Türkiye İstatistik Kurumu(TÜİK) Mart ayı işgücü verilerini açıkladı. Ancak açıklanan verilerin gerçek durumu ne kadar yansıttığı ciddi tartışma konusu oldu. İnsanların eve kapandığı, hizmetler sektörünün tamamen durduğu, üretimin düştüğü bir dönemde “işsizlik oranının” geçen yılın aynı dönemine göre azalmış olması hepimizi şaşırttı!

Ben lise öğrencisi iken iki sınıf arkadaşımın bir dersten aldıkları notları karşılaştırdıkları bir konuşmayı hatırlıyorum. O zaman notlar 10 üzerinden veriliyordu. Fizik dersinin yazılı notları açıklanmıştı. Sınavdan 10 üzerinden 2 alan arkadaşım 10 üzerinden 1 alana “ben senden yüzde yüz daha başarılıyım” diyordu. Söylediği doğru idi. 2, 1’den yüzde yüz daha büyük bir nottu. Doğru olmasına doğru idi ama sonuç değişmiyordu. İkisi de oldukça başarısızdı ve aldıkları not ile o dersten kalmışlardı. Benzer başarısızlığı TÜİK’in açıkladığı işgücü verilerinde de görüyoruz. Çünkü açıkladıkları oran gerçek işsiz sayısını göstermiyor.

Bir şeyi ölçmek istediğimiz zaman amacımızı açıkça ortaya koymalı ve kullanılan metodolojinin de o amaca hizmet edecek şekilde olmasına özen göstermelidir. Aksi takdirde ölçtüğünüz ile kast ettiğiniz aynı şey olmayabilir.

İşsizlik verilerine bu açıdan bakınca “ölçtükleri” şeyin gerçek durumu yansıtmadığını görüyoruz. Ülke nüfusu artarken “işgücüne katılımın” azalmasının gerekçelerini sorgulamadan sadece ilan edilen orana bakarsak gerçek resmi göremeyiz. TÜİK’e göre Mart ayında yaklaşık 2 milyon 200 bin kişi daha artık işgücüne dâhil değilmiş. Bu insanlar hayatın içindeler, temel ihtiyaçlarını karşılamak zorundalar, bir gelir elde etmeleri lazım ama istatistiki olarak ölçenler açısından “işgücü” içinde sayılmıyorlar, dolayısıyla işsiz de değiller. Aslında işsizler! Ama istatistiklere dâhil edilmemişler. Böyle olunca da işsizlik oranı düşmüş(!) oluyor.

Peki, bizim aslında bilmek istediğimiz nedir? Sadece bir oran mı yoksa ülkede kaç kişinin işinin olmadığı mı? Evet, işi, dolayısıyla geliri olmayanların sayısını bilmek istiyoruz.

Bir twitter mesajının altına yazılmış şu nota bakalım:

“5 nüfusuz, 44 yaşımdayım, engeliyim, iş bulamıyorum. Cebimde 1 lira dahi yok ve çocuklar market için ağlıyorlar. Ne olacak bu halimiz Allah’ım?”

Sanırım pek çoğunuz buna benzer ifadeler duymuşsunuzdur. Sadece siz değil, tahminim odur ki iktidar da bu tür açıklamaları görüyor olmalı ki sürekli bir “istihdam paketi” açıklıyor. Ben son üç yılda açıklanan paket sayısını unuttum. En son bu hafta açıklanan paketi de “tarihin en büyük istihdam paketi” olarak duyurdular. İyi de bu kadar paket açıklanmasına rağmen çalışanların sayılarının azalıyor olmasına ne demeli? Geçen yılın aynı dönemine göre çalışan sayısı yaklaşık 1,7 milyon kişi azalmış. Açılan paketlerin işe yaramadığı kesin.

Peki, hiç mi işe yaramıyor? Yarıyor en çok işverenlere yarıyor. Son paketten çıkanlardan birkaç tanesini yazalım:

>> Ücretsiz izin uzatılıyor: asgari ücret bile kazanamayacaksınız ve belki bu düzenleme kalıcı hale gelecek ama siz işsiz sayılmayacaksınız.

>> Esnek çalışma: kıdem ve ihbar tazminatı hakkı olmayan, süreli iş sözleşmesi. Elveda iş güvencesi.

>> Tamamlayıcı emeklilik: çalışanların yıllardır sahip oldukları en temel iş güvencelerinden birisi olan kıdem tazminatını yok etmeyi amaçlıyorlar.

Gördüğünüz gibi istihdam paketi istihdam edilene yararlı olsun diye değil, istihdam edene yarar sağlasın diye hazırlanmış.

Belki bir sonraki pakette sıra işsizlere de gelir(mi?)