28 yaşındaki Marion, katliamın Bataclan semtinde gerçekleşmesini, “Genciz, eğitimliyiz ve liberaliz. Bunun içindir ki bizden nefret ediyorlar ve bizimle savaşıyorlar” diye açıklıyor.(Sunday Times 15 Kasım) Gerçekten katliamın mağdurlarının profili Marion’u doğruluyor: Fransızların yanı sıra Amerikalı, İngiliz, İspanyol, Türk çeşitli milletlerden, genç, meslek sahibi masum bir topluluk cuma akşamını müzik dinleyerek değerlendiriyor. Diğer semtlerde de lokantada yemek yiyen, futbol maçı seyreden benzer insanlar aynı kör şiddetin kurbanı oluyor.

Kökü Aydınlanma’ya dayanan, bu anlamda en fazla Fransızların öğünebileceği eğitime ve bilime saygı, toplumsal cinsiyet eşitliği, farklı kültürlere ve cinsel yönelimlere hoşgörü gibi değerlerin gerçekten de katliamın mağdurları arasında yaygın olduğunu tahmin edebiliriz. Ne var ki, başta Fransa olmak üzere Batılı devletlerin, bu insani değerlerin evrenselleşmesi için mi gayret gösterdiğini, yoksa emperyalist çıkarlar için çoğunlukla gerici, Orta Çağ kalıntısı rejimleri mi desteklediğini, herkesin iyice sorgulamasında yarar var. Bunca insan yaşamını yitirmiş, daha fazlası hastanelerde ölüm-kalım savaşı verirken matemdeki Fransız halkına veballerini hatırlatmak sevimsiz kaçabilir. Gelgelelim bu duygusal süreçte, yurttaşlar kendi rejimlerini sorgulayamazlarsa, korkarız ki Paris benzeri saldırılar yaygınlaşır, acılar çoğalır.

Doğrudur, Paris’te, Lyon’da, Marsilya’da 2005 banliyö ayaklanmasıyla zirveye çıkan, özellikle Müslüman kökenli gençler arasında öfkeyi ve nefreti körükleyen hastalıklı ruh halinin, toplumsal ve psikolojik köklerine inmek gerekir. Marion ve arkadaşlarının erişebildiği eğitim ve iş olanaklarının uzağında kalan, gettolara sıkıştırılan, etnik ve dini kimliklerine sığınanların gazabı göz önüne alınmadan yapılacak değerlendirmeler eksik kalacaktır. Bu boyutu göz ardı etmeden, şu aşamada emperyalizmin “suç karnesi “ üzerinde yoğunlaşmak daha anlamlı görünüyor.
İsterseniz hiç yargıda bulunmadan, bazı kritik sorularla tartışmayı sürdürmeye çalışalım.

Daha 50’lerde Ortadoğu’nun ulusalcı ve laik rejimlerinin altını oyan, Mısır’da Nasır’a, İran’da Musaddık’a karşı gerici güçleri destekleyen siz değil misiniz? Humeyni’ye Fransa, Müslüman Kardeşler’e ABD kucak açmadı mı?

Soğuk savaş ortamında Sovyetlere karşı Afganistan’da mücahitleri yaratan, besleyen, silahlandıran, Usame bin Ladin canavarını dolayısıyla El Kaide’yi bizzat yaratan ABD ve emperyalist güçler değil mi?

Tüm otoriter yönlerine karşı Ortadoğu’nun en laik rejimleri Irak, Libya, en son Suriye’ye karşı operasyonlarda cihatçı güçlere yaslanan, onlara silah ve para temin eden sizler değil misiniz? Irak işgalinde, hakkını yemeyelim Fransa’nın geri durması karşısında Washington kaynaklı bir kültürel linç kampanyası düzenlenmedi mi? Fast food zincirlerinde “French fries” adıyla satılan patateslerin adı bile “freedom fries” olarak değiştirilmedi mi? Emperyal heveslerde geri plana düştüğü kompleksine giren Fransa az evvel saraylarda ağırladığı Kaddafi’ye karşı ilk hava harekâtını düzenlemedi mi?

Suriye Ulusal Koalisyonu’nu Suriye halkının meşru temsilcisi olarak ilk tanıyan Francois Hollande’dan başkası mı? Ilımlı Müslüman güçlere yardım ediyoruz diye, şimdi IŞİD’in, El Nusra’nın elinde biten silahların hepsi ABD, Fransa, İngiltere tarafından üretilmedi mi? Suudi Arabistan ve Katar başta gelmek üzere gerici Körfez İşbirliği Örgütü Ülkeleri’nin cihatçılara akıttığı petro dolarlar sonunda sizlerin silah şirketlerinin kasasına girmedi mi? Daha bu ekimde Fransa Başbakanı Manuel Valls Riyad’dan 10 milyar avroluk ihale anlaşması sonrası muzaffer komutan edasıyla dönmedi mi?

Madem o kadar özgürlük aşığısınız, Suudi Arabistan, Bahreyn gibi rejimlerle işbirliği vicdanınızı rahatsız etmiyor mu? Daha geçen hafta sonu G20’de İslami teröre karşı Suudi Kral’ıyla çözüm aramıyor muydunuz?

İslami cihatçılara en hafifinden göz yuman, ülkesini cihat geçiş yolu haline getiren RTE’ye Merkel aracılığıyla meşruiyet kazandırıp 1 Kasım öncesi seçim sürecine müdahale etmediniz mi? 2 milyar avro rüşvet teklif ederek, terör şüphelisi gözüyle baktığınız mültecilerin Türkiye’de zapt edilmesi için planlar yapmadınız mı? Şimdi eli daha da yükseltip 3 milyar avro artı RTE’nin Brüksel’de 28 devlet başkanı huzurunda ağırlanması karşılığı, sorunu ülkemize doğru süpürmüyor musunuz?

Bizler insanlığın ortak acısını paylaşıyor ve Paris’te canı yanan herkes için Suruç’ta, Ankara’dakine benzer üzüntü duyuyoruz. Çok uzağa gitmeyelim daha 31 Ekim’de Sina Yarımadası üzerinde düşürülen sivil Rus uçağında yaşamını yitiren 224 kişiye, Beyrut’un güneyinde intihar saldırısının kurbanı 43 insana yeterince sahip çıktınız mı? Yoksa Rusya ve Lübnan Hizbullahının, Paris’te canınızı yakan cihatçılara karşı en kararlı mücadeleyi verdiğini hatırlamazdan gelip jeopolitik ihtiraslarınızın kurbanı mı oldunuz? Kendinize yönelik saldırıya hemen İŞİD teşhisi koyarken, Ankara Katliamının DAEŞ (onların terminolojisiyle İŞİD)-PKK-PYD ve Esad tarafından tertiplendiği “terör kokteyli” zırvasına seyirci mi kaldınız?

Bu sorular artırılabilir, ama ne emperyalizmin sorumluluğu, ne de gerçek yurttaşların ıstırabı azaltılabilir. İyisi mi, Fransa’nın insanlığa armağanı, “eşitlik, özgürlük, dayanışma” değerlerine ülkemizde ve yeryüzünün tüm coğrafyalarında sahip çıkarak vicdanımızı temizleyelim, mücadele azmimizi perçinleyelim…