Mızrağın çuvala sığmadığı bir dönemin içindeyiz. Derin bir yoksulluk ve umutsuzluk ülkenin dört bir yanında kol geziyor. Büyük sermaye rekor kâr oranlarına ulaşırken geniş toplumsal kesimler temel ihtiyaç maddelerine ulaşmaktan mahrum bir biçimde yaşam mücadelesi veriyor. Kimileri ise dayanamayıp yaşamına son veriyor. Türkiye’de bir süredir intihar haberleri tıpkı Covid-19 ölümleri gibi sıradanlaştırıldı. Halbuki sağlık krizi nasıl iktidarın tercihleri nedeniyle bu boyuta ulaşmışsa, intihar vakalarının birçoğu da iktidarın sebep olduğu ekonomik sorunlar yüzünden artış gösteriyor. AKP sözcüleri intiharları büyük bir sosyal krizin semptomu olarak görmek yerine ölümlerin arkasındaki sosyo-politik ve ekonomik faktörleri perdelemeye çalışıyor. Fakat tüm uğraşlarına rağmen her gün daha fazla AKP’li ve MHP’li seçmen ekonominin iyi yönetilmediğini düşünenler arasına katılıyor, AKP’nin tabanı çözülüyor.

AKP yönetiminin son dönemde muhalefete doğru yaptığı her hamle bumerang misali kendine dönüyor. Üstelik bu hamleler AKP’deki karmaşanın ve dağınıklığın somut birer kanıtı haline geliyor. İktidarın CHP’yi hedef alan çizgi filmi tam bir fiyaskoya dönüştü. AKP Medya ve Tanıtım Başkanlığı’nın, muhtemelen büyük paralar harcayarak yaptırdığı çizgi filmden beklentisi yüksekti. Amaç Saray’ın gözüne girmek, partiye sırtını dönmüş gençlere sempatik görünmekti. Ancak sonuç tam tersi oldu, böylece muhalefete, akıbeti meçhul olan MB rezervleriyle ilgili sorgulamayı daha güçlü dile getirmek için yeni bir fırsat doğdu. İşin buralara gidebileceğini az çok tahmin eden AKP’nin ağır toplarının çizgi filmi paylaşmaması bir göstergeydi. Nitekim video apar topar kaldırıldı, Medya ve Tanıtım Başkanlığı ekibinin de kulakları çekildi. Bu son hadiseyi münferit bir çuvallama olarak görmek doğru değil, AKP’nin yönetim krizi parti içinde derinleşiyor ve çevresine dalga dalga yayılıyor.


MHP, AKP’deki çözülmenin kendi başına dert açacağının farkında. Kendi anayasa taslağını AKP’den önce hazırlayıp masanın üstüne koymasının en önemli nedeni, ortağını hizaya çekerek onun yalpalamasına engel olmak ve parlamenter sistemden kalan son “pürüzleri” ortadan kaldırmak. Dolayısıyla MHP’nin taslağının muhatabı genel kamuoyu değil, Erdoğan ve AKP. Yüzde 50+1’in hayal olduğunu gören, şayet seçimler Meclis tarafından erkene alınmazsa Erdoğan’ın 3. kez aday olmasının mümkün olmadığını bilen MHP, ortağına bu sorunları “ancak benimle aşarsın” mesajını gönderiyor. İddialara göre taslakta yer alan CB’nin yüzde 40’la seçilebileceğine dair düzenleme, bu mesajın önce Erdoğan’ın gönlünü hoş etmek için formüle edildiğini gözler önüne seriyor.

MHP, sadece şeklen kalmış olan kuvvetler ayrılığını tamamen sona erdirme, CB’nin fiilen sınırsız olarak kullandığı yetkileri “hukuken” de tescil etme arayışında. CB kararnamelerinin alanını genişletmeyi, onları anayasal denetimden muaf tutmayı isteyen MHP, aynı zamanda AYM’yi de tümüyle etkisizleştirmeyi hedefliyor. Bahçeli’nin daha önce kapısına kilit vurulmasını istediği AYM, bu taslak ile adeta bir “süs bitkisine” dönüştürülmeye çalışılıyor. Tek adam rejimiyle kolu kanadı kırılan Meclis’i muhalefete kapatmayı arzuluyor. Muhalefetin yasaların hazırlanma sürecinde komisyonlarda ve Meclis’te kullandığı kimi fonksiyonlarını geçersiz kılmak derdindeler. Bunun ötesinde sokak muhalefetini kriminalize etmenin, sosyal medyayı cendereye almanın alt yapısını da hazırlıyorlar.

AKP’nin sona yaklaşan anayasa metni ile MHP’ninki ne kadar örtüşecek bunu yakında hep birlikte göreceğiz. Ancak iki taslağın “ruh ikizi” olacağını tahmin edebiliriz. Büyük olasılıkla iktidar yeni anayasa için referanduma gidemeden erken seçim kararı alacak. Bu taslaklar da tarafların birbirlerine yoklama çekmesi olarak kalacak. Yine de muhalefetin bu süreci “oluruna bırakma” lüksü yok.

Krizlerin ve anayasa taslaklarının gölgesinde adım adım son raunda giriyoruz. Üstelik bu sefer AKP’nin yelkenlerini şişirme ihtimali olan hiçbir somut gelişme ortada görünmüyor. İktidar çevresinde kümelenenlerin bir kısmı, taraf değiştirmeye hazır ya da harıl harıl b planı yapıyorlar. Bunu gören AKP ve MHP içindeki güç odakları birbirine kılıç çekiyor, kesikler arttıkça cerahat nehir olup akıyor. “Derin” devletin sığ sularında serpilenler birbirine diş geçirdikçe bunları izleyenlerin aklı karışıyor.

Bu ortamda hem temiz kalıp hem de umut olabilmek istiyorsak, AKP’nin mağdur ettiklerinin pragmatik bir koalisyonunu kurmak yerine laik, eşitlikçi, anti-emperyalist, anti-kapitalist özlemleri olan geniş kesimlerin iradelerini somutlayacak sahici seçenekleri inşa etmeye çalışmalıyız. Bu karanlık ancak böyle dağılır.