Artık hiçbir şüpheye mahal vermeyecek biçimde açıktır ki yeni bir çağa girdik. Yeni çağda yalnızca eski alışkanlıklarımız değil eski insan da yok olup gitmeye hazırlanıyor. Ancak bu bir çürüme. Yeni insanın en önemli özelliği de bu olacak. Üzerindeki çürük kokusu. Nereye gitse yayacağı, nereye gitse kurtulamayacağı bir çürük kokusu. Yeni insan hiçbir duyguyu bünyesinde kısa bir süreden fazla taşıyamayacak. Uzun süre sevemeyecek, uzun ilişkiler kuramayacak, hayatı yüzeysel geçecek. Hiçbir stabil durum onu mutlu edemeyecek. Uzun sürecek mutluluğun kendisi bile bir süre sonra onu huzursuz edecek. “Akıllı” telefonların ona dikte ettiği davranış kalıplarıyla ilişkiler kuracak. Bir oyun oynarken gelen “gerçek” bir aramanın “meşgule atılması” gibi sanal dünyasında oyalanırken gerçek dünyada olan biten her şeyi erteleyecek. İlişkiler gelip geçici, yüzeysel, derinleşmeyen, derinleşmekten korkan bir hâl aldı, almaya devam edecek. Güven bir ilişkinin en son ögesi, fonksiyon ilk ögesi olacak.

İnsan çürüyor.

İnsan bedeninin çürüyen yerlerine dokunan ne varsa onunla beraber çürüyecek. Akla dokunan bilgi, kalbe dokunan sevgi, hepsi o pis kokunun esiri olacak. Aşklar sıkıcı gelmeye, sevgiler demode olmaya, bilgi işlevsiz kalmaya mahkûm olmasın diye ortaya çıkan ve bütün bunları öngördüğü ve karşı durmaya çalıştığı için kendilerine inanılan ideoloji, din, tavır, her ne varsa onlar da bu kokuşmuşluktan kurtulamayacak. İnsandan yayılan koku önce dualara sızacak, sonra insanı gittikçe yalnızlaştıracak. Herkes başkasından yayılan kokuyu duyacak ve kendisinden yayılan kokuyu başkasından sanacak.

Yeni çağ önce geleneksel insanı bitirmiştir. Modern Batı’nın dünyaya “kazığı” olan “erkekinsan” bu çürümenin nedenlerindendir ve artık yerini başka ve daha kötü bir şeye bırakmak üzere çekip gitmiştir. On binlerce yıllık adalet övgüsü, binlerce yıllık hümanist “yükleme”, yüzlerce yıllık “insan hakları” güzellemesi hepsi çekip gitmiştir. Bir de bunları eğitimle sağlayabileceğini düşünen erkekinsan bizzat “eğitim” denilen süreçle insanın bütün hayallerini çalmıştır. Hayalleri olmayan insanlar Rosi Braidotti’nin söylediği artık –iyi bir şeymiş gibi- hayvanları bile insanileştirmiş, onları kendine benzetmiştir. Yaşayan her organizma bu yeni çağda, yeni insanla birlikte kültürel bir meta hâline getirilmiştir.

Geleneksel insan yok olmuştur.

Yeni insanın kendisiyle olan ilişkisi bile çıkar üzerinedir. Kendi bedeninden, aklından ve ruhundan çıkar sağlamak gibi şeytani bir düşünce yeni insanın en büyük meziyetidir. Kapitalist dönemde doğaya ve kendi türüne yabancılaşan insan artık kendi aklına ve bedenine bile yabancılaşarak başka bir yol ayrımına gelmiştir. Artık organları, uzuvları, elleri, parmak uçları ve kirpikleri ayrı bir ekonominin, ayrı bir iletişim tarzının ürünüdür. Yeni insan bir üründür. Ve piyasa değeri ne kadarsa başkasının gözünde de o kadar anlamlı ve değerlidir.

Ve yeni insan her türlü etik duyarlılıktan azadedir. Ölür ve öldürür. Ve ölmesi ve öldürmesi kutsallığın paçozlaşmasından başka bir şey değildir.
Bunları düşünürken “Tunalı Hilmi Caddesi’nde bir ağaç kesilmiş, içim kanıyor” diyen arkadaşımsa yeni insan tipinin önündeki en büyük engeldir.