Geleneksel ile modern: Cem Yıldız
Fotoğraf: Aylin Güngör

Cem Yıldız’ı 2007 yılında çıkardığı ilk albümünden bu yana tanır, takip ederim. Geleneklere saygıda kusur etmemiş ancak geldiği kültürün sıradan bir taşıyıcısı olmayı da reddederek, (tam göbeğinde yaşamasına karşın) piyasaya boyun eğmeden var olmayı başarmış nadir müzisyenlerden biridir.

Dizi ve film müzikleri, single’lar, Orient Expressions ve İnsanlar gibi ortak projeler hariç kendi hesabına yaptığı beşinci solo çalışma “Ben Uçarım Gökler Uçar”. Kariyeri arayışlarla örülü bu tutkulu müzisyenin yeni albümü tam bir sound arayışı.

***

Batı kültürüne dair hafızasına kazınmış ilk imge, mahallede çekirdek satarak kazandığı parayla Erzincan’ın tek sinema salonunda izlediği “Bir Zamanlar Amerika” olan bu çocuğun başta hedefi stüdyo müzisyeni olmak, sadece çalgıcı olarak yaşamaktı. 17 yaşında İstanbul’a gelmişti İTÜ Konservatuar okumak için. Okulda işler değişmiş; stüdyo müzisyenliği yapmış, dershanelerinde bağlama ve solfej dersi vermişti.

İlk profesyonel kaydını hocası Mustafa Karaçapar’ın Diyar Müzik şirketinden yayınlanan Ozanların Diliyle Hacı Bektaş Veli çalışması için yapmıştı. Kayıtlar çalıp söyleme duygusunu güçlendirmiş, müzikal kariyerinde yeni sayfalar açabileceği hissini uyandırmıştı. Salkım Söğüt serisinde düzenlemeler yapmaya başlayınca müzikal paletini genişletmeye karar vermişti. Arada ilk bestelerinden oluşan (içine arkadaşı saksofoncu Richard Hammer’ı dâhil ettiği) solo albüm kaydetmiş, içine sinmediği için yayınlamamıştı.

Yaşamının bu noktasına kadar biriktirdiği külliyat gelenekseldi.

İçindeki huzursuzluğu dinlerken yapmak istediği şeyin bu olmadığını fark ettiğinde arayışları hızlanmıştı. 10 yıl boyunca çalıştığı türkü barda, yanına aldığı gitara ya da vurmalıya dönemin tutucu kafaları dudak bükerken yeni bir sound arayışı içine girmişti. Richard’ın onu (Tünel’de gömlekçilik yapan), evinde harika bir stüdyo kurmuş bulunan bir arkadaşıyla tanıştırması; bir de DJ Yakuza ve Murat Uncuoğlu ile birlikte kurduğu Orient Expressions adlı projeye dâhil etmesi, yürüyeceği yolun kapılarını aralamıştı.

Elektronik müzik konusunda öğretici fikirlerin çoğu bu süreçte Murat’tan gelmişti. Burada Aynur’dan Sabahat Akkiraz’a kadar birlikte çalıştığı solistler de Cem’in okumalarının gelişmesinde zihin açmıştı. Projedeki müzisyenlerin işlerinin yoğunluğu, bilhassa da geçim derdine yaptıkları dizi işleri Orient Expressions’ın sonunu getirmişti ama Cem buradan gelecekteki çalışmaları için gereken dersleri almıştı.

***

İlk solo albümüne “İmkânsız Aşk” şarkısının patlaması sebep olmuştu. Bu albümü yaptığında zamanın onu giderek (en azından solo çalışmaları çerçevesinde) elektronik müzikle hemhal edeceğini kestiremiyordu. Çünkü o güne değin elektronik müzik konusuna pek eğilmemiş, arzu ettiği seviyeye gelememişti. Elektronikler konusunda işi hobiden profesyonelliğe tahvil edişi 2015 tarihli “Kün” albümünde olmuştu. Artık dizi müzikleri yapmayı da bırakmış, bir albümü tek başına hayata geçirmek için ancak bu noktada ihtiyaç duyduğu yetkinliğe ulaşmıştı. Yola çıktığında kendini sadece bir çalgıcı-sazcı olarak gören Cem, besteci, düzenlemeci, prodüktör, şarkıcı ve elektronikçi müzisyen gibi sıfatlara sahip olmuştu. Kendi kendine yetiyor, kendi yağıyla kavruluyordu artık…

Moog ve synthesizer zenginliği içinde analog ve dijital kardeşliği altında kaydedilen, direksiyonu iyiden iyiye elektronik müziğe kırdığını gösteren “Ben Uçarım Gökler Uçar” Cem’in giderek sadeleştiğini, derinleştiğini ifade ediyor. Gerek çalgısında gerek pedallarını kullanışında virtüöz oluşu, elektronik ile iyi çalgıcılığı barışık yaşatması Cem’in farkı. Geleneksel ile modern iç içe…