2020’de 21’inci yüzyılın en ‘lanetli’ yılını geride bıraktığımız konusunda herkes hemfikir. Ancak Kovid-19 pandemisinin yıkıcı etkileriyle boğuştuğumuz bir yılı tamamlamış olmak insanın içine su serpmiyor. En başka 2021’e aktarılanlar yüzünden. ‘Müzmin iyimserleri’ bilmem fakat ‘gelen gideni aratmasın’ klişe tabirini ilk kez bu denli canı gönülden kullanıyorum.

21’inci yüzyılın ikinci on yılına bio-güvenlik sorunu ve ‘tekno-feodalizm’ tartışmaları eşliğinde girmemiz boş yere değil. Pandemi nedeniyle ekonomilerin durması, emekçi kitlelere ekonomik yıkım getirmekle kalmadı. İnsanların anayasal haklarının, ekonomik refah içinde yaşamak için gereken mücadeleleri verme haklarının hükümet kararnameleriyle ellerinden alınmasının sıradanlaştığı, sansür ve dezenformasyonun ayyuka çıktığı, ‘yanlış bilgilendirilmiş’ muhaliflikle bezeli, moda tabirle ‘post-truth’ iklimin egemenliğini pekiştirdiği bir dünyaya gömüldük. Artık dijitalleşmenin hayatlarımızı tümden ele geçirdiği, genetik mühendisliği ve yapay zeka eşliğinde insanlığı yıkıma taşıma potansiyelinin katlandığını söylemek, içinde yaşadığımız düzen düşünüldüğünde, kehanete mi girer, emin değilim.

‘KÜRESEL DAYANIŞMA VE İNSANLIĞIN KURTARICILARI’

Bugün resim net: 2020’nin kaybedeni insanlık oldu, kazananı büyük şirketler. Özellikle büyük teknoloji şirketleri ile ‘big pharma’ diye anılan ilaç şirketleri. Bu şirketler 2020’de karlarını, başlarındaki bir avuç yönetici de servetlerini katladılar. Tabii ki bu özel şirketlerle bağlantılı küresel elitlerden oluşan siyasi aktörler de öyle. Talihin asıl ironisi kendilerini ‘insanlığın kurtarıcıları’ olarak sunabilmelerinde.

Pandeminin başından beri BM ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), uluslararası sistemin hegemon güçlerinin uzun süredir hedef tahtasındaki ülkelere yönelik ekonomik yaptırımların kaldırılması çağrıları yaptı. Aslında bedelini hedef alınan rejimler değil nüfusların ödediği bir ‘ekonomik savaş’ olarak anılması icab eden bu yaptırımların küresel halk sağlığı sorunuyla savaşı güçleştirdiğinin altı defalarca çizildi. Kıllarını kıpırdatmayıp, ‘insanlık dayanışmasından’ söz edip durdular.

Pandemi en başından uluslararası işbirliğini gerektirirken, tedavi için kullanılan ilaçlar ve aşı çalışmaları, yaşadığımız düzenin niteliğini gözümüze soktu. ‘Aşı rekabeti’, ‘aşı milliyetçiliği’ ve her tür dezenformasyon havada uçuştu. Dünyanın her yerinde belki de en ‘kirli’ şirketler ilaç sektöründen çıktığı bilinirken, yaygın enformasyonu elinde tutanlar tarafından bunların ‘Batı olanları’ ‘insanlık hayrına çalışan iyiler’, ‘Doğulu olanları’ ‘insanlık hilafına kötüler’ olarak kodlandı. Halk sağlığı önlemlerini vaktinde almayanların aynı kapitalist Batı ülkeleri olduğu unutuldu. Örneğin Çin, pandemiyi nüfusunu korumayı başararak yönetmişken, Çinlilerin ‘yeni yılı sokakta karşılayabilmesi’ intikamcı nazarlarla ‘ayıplı’ sunuldu.

Hepsinden önemlisi gelişmiş Batılı ülkelerinin aşıların yarıdan fazlasını ve nüfusları için gerekenin kat be kat fazlasını istiflemiş olmaları. Trump’ın ABD’si, yüz milyonlarca dozun ön alımını yapmış durumda. ABD’li Pfizer şirketinin kriz sayesinde net serveti 26 milyar doları aşan CEO’su Alberd Bourla örneğin Arjantin, Güney Afrika, Brezilya ve Türkiye’deki klinik denemelere katılan gönüllülere teşekkürü ihmal etmedi. Ancak bu ülkelerdeki nüfusun azımsanmayacak bir kısmı kısa vadede o aşıdan faydalanamayacaklar. Ve bunun tek nedeni bizde olduğu gibi hükümetlerinin kötü yönetimi de değil.

‘KAMU ÜRETİMİ, PATENT MUAFİYETİ, KNOW-HOW’

Malum, pandemiyle birlikte BM kamu-özel sağlık ittifakı Gavi’nin yönettiği aşı dağıtımı programı COVAX’ı devreye soktu. Bu program katılımcı ülkelere 2021’in sonuna kadar nüfuslarının yüzde 20’sini aşılama vaadi içeriyor. Ancak uzmanlara göre en iyi senaryoda bile gerçekleşmeyecek. Dünya Bankası aşıların dağıtımı için ek yardım sağlıyor fakat bu kredi biçiminde. Yani yoksul ülkelerin bedelini ödemesi gerekecek. Halk sağlığı savunucuları aşı için devletlerin yeni üretim tesisleri inşası, patent haklarının geçersiz kılınması ve ‘know-how’ paylaşımı sayesinde tüm insanlığın aşıya kavuşmasını öneriyorlar. Kapitalist düzen geçit vermiyor.

Kasım sonunda Güney Afrika, Hindistan, Kenya, DTÖ’ye aşılar tedavi niteliği taşıyan tüm ürünler için fikri mülkiyet haklarından feragat edilmesi çağrısı yaptı. 99 ülkenin desteğine rağmen Batılı güçler öneriyi saf dışı etti. ABD’de sadece kamu fonlu Moderna patent hakkından feragat vaadinde bulundu. ‘Pfizer gibi özel şirketler neden karlarından vazgeçsin’ deniliyor. Bir iddia da bilim insanlarının ‘işin ucunda ancak kar olursa insanlık hayrına buluş yapabilecekleri’.

Kimse geçmişte vergiden kaçırmak için bin takla atmış, fahiş fiyatla AIDS ilacı satmış, Afrika’da Nijeryalı çocuklara zarar vermiş Pfizer’in ABD hükümetinin ilaç sektörü için geçmişte faydalandığı imtiyazlarla ilgilenmiyor. Kimse sadece patent değil ‘know-how’ paylaşımı ile diğer ülkelerin de aşıları üretecek bilgiye erişimiyle ilgilenmiyor. ‘İnsanlık hayrına’ çalışmanın pek tuhaf bir ‘raconu var’.