Gerçek-yapay (sun’i) gündem ikilemine sürekli dikkat çekilerek, özellikle medyada tartışılan konuların Türkiye’nin gerçek sorunlarını yansıtmadığından sıkça yakınılır.

Bu saptama, Türkiye gerçekliği ile örtüşmüyor. Neden? Çünkü Türkiye’de iki gerçeklik var: biri, olması gereken, diğeri ise olan.

Olması gereken; ülkenin ve toplumun bugünü ve geleceği için ortak kurallar koyan Anayasa: Türkiye Cumhuriyeti, “insan haklarına dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti”dir. Bunların her biri ve bir bütün olarak hepsi, Türkiye gündeminin merkezinde yer aldığından, tartışılması ve çözümler üretilmesi gereken alanlar: insan hakları, demokrasi, laiklik, sosyal devlet, toplumsal eşitsizlik, işsizlik vb.

Olan ise; “tek kişi yönetiminin belirlediği” gündem: Ayasofya; resmi ve kılıçlı namazlar, avlusunda siyasal demeçler.

Denebilir ki, olması gereken ve bütün Türkiye’yi kucaklayan kurallar ve kurumlar bütünü olarak Anayasa, gerçek gündem; tek kişili yönetimin Ayasofya eksenli gündemi, yapay olanı.

Tam tersi: öncesi, esnası ve sonrası olmak üzere Ayasofya, Anayasa’yı uygulama konusunda baş sorumlu olan kişinin, fiili yöntemlerle girdiği yol olsa da, Türkiye’nin gerçek gündemi.

EMEVİ CAMİİ YERİNE AYASOFYA…

Türkiye camilerini yeterli görmeyenler, Suriye camilerine göz dikti. Emevî camiinde namaz kılmak bir yana, bu ülkeye bile gidemeyen zevat, milyonlarca Suriyeliye ülke topraklarını ve camilerini açmak zorunda kaldı; hem de sayı, zaman ve yer belirsizliği eşliğinde.

On yıl süreyle Devlet yönetimine ortak edilen Cemaat’in darbe girişimini ilahi lütuf olarak görenler, Anayasa değişikliğini dayattı. 16 Nisan 2017’ye kadar fetişleştirilen Anayasa, 9 Temmuz 2018’de yürürlüğe konulunca, “unutuldu”.

Tam iki yıl sonra, Ayasofya müzesi camiye çevrildi: “86 yıllık esaret” ve egemenlik söylemi ile, ülke kurtarıcıları olan Cumhuriyet’in kurucuları, Devlet egemenliğine ihanetle lanetlendi.

Türkiye Devleti’nin uluslararası anayasası olan Lozan Antlaşması gününde Cumhuriyet Anayasası’nın 2. maddesinden 136. maddesine kadar birçok hükmü ihlal edilerek, “resmi namaz töreni” yapıldı.

7 Ağustos Cuma namazı çıkışı, büyük avluda oluşturulan düzenekte kamu harcamalarından, siyasal münavebe yollarını tıkamaya uzanan birçok konuda açıklama yapıldı; üstelik, Devleti temsilen.

İstila iştahı olarak yorumlanmış olan Emevi camii rüyası gerçekleşmiş olmasa da, Justinyanus’un eserinde kılıçlı ibadet ve avlusunda siyasal söylemle “Sünni gündemi”, sun’i olmaktan çıkarıldı.

Ayasofya, artık ibadethaneden çok, “imam-hatip bakışlı mezhep” için Cumhuriyet parantezini kapatma sembolü.

YASAMA, GÜNDEMİNİ BELİRLEYEMEDİ

Ayasofya için Danıştay, hukuku ve hakları zedelemek için TBMM kullanıldı.

Covid-19 “sağlık OHAL dönemi”, yasama yetkisinin istismarına da damgasını vurdu ve ilişkisiz birçok alana el atıldı; çoklu barodan sosyal medya düzenlemesine: genel olarak yetkileri tek kişiye daha çok kaydırarak özgürlükler alanı daraltıldı; AYM kararlarına karşın kamu görevlerinde liyakat ilkesi gözetilmedi; çoklu baro ile adil yargılanma hakkını daha fazla zedeleme riski yaratıldı.

YA TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİ?

Şimdilik ve kısaca; Maşrik-Magrip ekseninde, Mısır’dan Tunus’a “Müslüman kardeşlik” dayanışması ile hakimiyet girişimleri, -Mısır’ı Yunanistan müttefiki yapma eşiğine iterek-, Türkiye’yi kendi münhasır ekonomik alanlarını korumakta zorlanır hale getirdi.

İLK HEDEFİN GERÇEK GÜNDEM OLMASI İÇİN…

CHP Kurultayında ilk hedef olarak belirlenen Anayasa, gerçek gündeme nasıl dönüşür? Şimdilik kısaca;

■ “insan haklarına dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti” temel gereklerini sahiplenerek;

■ yeni anayasa ittifakını da bu eksende belirleyerek;

■ başta çocuklar ve gençler gelmek üzere bütün yurttaşların nasıl bir anayasal düzende yaşamayı hak ettiklerini kararlı ve sürekli biçimde anlatarak.