Oysa biz “CB’dir” diye biliyorduk.

Madem savaşa ayarlı hükümetten söz ediyoruz, o halde savaşı yürütecek veya halen yürüten silahlı kuvvetler ne yapıyor?

Eskiden olsa hemen okurdum ama yeni Genelkurmay Başkanı Akar’ın Zafer Bayramı mesajına dikkat bile etmemiştim, Ertuğrul Özkök yazınca, epey “iddialı” bir konuşma olduğunu anlayıverdim. Konuşmasında tam 14 ayrı yerde “Türk” kelimesi geçmiş, hatta “Türkiye Cumhuriyeti” yerine “Türk Cumhuriyeti” diyormuş. “Ordunun başkomutanı olduğumdan mutluluk ve bahtiyarlığım sonsuzdur” deyip aslında Anayasa’ya göre CB’ye ait olan Başkomutan rütbesini de kendisine takmış. Oysa Anayasa’da “Genelkurmay Başkanı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komutanı olup, savaşta başkomutanlık görevlerini Cumhurbaşkanlığı namına yerine getirir” diye yazıyor.
(Duydum! “Orta yerde Anayasa kaldı mı ki” dediğinizi duydum!)

Özkök ise işi saflığa vurup soruyor: “İlan edilmemiş, fiili bir savaştayız da, başkomutanlık Genelkurmay Başkanı’na mı geçti?”

Bunu ne zaman soruyor? Kürdistan şehirlerinde tanklar gezerken, Kandil bombalanırken ve en son Türk jetleri ABD jetleriyle birlikte IŞİD mevzilerini bombalarken!

• • •
Yazının burasında Ertuğrul Özkök’ün “özeleştirisini” okudum! Meğer “Genelkurmay Başkanı o sözleri, Atatürk’ün yaptığı konuşmadan aktarmış. Yani o cümle kendisine değil Atatürk’e ait”miş. Ama ne değişir?
İşbaşındaki hükümet aynen savaş hükümeti değil mi? CB fiilen başkanım derken Genelkurmay Başkanı da pekâlâ “fiilen” başkomutanım diyemez mi?

Kaldı ki başta KCK dahil hemen herkes “savaş hükümeti” tabirini kullanıyor ve hatta KCK “Kurulacak hükümetin bir savaş hükümeti ya da yürütülen saldırı ve savaşa bir kılıf olacağı anlaşılmaktadır... Bir-iki HDP milletvekilinin bu seçim hükümetinde olması bu hükümeti anayasa gereği oluşmuş bir seçim hükümeti haline getirmeyecektir” diyor.
Bu kadar açık! Öyleyse HDP’nin bir savaş hükümetine katılmak “zorunda” kaldığı da yadsınamaz. Öyleyse HDP için seçim uğruna atılan taktik bir ileri adım, savaşan Kürtler (ve savaş karşıtları!) için stratejik bir geri adım mı?
Ve öyleyse savaş karşıtlarının ABD’yi, NATO’yu göreve çağıran bir siyaset tercihine itiraz etmesi neden yadırganır? Oldu olacak 1 Eylül barış mitinglerine ABD büyükelçisi de katılsın ki tam anlamıyla gül bahçesinde osuran bir ayımız olsun!

Aslında her şey “mutlak şekilde izafi” hale geldi. KCK ile HDP söylemi farklılaşıyor, ABD ile TC söylemi daha fazla farklılaşıyor. ABD’nin “kara kuvvetlerimiz” dediği PYD/PKK güçleri ile yine ABD müttefiki TSK bir yanda karşı karşıya, öbür yanda IŞİD’e karşı yan yana gelmiyor mu?

ABD’nin Türkiye eski büyükelçisi Edelman birkaç gün önce New York Times gazetesinde (bugün çeviri sayfasında tamamını okuyacağınız) önemli bir yazı kaleme aldı. “Suriye Kürtleri bugüne dek kuzey Suriye’de Amerika’nın IŞİD’e karşı savaşında en güvenilir müttefikleriydi” dedikten sonra ekliyor: “Türkiye, Irak’taki PKK ile Suriye’deki PYD arasındaki lojistik ve iletişim bağlantılarını tahrip etmek suretiyle Suriye’de IŞİD’e karşı savaşan en etkili kara gücünü yani Kürtleri zayıflatıyor. Geçen yıl PKK’den aldığı lojistik destek ve yardımla Kobani şehrini kurtaranın PYD olduğunu ve son günlerde IŞİD’e giden yabancı savaşçılar ve silahların sokulmasında önemli bir güzergâhı keserek Tel Abyad’ı yeniden ele geçirdiğini unutmasak iyi ederiz.”

IŞİD’e saldırıyor, Kürtlerle ittifak kuruyor diye ABD’ye eyvallah demek ve bunu barış adına istemek ve böyle bir “mutlak şekilde izafilik” ortamında tek çareymiş gibi seçimlere odaklanmak…

Yok artık!

AKP oy kaybetse de yine birinci parti ve koalisyonun baş ortağı, yani rejim devam edecek. 1 Kasım sonrasına “2,5. Cumhuriyet” mi diyeceğiz?

Savaş hükümeti veya namı diğer 1.Saray Kabinesi kurulmasına, en iyimser haliyle, demokrasiye kazık atarak kazık çakmaya, kalıcılaşmaya çalışan bir “geçici” hükümet diyebiliriz. Ya da başımıza uzatmalı çavuş kesilecek bir “uzatmalı” hükümet mi?

Hani köye vali gelmiş, yaşlı bir köylü “oğlum” demiş “o kadar okumuşsun, bari biraz daha okusaydın da uzatmalı çavuş olsaydın!” Çünkü tarihsel olarak halk indinde uzatmalı çavuşlar çok önemlidir.

Genelkurmay Başkanı “Başkomutan benim” dememiş olsa bile, uzatmalı çavuşlar “Devlet benim” diyorsa ve fiilen savaş hükümeti kuruyorsa, hani askeri vesayet bitmişti, ne oldu şimdi?