Atanamayan öğretmen meselesi Eğitim Bakanlığının sorunu olmaktan yıllar önce çıktı. Bir milyon eğitimli işsizin yarısını atanamayan öğretmenler oluşturuyor. Artık bu, siyasetin çözüm üretmesi gereken ülke meselelerinden biri. İktidar olmasına rağmen AKP’yi çözüm bulması gereken siyasi taraflardan biri sayamayız. Çünkü sorunu yaratan, büyümesine göz yuman bu partiydi. Dosya artık muhalefetin masasında, fakat hangi muhalefetin?

Atanamayan öğretmenlerin seçmen karşılığı her partinin ilgisini çekecek boyuttadır. Fakat muhalefet partilerinin konuyu ele alış nedeni bu olmamalı; öyle olunca mesele istihdam politikalarının arasına sıkıştırılıyor ve çözüme oradan bakılıyor. Bu da soruna kalıcı çözüm üretmeye yetmiyor. Nitekim atanamayan öğretmenlere “İktidara gelirsek atanmamış öğretmen kalmayacak” türünden gerçekçi olmayan mesajlar verilmesine neden oluyor.

Konu, Gelecek Partisinin de gündeminde: Partinin atanamayan öğretmen sorununu nasıl çözeceğini Kurucular Kurulu Üyesi ve Eğitim Politikaları İzleme Kurulu Başkanı Yusuf Ziya Özcan açıkladı. Makale olarak yayımlanan fakat seçim bildirgesi için alınmış not olduğu anlaşılan tespit ve önerilere büyük ölçüde katılıyoruz. Fakat yazının son paragrafına bıraktığımız katılmadığımız küçük bir nokta var.

Yusuf Ziya Özcan, Atanamayan Öğretmen Adayları Sorunu ve Bir Çözüm Önerisi başlıklı makalesinde meseleyi hem istihdam hem eğitimsel boyotuyla ele alıp kimi çözüm yolları öneriyor. Özcan makalesinde, mezun-istihdam arasındaki dengesizliğe çare arıyor. Sorunun, MEB’in istihdam edebileceğinin çok üzerinde öğretmen adayı mezun edip atama bekleyen aday sayısını artıran eğitim fakültelerinden kaynaklandığı tespitinde bulunuyor.

Oysa eğitim fakülteleri, yılda 40-45 bin öğretmen mezun ederken bu sayının birkaç katı fen edebiyat ve ilahiyat fakültesi mezununa sertifika veriyor. Örneğin, geçtiğimiz yıl eğitim fakültesine toplam 220 öğrenci alan Trakya Üniversitesinin 2022 pedagojik formasyon programı kontenjanı 654 (Sayı diğer fakültelerde de aşağı yukarı aynı). Sertifikalı herkes öğretmen adayları arasına katıldı ve sayı büyüdü. Sorunun büyümesine neden olan eğitim fakültelerinden ziyade sertifikayı öğretmenlik için yeterli referans sayan MEB ve her eğitim fakültesine pedagojik formasyon programı açma izni veren Yusuf Ziya Özcan’ın başkanı olduğu YÖK’tür.

Özcan, on yılda (2024-2034) eğitim fakültelerinin bir kısmını kapatıp kontenjanlarını azaltarak yılda 40 bin öğretmen ataması gerçekleştirerek atanamayan öğretmen birikiminin nasıl sıfırlanacağını gösteren simülasyon hazırlamış. Sertifikalı öğretmen adaylarını simülasyona dahil etmiyor. Belli ki o da bu uygulamaya son verilmesi gerektiğini düşünüyor. Tahmini verilerden kimi hatalı sonuçlar çıkartmış olması bir yana, sorumluları arasında yer aldığı sorunun radikal müdahale gerektirdiğini kavramış olması önemli.

Yusuf Ziya Özcan, Aralık 2007-Aralık 2011 yılları arasında YÖK başkanlığı yaptı. Türkiye “Atanamayan Öğretmen” kavramıyla tam da o yıllarda tanıştı. Özcan yönetimindeki YÖK’ün, sayısını ve kontenjanını artırdığı üniversitelerde büyük payı eğitim fakülteleri almıştı. 2010’a geldiğimizde, mezun olup atanamayan öğretmenler bir platform (Atanamayan Öğretmenler Platformu) etrafında toplanma gereği duyacak kadar çoğalmıştı.

Yusuf Ziya Özcan, üniversite sayısını ve kontenjanını artırmadaki katkısından dolayı Memur-Sen tarafından 2012’de ödüllendirildi. Şimdi ise birçok üniversitenin kapanması demek olan eğitim fakültelerini kapatmak, verdiği kontenjanları geri almak isteyen muhalif bir politikacı. Kararlarının soruna yol açtığını on yıl sonra görmüş olabilir, kabul; fakat ikna edici olabilmesi için bugün sorunun sebebi olarak gördüğü kararlarının ödülü olarak aldığı teşekkür plaketi ile ebruli tabloyu sahiplerine iade etmesi gerekiyor. Milet İttifakı'nın Milli Eğitim Bakanı olmayı aklından geçiriyorsa bunu yapmalı.