Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Berbat bir yılı geride bıraktık. “Kara bir yıldı” da diyebiliriz. 2016’da acı, gözyaşı ve ölüm, hiç eksik olmadı yaşamımızdan. Şiddet eylemleri, kanlı saldırılar, çocuk tacizleri, kadın cinayetleri, hukuksuz gözaltı ve tutuklamalarla geçti koca bir yıl. İçimizi sızlatan, yüreğimizi burkan üzücü olaylar birbirini izledi. Baskıcı uygulamalar ve karşıdevrimci girişimler hız kesmedi…

2016, mesleğimiz açısından da tam bir “utanç yılı”ydı. Siyasal iktidarın muhalif gazetecilere yönelik “burun sürtme ve diz çöktürme operasyonları” dur durak bilmedi. Onlarca gazeteci ve yazar, inandırıcılıktan uzak, soyut suçlamalarla içeri tıkıldı. “Tweet” yazmak bile “terör suçu” sayıldı. Türkiye, dünyada en çok gazetecinin tutuklu olduğu ülke sıralamasında birinciliği kimseye kaptırmadı yine. Bizdeki basın özgürlüğünün Batı ülkelerinde bile olmadığını söyleyen siyasetçiler, bu tabloyla ne denli övünseler yeridir.

150’ye yakın gazeteci ve yazar var içeride. Daha Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay’ın cezaevinden çıkmalarının sevincini yaşayamadan, Ahmet Şık’ı tutukladılar. Hem de en olmayacak gerekçeyle! “Ergenekon” davaları sürecinde “Cemaat” kumpasıyla içeri tıkılan Ahmet Şık’ı, şimdi de “FETÖ’cü” yaftasıyla tutukladılar!

“Kumpas davaları”ndaki senaryo, bugün de birebir sergileniyor. Oyun, aynı oyun; yalnızca figüranlar değişmiş! “Polis-savcı-yargıç” üçlüsünden oluşan bir çark acımasızca işliyor. Özel yetkili savcı ve yargıçların yerini şimdi “sulh ceza yargıçlıkları” almış. Maşallah, tutuklama işlemini otomatiğe bağlamışlar. Kendi ayağıyla adliyeye gidip ifade veren insanları bile “kaçma şüphesi var” diyerek tutukluyorlar! Bu üçlü düzeneğe, özel bir halka olarak “muhbir gazeteciler”i de eklemek gerekiyor. İktidar beslemesi “troller, troliçeler, tetikçiler” de iktidar güdümlü bu uğursuz senaryoda rol üstlenmiş durumdalar. En son Ahmet Şık örneğinde de gördük bunu: Hükümetin propaganda aygıtlarından birinde sözümona “haber” diye yer alan karalamalar, savcılık sorgusunda suçlama olarak çıktı arkadaşımızın karşısına.

Ne var ki böyle işgüzarlıklar bazen geri tepiyor. AKP’nin eski ortağı Fethullah Gülen Cemaati’ne karşı kitap yazdığı için başına gelmedik şey kalmamış dürüst bir gazetecinin “FETÖ yandaşı” diye tutuklanması, insanları isyan ettirdi. Bu hukuksuzluğa toplumun her kesiminden tepki geldi. Yandaş kimi kalemler bile, “Yanlış yapıyoruz! Bu kadar da olmaz yahu!” demeye başladılar.

Gazeteciler de elbette her yurttaş gibi bir siyasal görüşü savunabilir, bir partiye yakın durabilirler. Ama “gazetecilik” kisvesi altında muhbirlik ve tetikçilik yapamazlar. Gazete köşelerinden ve ekranlardan savcılara malzeme taşıyıp talimat verenleri gazeteci sayamayız. Gazeteci; görüşlerine katılmadığı meslektaşlarıyla tartışabilir, polemiğe girebilir ama onları kriminalize ederek hedef gösteremez; suçlu ilan edemez.

15 Temmuz darbe girişiminin ardından, “FETÖ ile mücadele” görüntüsü altında muhalif gazeteciler, aydınlar, akademisyenler, öğretmenler, siyasetçiler, yerel yöneticiler, hatta hukukçular için sistematik bir “cadı avı” başlatıldı. AKP’nin bu süreci, tüm muhalifleri sindirmek için kullandığı artık biliniyor. Gülen’e dokunanın “yandığı” günlerde “İmamın Ordusu”nu yazmış ve Cemaat’in maskesini düşürmüş bir gazetecinin şimdi tam tersi bir suçlamayla tutuklanması “akla ziyan” bir hukuk garabetidir. Ahmet Şık, dürüst gazeteciliğin, umudun ve direncinin adıdır. Onu bu tür yöntemlerle teslim alamazsınız!

Gazetecilerin ve yazarların “terörist” diye hapse atıldığı bir Türkiye, “FETÖ ile mücadele” ettiğine kimseyi inandıramaz. Darbe sürecini araştıran Meclis Komisyonu’nun zoraki çalışmalarından da anlaşılacağı gibi, “Cemaat ve Darbe” gerçeği adeta kamuoyundan gizlenerek unutturulmaya çalışılıyor. 15 Temmuz’un ertesi günü “İstihbarat zaafı var. Ben darbeyi eniştemden öğrendim” diyen üst düzey yetkililerin Komisyon’a çağrılmamaları da bu görüşü doğruluyor.

•••

“Her yeni yıl, yeni bir umut, yeni bir başlangıçtır” denir. Ama 2016’ya bakarak 2017’den nasıl umutlu olabiliriz? Yeni yılın daha ilk saatlerinde İstanbul’da gerçekleştirilen ve 40 kişinin ölümüyle sonuçlanan IŞİD saldırısı, 2017’nin hiç de kolay geçmeyeceğini gösteriyor…

Ama biz yine de geleneği bozmayarak umudumuzu korumak istiyoruz. Çünkü umuttur ayakta tutan bizi. Umut biterse yıkılırız!

Yeni yılın bu ilk yazısında tüm okurlarıma iyi dileklerimi iletirken, başta Cumhuriyet gazetesi yazar ve yöneticileri olmak üzere, kalemini satmamış, Cemaat ve iktidar kalemşorluğu yapmamış meslektaşlarımız için özgürlük istiyorum. Aralarında HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da bulunduğu milletvekillerinin tutuklu yargılanmalarını kınıyor, bir an önce özgürlüklerine kavuşmalarını diliyorum.

Gelen, gideni aratmasın! 2017, toplumsal barış ve kardeşlik yılı olsun!