Faşizmin egemen olduğu bugünkü koşullarda, ezilen kesimlerin, işçilerin, köylülerin tüm emekçilerin çıkarı bu rejime son vermekten geçiyor. Tüm muhalefet için olduğu gibi işçi sınıfı siyasetlerinin, devrimcilerin birinci görevi de bu faşist karanlığa son vermektir.

Gençlerin, Kadınların, Emekçi Halkın, siyaset dışı bırakılan çoğunluğun Güç Birliği

Bugüne kadar, 20 yıllık AKP iktidarının her bir anında faşizme geçiş sürecini önlemeyi ön plana alan ikirciksiz ve tereddütsüz bir mücadele yürüttük. Bugün de faşizme son vermek için aynı kararlılıkla mücadele ediyoruz.

Bütün halk için bir hayat memat meselesine dönüşmüş olan bu iktidara son vermek için güçlerimizi birleştirerek yola çıktık. Bütün toplum bugün bu beladan nasıl kurtulacağı sorusuna yanıt arıyor. Evet, AKP karşısında giderek büyüyen bir muhalefetin varlığı kuşkusuz ki olumludur. Ancak, herkes bunun yeterli olmayacağını pekala biliyor, görüyor. Parlamento muhalefetinin politika ve siyaset anlayışları toplumdaki çok önemli devrimci direniş potansiyellerini kapsayamıyor. Bu çokça söylendiği üzere sosyalist SOL’un parlamento muhalefetinin parçalarından birisini desteklemesiyle de başarılamaz. Aksine, bugün başka bir yol açmak, farklı bir yol açmak en önemli ihtiyaç!


Toplumsal muhalefeti güçlendirerek, büyüterek başarabileceğimiz açıktır. AKP’nin şimdi seçim hattında toplumun fay hatlarına basarak yaratmaya çalıştığı kutuplaşma ve baskı da gösteriyor ki önümüzde kora kor bir mücadele dönemi var. Bu mücadelede kazanmak için toplumun en dinamik kesimlerinin, başta gençler ve kadınlar olmak üzere, bu ülkenin ilerici birikimlerinin, emekçi halkın aktif mücadelesine ihtiyaç var. Bu olmaksızın işimizin hiç de kolay olmadığı bilinmelidir! O nedenle Sosyalist Güç Birliği’ni burjuva siyasetinin tartısında ölçmek, biçmek… şimdi ortalığı saran parlamenter budalalıklardan doğan kısır tartışmalarla anlamaya çalışmak mümkün değil!

Bugün bir iktidar değişimini mümkün kılmak, onun da ötesinde AKP’yi (gerçekten) yenecek bir devrimci çıkış yolunun topluma göstermek için; her geçen büyüyen isyanı örgütlü bir devrimci bir halk muhalefetine dönüştürmek ülkenin çıkış yolu olacaktır! Bunun için sosyalist örgütlerle, toplumsal mücadele dinamikleriyle, ülkemizin aydınlarıyla, tüm ilerici, yurtsever insanlarımızla güç birliği içinde çalışacağız!

Toplumsal muhalefet olmadan gerçek değişim olmaz

Güç Birliği, doğal olarak toplumun örgütlü gücünü, kolektif bir siyaseti ön plana alıyor, kazanmanın anahtarını da burada görüyor. Bakın bunun karşısında da farklı biçimlerdeki tek adam siyasetleri var.

Erdoğan’ın tek adam rejiminin bir tekrarından başka bir şey olmayan “ben yapacağım, ben edeceğim” cümlelerini çık sık duymaya başladık! Bir tür tek adamlığa soyunma hali; onun dili bir anlamda onun öykünmesi ile bu ucube sisteme karşı mücadele edilebilir mi? Böyle bir siyaset anlayışının halka da bir umut aşılamadığı ortada olmalı! Bakın, AKP’ye hayır diyen milyonlarca gencin çok önemli bir bölümünün (neredeyse yarısının) halen kararsız olmasının bununla da bir ilgisi var.

Öte yandan bu muhalefet toplumun gerçek sorunları karşısında da bir çözüm yolu sunmaktan alabildiğine uzak. Sağa yatmış bir siyaset anlayışı ile mesela tarikatların konserleri iptal ettirip, sanatçıları tutukladığı bir ortamda laiklikten söz etmekten ısrarla kaçıyor. Muhafazakarlıkla irtibat namına, muhafazakar baskı altında ezilen toplumun çok büyük kesimlerinin (hatta muhafazakar ailelerinin çocuklarının da) özgürlük taleplerini bir yana bırakıp, bu köhnemiş rejimin statükosunu tekrarlıyorlar!

AKP’yi yenmek sadece iktidarı değiştirmek değildir, onun yarattığı tahribatı ortadan kaldıracak bir toplumsal mücadeleyi örgütlemektir. Eğitimdeki sağlıktaki eşitsizliği nasıl ortadan kaldıracağız diye sorarsanız bunun bir tane cevabı var. Hastanenin okulun özeli olamaz temel haklardan servet biriktirilmez, bunları kapatmamız lazım. Kapatılan bütün kamu işletmelerini geri almamız gerek. Bütün tarikatların cemaatlerin dağıtılması gerek. Diyanet’in kapatılması gerek. Bugün artık tüm şeriatçı güçlerin merkez üssü olan Diyanet kapatılmalı ki laikliği, özgürlükleri hayata geçirebilelim. Sistem muhalefeti bütünüyle sermayenin karşısında değil, beşli çetenin elbette halktan çaldıklarını geri almak lazım ama yarın başka çetelerin çıkmayacağının garantisi yok çünkü bu bir sermaye düzeni ve yeni sermaye kesimlerinin Türkiye’nin kaynaklarının aktarılmaya devam edeceği bir seçeneğe de karşı çıkmamız gerekir.*

Bütünüyle halkın müdahil olmadığı, kendisi ve hakları için mücadele etmediği noktada bu tür sonuçlar elde etmek mümkün değildir. Daha fazla sömürme hırsıyla insanca yaşama talebi uzlaştırılamaz. Bugün hem daha fazla sömürme talebi var bir tarafta da milyonların insanca yaşama talebi var. Sistem muhalefeti bunların uzlaştırılabileceğini söylüyor. Biz bunun uzlaşamayacağını söylüyoruz. Ya onların ya da insanca yaşam talep eden milyonların çıkarları temelinde hareket edilir. Bu sistem de bir avuç zorbanın haraminin iktidarına dönüşmüş durumda. Ülkenin bütün kaynakları bu haramilerin cebinde toplandı. Hazineden paralar zenginlere yandaşlara tarikatlara aktarılıyor. Tarikatlar o paralarla yurt yapıyor, gençlik gerici kuşatma altına alınıyor. Öte yandan kamu yurtları yok. Kamu okulları harabe duruma getirildi. Bütçe özel okullara aktarılıyor. Yoksullardan alınan vergilerle oluşturulan hazine zenginlere dağıtılıyor. Biz tersini yapacağız, çalınan ne varsa geri almak için mücadele halindeyiz. Ancak bu sistemin içindeki kimse bu radikal hamleyi yapamaz, yapılmadıkça da bu çukurdan çıkılamaz. Bunu bir toplumsal mücadele haline getirecek olan eksene Türkiye’nin ihtiyacı var.

Dayanışmamız bakidir yolumuz farklı

İttifak, birleşme konusunda, herkesle birlikte olmaya açığız fakat ilkeler farklılığı yaratıyor. Siyaset uzun zamandır politikasız bir tartışmaya döndü. Kimin ne düşündüğü, ülkenin geleceği hakkında hangi fikre sahip olduğundan ayrı bir aritmetik olarak herkes bir yerde olsun gibi bir anlayışa gelindi. Fakat Türkiye bugünlere de böyle geldi. Yıllardır kritik eşiklerin her birinde bütün topluma verili sistem partilerinin bir biçimiyle desteklenmesi ve bu başarıldığında da örneğin 7 Haziran’da HDP barajı geçerse ülkenin büyük bir dönüşüme uğrayacağı salık verildi. Bu gerçekleşmedi çünkü Türkiye’nin başka bir güç merkezine ihtiyaç var. Bu karanlıktan kurtulmak için böyle bir güç merkezine ihtiyaç var. Türkiye’nin geleceğine ilişkin ifade ettiğimiz perspektif ve ortaya koyduğumuz irade bizi farklı bir yerde birleşmeye doğru getirdi.

Türkiye’de tarikatlara karşı net tavır, diyanete karşı net tavır, ikirciksiz bir laiklik ve anti emperyalizm karşıtlığı, yalnız ülkede değil bölgemizde de emperyalizme karşı kararlı bir duruş etrafında bir araya geldi. Bizim politika, perspektif tartışmamız gerekiyor, o zaman ortaya çıkıyor farklılık.
CHP ve HDP’nin liberal muhalefet anlayışı dışında bir siyasete ihtiyaç vardı biz ona işaret ettik. Önümüzdeki dönem içerisinde mevzilenmeye dönmüş, parlamento pazarlığına dönmüş bir siyaset anlayışını reddediyoruz. Meseleyi buraya sıkıştıran, sosyalist hareketin kendi kimliği ile açığa çıkmasının önünde bir engel teşkil eden onu dejenere eden bir siyaset anlayışının dışında kalmak, sosyalistlerin kendi aklı ile toplumun karşısına çıkıp güç kazanması, önümüzdeki dönem parlamentoda kimin olacağından daha önemlidir. Bu yüzden hem ilkeler hem siyaset anlayışı bakımından bizim durduğumuz yer farklılaşıyor. Bu ilkeler çerçevesinde hareket edecek bütün toplumsal güçlerle de birleşmeyi önümüze koyduk. Bütün muhalefetle bağımsız duruşumuzla dayanışma içerisinde olmaya devam edeceğiz. Dayanışmamız bakidir, yolumuz farklı.

Mevcut sağ anlayışların hesaba katmadığı dışarıda bıraktığı çok ciddi bir devrimci potansiyeli var bu ülkenin. Yeni bir gelecek isteyen kadınları işçileri gençleri var. Türkiye’nin siyaset alanının dışında kalan saklı bir cevheri var. Biz bu cevheri sokağa çıkaracağız, meydana çıkaracağız, ülkenin kurucu gücü haline getireceğiz.

*BirGün TV'de gerçekleşen söyleşiden alınmıştır.