Bütün sohbetlerin ana konusu, pahalılık ve yoksullaşma. Nasılsın, sorusuna verilebilecek cevaplar çeşitliliğini yitirdi. Kötü, dünden kötü, gittikçe daha çok kötü! Gökkuşağı hayatımızdan cebren ve hile ile söküldü. Fakirliğin elli tonuna hapsolduk. Kuru ekmeğe muhtaç en koyu renginden, dünkü ihtiyacını bugüne bırakmış olmanın pişmanlığını yaşayan görece daha açık bir rengine kadar herkes bugün biraz daha yoksunluk içinde. “Sabırla, koruk helva olur” diyor Erdoğan. “Biz de milletimizle birlikte mücadele edecek ve…” Cümle devam etmese de olur, zira burası önemli; bu nasıl bir ‘birlikte’ mücadeledir ki, Cumhurbaşkanı ve AKP lideri Erdoğan’ın partili yoldaşları ardı ardına AKP örgütlerinin zengin sahur videolarını sildiriyor? Üç yerden topladığı aylık maaşı, asgari ücretin otuz katına varan devletlilerle, elindeki beş liraya bir portakal almaya çalışan emeklinin beraber mücadele edip kazanacağı o epik savaş hangi sinemada vizyona girecek acaba?


***

“Bu ülkede aç ve açıkta kimse yok, milletimiz kıtlıkla, yoklukla hiç tanışmadı, karşılaşmadı” diyor yeni Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi. AKP’li Mahir Ünal, ziyaret ettiği öğrenci evinde sucuk görünce şaşırıp, gençlerin pahalılıktan şikâyet etmeye hakları olmadığını ima ediyor. Ekonomi yönetimindeki başarısızlıklarını gözlerden kaçırmak için neredeyse başka bir galaksinin kabinesi gibi halka mesaj veriyorlar. Her şey aslında zihinde bitiyor. İnan ki olsun. Açım deme, tokum de. İsyan etme, şükür de. Zaten bir halk temel haklarından da vazgeçtikten sonra, patırtısız gürültüsüz ne güzel yaşayıp gidilir değil mi? Yine de enflasyonun üç haneli rakamlara ulaştığı günlerde iktidar ortağının siyasi çözümünü es geçmek olmaz. Diyor ki Bahçeli, “enflasyon artmış olabilir, hayat pahalılığından sızlanmalar görülebilir. Bunlar geçici. Pirenin deve yapılmasına asla duyarsız kalmayız.” Doğrudur, tezgâhtaki hıyar pireyken deve olmuştur. Sofrada artık kral muamelesi görmektedir. Ama iş sızlanmaya gelince, işte siz onu, pazar tezgâhlarının altından çürük sebze toplayan insanlara soracaksınız. Çok zaman oldu, “Benim kitaplarımı okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar. Yoksulluk bütün insanlığın utancıdır” diyerek göçüp gitti bu dünyadan Yaşar Kemal. Ne de güçlü bir ahlaki ölçü değil mi?

***

Gıda, su, elektrik, ulaşım… Hepsi insanın yaşamını sürdürebilmesi için hayati. Parası olmadığı için bunlardan herhangi birine erişemezse açlıktan, susuzluktan, donarak, ihtiyacı olan yere gidemeyerek ölür mü, ölür! Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulurken kapısının üzerine “burada herkes parası kadar yaşar” diye yazılmadığına göre insanlar, bir sosyal devletten bekleyip de ulaşamadığı her hizmet için sesini yükseltme, eylem yapma hakkına sahip. Demokrasi, hukuk ve özgürlüklerden mahrum kalınca, popülist sağ otoriter liderliğin gerekirse açlığı bile yok sayan siyasetini hepimize nasıl da kaygısızca dayattığına yeterince şahitlik etmedik mi? Kolu kanadı kırılmış, mesleksiz geleceksiz kalmış, belirsizlik içinde kıvranan insanların öfkesini şiddetle bastırmak için kapı ağzında bekleyen bir iktidarın karşındaki muhalefetin demokrasi iddiası A4 sayfalarındaki bir yazıdan ibaret olamaz, olmamalı. Hele ki oylarına talip olunan gençlerin ulaşım zamlarına karşı yaptığı eylemi, sırf CHP yönetim sınırları içinde diye, iktidara payandalık olarak görüp eleştirmek doğru olmadığı gibi akıllıca da değil. Ardı kesilmeyen zamların, her geçen gün halkı daha da yoksullaştıran enflasyonun, ülkenin kasasından uçup giden 128 milyar doların hesabını, hep birlikte, yönetenden sormak ve bunu yaparken de her meşru itirazın önünde değil yanında durmak gerekir. Eylem yapan gençlerden korkmayın sayın muhalefet. İtirazı, hakkını bilen eder. Demokrasi ittifakınızın geleceği için de asıl gereken tavır budur.