Saray efradının Birleşmiş Milletler toplantısı için gittikleri NY’de tertip ettikleri “Kasaba Panayırı”nı, ay pardon, tanıtım-halkla ilişkiler organizasyonunu izlerken burada biz çok eğlendik. Çinli eski diplomat arkadaşa göre, “Bu ‘organizasyon şamatasına’ kurgusal açıdan yaklaşılmalı ve sinema sanatı açısından değerlendirilmeli”ymiş. Ona göre, NY sokaklarında sergilenen bu şamata “Borat filmlerinden fırlamış sahnelere benziyormuş” ve bir “absürt komedi örneği” sayılabilirmiş. La havle…


Sen NY’de “Hollywood prodüksiyonu” esintili bir tanıtım-halkla ilişkiler organizasyonu düzenlediğine inan ama bu muhteşem prodüksiyon Borat filmleriyle kıyaslansın ve elin ağzına sakız ol. Maksat buysa yani bir şekilde kendinden söz ettirmekse, maksat hâsıl oldu diyebilirim. Velhasıl, dünya âlem yine kıskandı, yine hasedinden çatladı-patladı. Buradaki “Hollywood prodüksiyonu” benzetmesi bana değil, eski diplomat arkadaşa ait. Yani bu konuda onunla aynı fikirde değilim. Ben, düzenlenen “kasaba panayırı”nın Hollywood yapımlarından değil Avrupa’daki (özellikle Almanya) Türklerin gürültülü düğün konvoylarından ve tabii ki Anadolu kasabalarında düzenlenen panayırlardan esinlendiğini düşünüyorum. Hepsinin ortak noktası ise şamatadan ibaret olmaları, şamata yapmayı amaçlamaları. “NY kasaba panayırı”ndaki tanıtımlarda kullanılan bozuk İngilizce ile bizim Almancıların bozuk Almancası arasındaki benzerlik de gözden kaçacak gibi değil.

ABD yönetimi (ve tabii ki CEHAPE zihniyeti) hasedinden çatlasa patlasa bile, tarihe “Geleneksel 1. New York kasaba panayırı” olarak geçmeyi sonuna kadar hak eden bu muhteşem organizasyonda birkaç eksik gözüme çarptı. Muteber olmayan bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak, bu eksikleri (dünyanın ta bu tarafından da olsa) yazmayı vazife addediyorum: Şehiriçi turu için bir üstü açık limuzin kiralanamaz mıydı? O araçta büyük yazar ve eşsiz eseri birlikte Amerikan halkını selamlayamaz mıydı? Kitap limuzinden halka ücretsiz fırlatılamaz mıydı? Madem kitap yazdın ve o eşsiz fikirlerini Amerikan yönetimi ve halkına hibe etmek istiyorsun, kitabı sebil niyetine fırlat insanların kafalarına veya kuşyemi gibi at önlerine okusunlar. Ancak özel/seçilmiş birinin dehasının eseri olabilecek o eşsiz fikirlerden yararlansınlar, irşat etsinler. Zira elin Amerikalısı para verip o kitabı satın almaz. Cimriliklerinden, ilgisizliklerinden veya okuma alışkanlıkları olmamasından değil “Bizim neden böyle bir Başkanımız yok” diye haset ettiklerinden almazlar. Üstü açık limuzinden beleş kitabı beşer onar fırlat kafalarına, bak nasıl okuyorlar -en az yarısı okur.

Panayırın kreması bence CBS TV’nin “Face the nation” programına çıkmaktı. “Yeter ki bir TV programına çıkalım, hangisi olursa olursun” sıkışmışlığının bedeli pek fena oldu. Bu program hakkında biraz bilgileri olsa, acaba yine de çıkarlar mıydı, emin değilim. Nice “büyük lideri” Beyaz Saray’ın “özel ricası” olan sorularla sıkıştırıp dünyanın gözü önünde zor duruma düşürmüş, fena çizik atmış bir yapımdan söz ediyorum.

Baştan beri “kasaba panayırı” deyip duruyorum. Önceki yazılarımdan birinde “Ülkeye musallat olan siyasal İslamcılar ezik, kibirli ve haset kasaba cahil-cühelasından başka bir şey değiller” diye yazmıştım. Kasaba cahil-cühelasının elinden büyük tanıtım ve halkla ilişkiler organizasyonu diye çıka çıka ancak işte böyle “düğün konvoyu esintili kasaba panayırı” çıkar. Diplomasi kulislerine de makara malzemesi çıkmış olur.

Bence bu “1. NY kasaba panayırı”, ay pardon, halkla ilişkiler ve tanıtım organizasyonu bir kült yapım haline gelmeyi hak ediyor. İleriki yıllarda, kendi alanında bir kült olan “Dünyayı Kurtaran Adam” filmiyle bile yarışabilir.

Rabb-ül Âlemin herkesi çevresinde çapsızlıkta kendisiyle yarışan yeteneksiz yancılar bulundurmaktan ve onların yaptığı iyiliklerden esirgesin.