz günler oldu. Elimizden geleni yaptık.

Bu süreçte öğrenci ve araştırma görevlisi eğitimleri de aksadı kuşkusuz. 2020 Mart-2021 Mart ayları arasında tıp öğrencilerine uzaktan eğitim verdik, sonrasında tıp öğrencileri, aşı olduktan sonra pratik eğitim için hastanelere döndüler. Tıp öğrencilerine klinik eğitimin uzaktan verilmesine ilişkin ciddi zorluklar vardı. Zaman zaman pandemi kliniklerinde çalıştırıldıklarından araştırma görevlilerinin eğitim sürecinde de önemli aksamalar oldu. Normalleşmeye, bu aksamaları telafi etmeye uğraşıyoruz.

İki yılın ardından hastalığın bulaş yolları ve korunma için yapılması gerekenler netleştiği ve aşılarımı olduğum için daha rahat hissediyor olsam da korunma önlemlerine uymaya devam ediyorum.

Sosyal medya dezenformasyonu

Bu pandemi sürecinde kendi çıkarları için halk sağlığıyla oynayan, doktor olup olmadıkları bile belli olmayan, pandemiye yalan diyen, aşı karşıtı bir meslek aramıza katıldı. Halk sağlığıyla oynayan ve sayıları hiç de az olmayan bu kişilerle nasıl mücadele edilmeli?

Ö.K.Y.: Öncelikle bu kişilerin etki alanlarının küçültülmesi, söylemlerinin karşılık bulmaması için yapılması gerekenlerin yapılmamış olması en büyük sorun. Dezenformasyonun biricik antidotu şeffaflıktır. Şeffaflığın yokluğu ve çelişkili açıklamalar ne yazık ki bu kişilerin söylemlerine güç kattı ve katmaya devam ediyor.

Sosyal medyada sahip olmadıkları unvanları kullanan ve insanlara bireysel önerilerde bulunanlar var, sayıları hiç de az değil. Çokça takip ediliyorlar, önerileri dikkate alınıyor. Bu ciddi bir sorun. Bunun yanında, gerçekten tıp doktoru olanlar da var elbette. Bu kişiler, akademinin kuralları doğrultusunda aldıkları unvanları, bu kuralları çiğnerken kullanmaktan çekinmiyorlar. Başvurdukları belli başlı dezenformasyon yöntemleri arasında seçicilik (sadece kendi görüşlerini destekleyen verileri paylaşma), makalelerin sonuçlarını yanlış yorumlama veya manipüle etme, başka dillerden (genellikle İngilizce) yanlış çeviri yapma ve açıkça yalan söyleme yer alıyor. Düzeltildiklerinde ve doğrusu söylendiğinde de yanlış bilgiyi yaymaya devam ediyorlar. İddialarını bir bilimsel makale haline getirip tıp camiası ile paylaşmaktansa sosyal medyada yayıyorlar çünkü söylemleri bir gözleme, veriye, kanıta dayanmıyor ve bilimsel mecralarda kabul görebilecek gerçeklikten yoksun. Bazılarının ticari işletmeleri var ve alternatif ürünler pazarlıyorlar. Ne yazık ki, bugüne kadar medyanın bu kişilere fazlaca kucak açmış, alternatif söylemlerini gerçekmiş gibi yaymalarına fırsat tanımış olmasının da çok büyük katkısı var şu an yaşadığımız duruma.
Bundan başka, kanıta dayalı tıp ve istatistik eğitiminin ne kadar önemli olduğunu anlamamı sağladı bu dönem çünkü bazıları içinse bir bilinçsiz yanlış bilgi yayma (misinformation) süreci söz konusu.

Sansür çözüm değil, söylemin güçlenmesini sağlar sadece. Yapılabilecek olan, şeffaf, anlaşılır ve sürekli bilgilendirme.

Sayfaların Arkasında yazınızda “Pandemiyle birlikte değişik platformlarda paylaşılan yazılar aracılığıyla tanışıp gelişen güzel dostluklardan biridir bizimkisi” diyorsunuz ya, pandemi aslında birçok yeni dostluğa aracı oldu, değil mi?
Ümit Kartoğlu:
Evet, pandemi yüz yüze olmasa da birçok bilim insanını, halk sağlığına gönül vermiş insanları bir araya getirdi, bu anlamda benim kazandığım şeyler çok, hem yurt içi hem yurt dışından. Özlem de bunların en değerlilerinden biri benim için. Beni BirGün’le buluşturan da Özlem’dir, yazmam konusunda beni teşvik eden odur. Geçen zamanla bu dostlukların güzel buluşmalara da dönüşeceğinden eminim, geçenlerde grafik yorumlarıyla tanıdığımız Fatih Tank, Esin Davutoğlu Şenol hocayla bir kongrede karşılaştığında bir tweet atmıştı (https://twitter.com/fatihtank/status/1464137140070146065), onun gibi yani, güzel tesadüfler bunlar…

gelecek-icin-gecmisi-okumak-951613-1.
Doç. Dr. Ümit Kartoğlu

Kitabı Creative Commons CC BY-NC-SA 4.0 ile lisanslamışsınız, yani kitap ticari amaç dışında paylaşılabiliyor, kopyalanabiliyor, yeniden dağıtabiliyor, hatta yayına açılabiliyor. Bu pek alışık olunmadık bir yaklaşım. Bunu, pandemi ile birlikte bilimsel yayınlarda COVID-19 ile ilintili makalelerin açık erişime açılarak yayımlanması bağlamında açabilir misiniz?
Ü.K.:
Bilimsel dergilerde klasik yaklaşım, okurların belirli bir ücret ödeyerek makaleleri indirmeleridir. Kimi kurumlar belirli dergilere abone olduklarında kurum çalışanları abone olunmuş o dergilerdeki tüm yazılara ücretsiz ulaşabiliyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) bunu yaygınlaştırmak amacıyla oluşturduğu Hinari programı aslında bunun en güzel örneğidir. DSÖ tarafından büyük yayıncılarla birlikte kurulan Hinari Programı (https://www.who.int/hinari/en/), düşük ve orta gelirli ülkelerin dünyanın en büyük biyomedikal ve sağlık literatürü koleksiyonlarından birine erişmesini sağlıyor. 21.000 civarında dergi, 69.000 e-kitap, 115 başka bilgi kaynağı, 125'ten fazla ülke ve bölgede sağlık kurumlarına sunulmakta ve binlerce sağlık çalışanına ve araştırmacıya yarar sağlamakta ve karşılığında dünyanın iyileştirilmesine katkıda bulunmakta. Ben de üretilen bilimsel bilgiye ihtiyacı olanlarca para ödeyerek ulaşılmasını doğru bulmuyorum, bu nedenle bugüne dek yayımladığım diğer kitaplarımda olduğu gibi, Özlem’le birlikte yaptığımız bu kitabı da açık bilgi ve özgür kültür çabasıyla ücretsiz yaptık. Üstelik bu sponsorsuz, tümüyle kişisel kaynaklarımızdan karşılanan bir projeydi. Bilimsel dergilerin aslında tüm makaleleri açık erişime açmaları gerektiğine, bunun ekonomik boyutunun kullanıcılardan değil, başka kanallardan sağlanabileceğine inanıyorum.

Yeni Varyant Omicron

Yeni varyant Omicron’la ilgili çok farklı yorumlar yapılıyor, Sağlık Bakanı Dr. Koca da “Yeni varyantlar çıkması beklenen bir durum, endişe verici bir gelişme yok,” sonra da “Salgının sonunun zayıf varyantlarla geleceğini unutmayın” dedi, bu söylemlerin doğruluğu var mı?
Ü.K.:
Yeni varyantların çıkması beklenen bir durum, ama bunun asıl nedeninin yapılagelen yönetsel yanlışların, ülkelerin ve aşı üreticilerinin aşının eşit biçimde dağılımını engelleyen tutumlarının sonucu olduğunun altını çizmek gerek. Omicron'un ortalama olarak daha hafif ya da daha şiddetli olduğu ya da aşı etkinliğinin olduğu gibi korunacağı ya da korunmayacağı sonucuna varmak için kesinlikle çok erken. Küresel sağlık otoriteleri bu bağlamda yorum yapıyorken, Bakan Dr. Koca’nın “endişe verici bir gelişme yok” ifadesi politik kaygılarla söylenmiş bir söz, mevcut bilimsel gerçeklere dayanan bir ifade değil. Kuşkusuz zayıf varyant oluşabilir, ama pandeminin sonunun bununla gerçekleşeceği yorumu da gerçekçi değil ve yersiz. Örneğin, SARS pandemisini sekiz ayda bitiren zayıf varyant değil, başarılı halk sağlığı önlemleridir. Bir de bu noktada Güney Afrika’ya seyahat kısıtlaması ile yapılan haksızlığı vurgulamak isterim. Çünkü bu tehditi Güney Afrika sayesinde çok erken öğrendik. Bu duyuruya dünya teşekkür edeceğine Güney Afrika ile birlikte bir grup Afrika ülkesini cezalandırma yoluna gitti, bir de aldıkları bu kararla övünür oldular. Önümüzdeki günlerde Omicron’la ilgili yeni ve çok değerli bilgileri de büyük olasılıkla Güney Afrika’dan öğreneceğiz. Dünyanın bu haksız tutumuna karşın, Güney Afrika bence dünyaya ders vermeye devam edecek, bunu anlayacak ülke olup olmadığı ise büyük bir bilmece. Dünyanın Güney Afrika’ya özür borcu var.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Ö.K.Y.:
BirGün’e ve size çok teşekkür ederim düşüncelerimizi paylaşma imkânı tanıdığınız için. BirGün’ün bu dönemde diğer medya organlarından büyük ölçüde ayrıştığını ve safsata biliminden uzak durduğunu düşünüyorum.