Bugünler, üniversitelerde mezuniyet günleri. Milyonlarca genç, üniversite bitirmenin mutluluğuyla, birbirlerini kutluyor; keplerini havaya fırlatıyor; aileleriyle sarmaş-dolaş oluyor.

Ancak eğitimleri süresince yaşadıkları olumsuzlukları arkada bıraktıkları ve yeni bir yaşama adım attıkları anlarda bile acımasız bir baskı altına alınıyor; özgür bırakılmıyorlar; mezuniyet anının coşkusu bile gençlere çok görülüyor.

Üniversiteyi bitirse de bu ülkede gencin çilesi bitmiyor.

HACETTEPE’NİN GALİLESİ

Geçtiğimiz günlerde Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin mezuniyet töreninde mezunlar adına konuşan Dr. Kaya Avşar, susturulmak istendi.

Avşar, yalnız mezun olduğu tıp fakültesinin ve geçmişin Tıbbiye’sinin değil, insanlığın gelişmesinin de temeli olan gerçekleri dile getiriyor; şunları söylüyordu:

"Bilim, baskıların, siyasi kaygıların olmadığı, demokrasinin ön planda olduğu özgür platformlarda ilerler. Aidiyet duygusu yüksek akademisyenlerimiz kendi kaderlerini kendileri belirlediğinde daha ileriye gidebileceğimizi düşünüyorum. Üniversite idare kadrolarımızın önceliği de siyasilerin beklentilerini karşılamaktan çok üniversitemizdeki bilim insanlarının isteklerini değerlendirmek olmalıdır."

Bu sözler üzerine Dekan Prof. Dr. Deniz Demiryürek, Avşar’ın konuşmasına son vermesini istedi. Dekanın bu davranışı törene katılanların yoğun tepkisiyle karşılaşınca, Avşar, sözlerini şöyle tamamlama olanağı buldu:

"Ülkemizdeki tüm akademisyenlerin desteklenmesi, bilimin aydınlattığı üniversitelerde demokrasinin hakim olması gerektiğine inanıyorum. Hayattaki en hakiki mürşit ilimdir”.

Avşar’ın bu sözleri Galileo’yu çağrıştırıyor. Galileo, 17. Yüzyılda, o zamana kadar geçerli olan dünya merkezli evren görüşünün yanlış olduğunu ve dünyanın güneş çevresinde döndüğünü öne sürer. Ancak, Ortaçağ karanlığının Katolik Kilisesinin Engizisyonu tarafından yargılanır ömür boyu ev hapsine mahkûm edilir.

Galileo’nun yargılama çıkışı söylediği “Yine de dönüyor” Eppur si muove” sözü, bilim tarihinin, en olumsuz koşullarda da bilimsel gerçeğin sahiplenilmesi gerektiğini vurgulayan simge deyimdir. Yaklaşık dört yüz yıl sonra Avşar da öyle yapıyor.

Avşar, bu ülke biliminin içine sürüklendiği karanlığa başkaldırıyor; bilim düşmanlarının ve onların bilim insanı geçinen şakşakçılarının gözünün içine baka baka, silinmek istenen Cumhuriyet değerlerinin en önemlisini dile getiriyor: “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir”.

Belirtmek gerekir ki mezuniyet töreni yapılmakta olan yüzlerce fakülte ve bölümde bu tür konuşmaların yapılmasına olanak yoktur. Hacettepe’de yaşananlar, aslında, ülkede üniversitenin, özgürlüğün ve bilimin içine düştüğü çürümüşlüğe karşın doğruların söylenmesi gerektiğini bir kez daha gözler önüne seriyor.

İŞSİZLİĞİN AĞIRLIĞI

Üniversite eğitimi, çok çileli geçti; pek çoğunuz çok ağır beslenme ve barınma sorunları yaşadınız. Bu yetmiyormuş gibi, ne derslerde bilimsel bilgiye erişim tam olarak sağlanabildi ne de ders dışı etkinlikler özgür ve etkin bir ortamda gerçekleştirilebildi. Özetle, gençlere, küresel denizlerde yüzebileceği donanım sağlanmadı; bilgi ve beceri verilmedi.

Mezuniyet sonrası içine girilen ortam, aynı günlerde Dr. Ekrem Karakaya’ ve Avukat Servet Bakırtaş’ın öldürülmelerinin de kanıtladığı gibi acılarla dolu.

Önce işsiz kalma durumu var. İstatistiklerine, değil bilim insanlarının sokaktaki insanların da hiç ama hiç güvenmediği TÜİK istatistiklerinde bile, son bir ay içinde yazılı başvuru yaparak iş arayan her dört gençten biri işsiz. O kadar ki her ay çok sayıda yere başvuracak ve yıllar boyu hiçbir işe atanmayacaksınız. Oysa iş bulmanızı sağlamak, eğer ülke zerre kadar demokratik olsaydı, ülkeyi yönetenlerin en başta gelen görevi olacaktı.

Sonra çok daha acı bir gerçek ile karşılaşacaksınız: Kamuya personel alımında yapılmakta olan haksızlığın, hiçbir insanlık tarafı yok. Bu amaçla yapılan sınavda-KPSS, 100 üzerinden 90’ın üzerinde puan almanız da bir işe yerleşmeniz için yeterli değil.

Çünkü kamuda iş bulmanın tek yolu iktidara yakın olmaktır. Bunun için de, kullanılan deyimle “adamını bulmanız” ve birilerine yalvar yakar olmanız gerekiyor. İşsizlik, hele de enflasyonun can yaktığı, yoksulluğun çok yaygınlaştığı bugünkü Türkiye ortamında, kaldırılacak bir yük değildir. Bu nedenle iş bulmak, yaşama tutunmak için mutlak bir zorunluluktur. İş bulmak amacıyla birilerine başvurmak, kimi aracılardan yardım istemek zorunluluğu, kaçınılmaz olarak sizin birilerine kul-köle olma sonucunu veriyor. AKP iktidarı bu kul köle yapma uygulamasını sonuna kadar kullanıyor.

Tüm bu olumsuzluklara karşın, bir genç, “yine de dönüyor” dercesine, topluma, karanlığı yenmenin yolunu gösteriyor.

Bayramınızı kutlarım.