Geçen hafta, operasyon gazetesi Financial Times, Covid-19 salgını hakkında “Asya’da ikinci dalga geliyor” gibi insanların yüreğini hoplatan bir haber yaptı. Salgının kapitalizmin Batı'daki mabetlerini de vurmaya başladığı günlerde atılan bu “öcü Asya’da hortluyor” başlığı sadece benim mi dikkatimi çekti bilmiyorum. Benzer ifadeyi sonraları daha dikkatli bir üslupla başkaları da kullandı. Burada biraz durup bu gazete için neden “operasyon gazetesi” dediğimi açıklamalıyım. Bu gazete buralarda hep gazetecilikten fazlasını yapma art niyeti içinde oldu. Örn. iki yıl kadar önce, gazetenin Asya haber editörü “Çin’e karşı faaliyetleri nedeniyle” Hong Kong’dan (HK) sınır dışı edildi. Bu faaliyetleri için akıl hocalığını yaptığı HK’deki faşist partiyi (Milliyetçi Parti) kullanıyordu. Çok güvendiği ve Çin’e karşı sırtını dayadığını sandığı o HK demokrasisi önce onu sınır dışı etti ve ardından da partisini kapattı. Geçen yılki gösterilerde HK sokaklarını şiddete boğanlar işte bu faşist partinin taraftarlarıydı.

Oysa ikinci dalganın geldiği falan yok. Dilerim dünyanın hiçbir yerine ebediyen gelmez. Geçen iki hafta içinde, vaka sayısında yüzde doksan oranındaki artış çeşitli Batı ülkelerindeki bazı HK’lilerin enfekte olmuş olarak geri dönmelerinden kaynaklanıyor. Salgın Batı’da da yayılınca insanlar artık güvenli liman gördükleri HK’ye geri dönmeye başladı. Yüzde olarak çok yüksek olmasına bakmayın. Enfekte olan insan sayısı HK ve G. Kore, Tayvan, Singapur gibi Uzak Doğu ülkelerinde 30 ila 50 arasında değişiyor. Bu ülkelerin salgının en başında gerekli önlemleri aldığını ve toplu karantinaya gerek kalmadığını sanırım artık herkes biliyordur. O yüzden ayrıntısına girmeyeceğim.

HK’ye geri dönen her yolcu havalimanında öncelikle bir vücut ısısı taramasından geçiriliyor. Bir anormallik varsa, doğrudan bir hastaneye sevk ediliyor. Her gelene bir elektronik bilezik takılıyor. Bu bilezik indirilen bir mobil uygulama aracılığıyla cep telefonuna bağlanıyor. Amaç, gelenlerin belirtilen adreste kaldıklarından emin olmak ve izlemek. Yani yurtdışından gelen her HK’li 14 gün boyunca evinde tecrit ediliyor ve ardından iki hafta tıbbi gözetim altında tutuluyor.

Evde tecride uzmanların “Diğer aile üyelerine de bulaştırabilirler” eleştirisi ve “Karantina merkezleri kurulmalı” önerisi var. Yetkililer “Geri dönen kişi sayısı çok fazla. Uygun bir yer bulmak zor. Diğer aile üyelerinin evden uzaklaşmalarını, yakınlarının yanında veya otellerde kalmalarını öneriyoruz” diyorlar. Çin, başka bir yol izliyor: Yurtdışından gelenleri kim olduğuna bakmaksızın, oluşturduğu merkezlerde 14 gün karantinaya alıyor.

Bir HK’li uzman, Çin’in izlediği yönteme benzer bir şekilde, “Otellere gelen yabancıları 14 gün tecrit etmeyi düşünmeliyiz. HK’ye geldiğinizde karantinaya alınacağınızı biliyorsanız, muhtemelen gelmekten vazgeçersiniz. Bu da buraya gelen olası enfekte ziyaretçi sayısını azaltır… Bir hasta virüsü iki kişiye bulaştırırsa, bu önümüzdeki iki hafta içinde 400 ila 600 vaka anlamına gelir. Bu olursa, Hong Kong bir savaşta demektir” dedi.

Buraya kadar yazdıklarımı arkadaşıma okuduğumda, “Orada insanlar zaten zor günler yaşıyor. Neden böyle sıkıcı şeyler yazıyorsun. Biraz eğlenceli bir şeyler yaz” dedi. Madem öyle, o zaman HK yönetiminin sosyal yakınlaşmayı önlemek için duyurduğu bir yasaktan bahsedeyim. Serbest stilde bir çeviriyle “Bu şey şişede durduğu gibi durmuyor. İçince cıvıtıyorsunuz” diye anlaşılabilecek bir gerekçeyle yani “İnsanlar alkol alınca aralarına fiziksel mesafe koymaları gerektiğini unutuyorlar” gerekçesiyle barlarda alkol satışı yasaklandı. Bu yasağın sadece eğlence mekânları (ve kırmızı ışıklı -hatta ışığın 50 tonu) bölgesi olan Wan Chai için geçerli olduğunu düşünmüştüm; ama HK’nin tamamı için geçerliymiş. Guangzhou’daki (HK’ye çok yakındır) fuar ve başka nedenlerle HK’ye gelen memleket yiğitlerinin (dünyanın başka tarafından gelenlerin de) çoğu bu bölgeyi ziyaret etmeden ayrılmayı eksiklik sayar. Zaten memleket yiğitlerinin izini bulmak istiyorsanız iki yere bakmalısınız: Bu nevi eğlence mekânlarının olduğu bölgeler ve fuar merkezlerindeki lavabolar. Guangzhou’daki fuar merkezindeki lavabolardan birinin duvarına kocaman harflerle yazılmış “İ.ne Fenerbahçe” yazısını gördü bu gözler…

HK’de SARS ve “Kuş Gribi” salgınları toplumda bazı izler bırakarak geçti. Bazı alışkanlıklar değişti. Ama Covid-19 diğerlerine hiç benzemiyor, bu bambaşka bir şey. Etkileri ve bırakacağı izler derin, belki de yıkıcı olacak. Buralarda salgınla nasıl başa çıkıldığını düşündükçe memleket için daha çok endişeleniyorum. Çünkü “Bitik adamın kötücül çürük rejimi” ülkenin nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu ya anlayamıyor ya da anlamak istemiyor. Felaketi fırsat bilip (bitmiş) siyasi istikbal ve (kalmamış) ikbal peşinde. Bu salgın, fırsata çevrilebilecek bir kriz değil. Teleolojik zırvalarla topluma sindire sindire yedirilebilecek bir kader ise hiç değil.