Çalışma hayatı yeni bir insan tipine gereksinim duymaktadır. Bu nedenle de çalışma hayatının hemen her sektörü, ihtiyacı olan iş gücü için yüzünü eğitime dönmekte ve adeta “bana uygun, ihtiyacıma yanıt verecek insan yetiştir” diye komut vermektedir

Gençler gözünüzün içine bakarak size yalan söylüyoruz: Ama siz söylemeyin oldu mu?

Hakan Dilman - Yrd. Doç. Dr., Maltepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi hakandilman@maltepe.edu.tr

21’inci yüzyılın ilk çeyreğini tamamlamamıza on yıldan az bir süre kalmışken hiç olmadığı kadar çok, toplumun sorunlarının üstesinden gelebilmemiz eğitimde mükemmelliğe ulaşılmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Toplumun karşı karşıya kaldığı sorunların üstesinden gelinmesi için yerine getirilmesi gereken birkaç önemli husus söz konusudur. Bu hususlardan bir tanesi küreselleşen ekonominin, sanayinin, finans sisteminin yarattığı gereksinimlere doğru ve etkin yanıt verilmesidir. Diğer bir husus alternatif teknolojilerin ve özellikle de katma değeri yüksek sanayi ürünlerinin tasarlanması ve üretilmesidir. Bir başka husus ülke genelinde iyi işleyen, koruyucu ve tedavi edici bir sağlık sisteminin hayata geçirilmesidir. Tüm bunlara ilaveten belki de en hayati husus üniversitelerin teorik bilgiyi aktaran yerler olmaktan çıkıp, toplumun tüm gereksinimlerine çözümler üreten, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunan kurumlara dönüştürülebilmesidir. Tüm bu yukarıda değinilenlerin hayata geçirilmesi ise ancak ve ancak eğitimin mükemmelleştirilmesi ve 21’inci yüzyılın gereksinim duyduğu bilgi ve beceriler ile donatılmış insanların yetiştirilmesi ile mümkün olabilir.

Bir önceki yüzyılın sanayiye dayalı, üretim ekonomisi hali hazırda birçok ülkede yerini enformasyona, bilgiye, yeniliğe ve yaratıcılığa dayanan hizmet ekonomisine bırakmıştır. Ülkemiz ise üretim ekonomisi ile hizmet ekonomisi arasında bocalamalar içinde bir biçimde kendini var etmeye çalışmaktadır. Günü kurtaramadığı için geleceği hayal dahi edememekte ve bunun içindir ki de geleceğin inşasına yönelik adımlar atamamaktadır. Yapıldığı söylenilenlerin de işe yaramadığı gerçeği bu yıl yapılan TEOG ve LYS sınav sonuçları ile maalesef bir kere daha görmek istemeyenlerin dahi gözlerini kaçıramayacakları bir biçimde önlerine serilmiştir. Muhtemelen önümüzdeki yıl alınacak sonuçlar da bu yıl elde edilenlerden çok farklı olmayacaktır.
Hizmet ekonomisinin ve gelişen teknolojilerin ortaya çıkarttığı yeni sanayi biçimleri çalışma hayatının doğasını değiştirmiştir.

Çalışma hayatı yeni bir insan tipine gereksinim duymaktadır. Bu nedenle de çalışma hayatının hemen her sektörü, ihtiyacı olan iş gücü için yüzünü eğitime dönmekte ve adeta “bana uygun, ihtiyacıma yanıt verecek insan yetiştir” diye komut vermektedir.
21’inci yüzyıl ekonomisi ve üretim biçiminin şekillendirdiği çalışma hayatının gereksinim duyduğu insanın sahip olması gerektiği bilgi ve beceriler nelerdir diye kendimize sorduğumuzda yüksek yetenekli olma, dünyada olup bitenleri takip edebilme, diğer ülkelerin ve kültürlerin farkında olma ve ön yargısız hareket etme, farklı kültürden insanlar arasında etkin bir biçimde çalışabilme, ekonominin toplumdaki rolünü algılayabilme, vatandaş olmanın ne demek olduğunu bilebilme ve bunun gereklerini yerine getirebilme, temel sağlık gereksinimlerini karşılayabilme, çevreye karşı duyarlı olabilme, eleştirel düşünebilme, sorunlara analitik çözümler bulabilme, duygu ve düşüncelerini yazılı ve sözlü olarak anlaşılabilir bir biçimde ifade edebilme, okuduğunu anlayabilme, yeni fikirler yaratabilme, medya kaynaklarından gelen enformasyonu değerlendirebilme, bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanabilme, bilgi üretebilme ve paylaşabilme, medya okur yazarı olabilme, değişen koşullara uyum sağlayabilme, inisiyatif ve sorumluluk alabilme, merkezi olmayan karar alma süreçlerine hızlı bir biçimde adapte olabilme, görev odaklı gruplarda işbirliği içinde uyumlu çalışabilme, esnek çalışma koşullarında faaliyet gösterebilme öne çıkmaktadır.
Şimdi okuyacağınız “Milli Eğitim’in gayesi yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, daha çok memlekete ahlâklı, karakterli, cumhuriyetçi, inkılâpçı, olumlu, atılgan, başladığı işleri başarabilecek kabiliyette, dürüst, düşünceli, iradeli, hayatta rastlayacağı engelleri aşmaya kudretli, karakter sahibi genç yetiştirmektir.

Bunun için de öğretim programları ve sistemleri ona göre düzenlenmelidir” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün adeta 21’inci yüzyılın insanını bilmişçesine söylediği bu sözleri hala ortada iken, maalesef hali hazırdaki eğitim programları, sınıf geçme kuralları, öğretmen yetiştirme programları, ders materyalleri, ve tüm bunlara ilaveten evde çocuk yetiştirme alışkanlıklarımızla, oynadığımız anne baba rolleri ile 21’inci yüzyılın insanın sahip olması gerektiği düşünülen yukarıda sayılan bilgi ve beceriler ile çocuklarımızı, gençlerimizi yetiştirmemiz mümkün değildir. Tek yapabileceğimiz her 23 Nisan ve 19 Mayıs’ta onların gözünün içine bakarak “Siz bizim geleceğimizsiniz” yalanını söylemeye devem etmekten öteye gitmeyecektir.