Dünyanın daha iyi bir yer olabileceği düşüncesi büyük bir batıl inançtır. Hatta yaşanılan halden daha kötüye gidilmeyeceği düşüncesi bile ağır bir suçtur. Bir düşünce suçu aranıyorsa işte budur. Peki dünyanın “geriye” doğru gitme ihtimali daha yüksekse hiç umut yok mudur? Eğer öyleyse bunca mücadelenin nedeni nedir? Bunca ölümün, bunca fedanın. Nazım Hikmet bir hikaye yazar gibi yazdığı “Umut” şiirinde dünyanın dününün, bugününün ve yarının özetini vermiştir aslında: İşler atom reaktörleri işler/ Yapma aylar geçer güneş doğarken/ Ve güneş doğarken zenci şoförü/ Ağaca asarlar yol kıyısında/ Gazyağına bulayarak yakarlar/ Sonra kimi kahve içmeye gider/ Kimi saç tıraşı olur berberde/ Kimi dükkanını açar erkenden/ Kimi genç kızını öper alnından...

İnsanın nasıl da en aşağılık mahlukat olabildiğinin en güzel, en kısa, en etkili örneğidir bu dizeler. Peki güzel ama, öyleyse, bunca özgürlük düşü, bunca inanmışlık, bunca feda, bunca cefa neden ki? Attila İlhan’ın o büyük düşünde söylediği gibi dehrin cefasını çekip sefasını süremeden mi gideceğiz her birimiz? Neden mücadele ediyoruz? Yenilmek ve daha kötü bir dünya kader gibi insanın önündeyse eğer, neden teslim olmuyoruz? Belki de bu sorulara karşı bir başka soru daha sormak gerekiyor: Peki yalnızca ve hep güzel günler gelsin diye mi mücadele edeceğiz? Bu konuda Sisifos kahramanımdır, daha önce yazmışımdır bir yerlerde. O taşı o dağın tepesine hiçbir zaman çıkaramayacağını bile bile, hiçbir zaman kendisine reva görülen bu ağır işten kurtulamayacağını göre göre mücadele etmektedir o. Mücadele etmenin kendisinin en kutsal şey olduğunu görüp göstermiştir bize. Mücadelenin kendisi yaşamın kendisidir ki gerçekten yaşam budur bakıldığında. Gelecek güzel günlere iman ise batıl inançtır hepsi bu.


Ve bu hem Batı’nın hem de Doğu’nun açmazıdır. Ancak Doğu bu batıl inancı hala koynunda besleyip büyütmektedir.
“En iyi tahsildar, Çin’de, en iyi vergi toplayan değil, vergi toplarken en az can yakandır. En iyi komutan en iyi savaşan değil, döneminde pek mesele çıkmayacak kadar talihli olandır. Bu Batı’nın erdem sorunsalıyla karşıt bir durum. Aristo’da erdem kendi alanında başarıyla ölçülürdü ama başarı tanımlanmış bulunan işi iyi yapmaktı. Batı tıbbı; kesme, dikme ve delme; Çin tıbbı, uzaktan, yakma ve akupunktur. Batı’da kürek, Uzakdoğu’da yelken. Batı’da sürü-kitle çobanlığı, Uzakdoğu’da çobanlık yok... genellikle sürünün kaplan tarafından kapılmalarını engeller” demişti Ulus Baker Doğu toplumlarındaki “Dolaylı Eylem”i anlatırken. Şimdi Doğu’nun dolaylı düşüncesinin nasıl bir sakatlıkla karşımızda olduğunu görebilmek için gazetelerin bir kısmına bakmak yeterli olacaktır ki bu gazeteler bir zaman sonra –kendi özgür iradeleriyle- simsiyah basılsalar bile yaşattıkları utancı üzerlerinden atamayacak kadar kirlenmişlerdir. Rusya ile yaşanan krizin devasa boyutları yerine Putin’in düştüğü kötü durumlardan beslenmek bu düşüncenin ortaya çıkışıdır. Dış politikamız bokun içine batmışken, IŞİD Antep’i, Kilis’i füzelerle vuruyorken Rusya’nın S 300 füzelerinden korkudan tek bir uçak bile kaldıramıyor olmayı görmeyip, günde bilmem kaç kere IŞİD’i nasıl da bitirdiklerini anlatmak bunun ürünüdür. Pespaye bir zihniyetin politik hırsları yüzünden son bir yılda 600 “şehit” verilmişken 30 yıldır her gün PKK’nin sonunun geldiğini yazabilmek bundan dolayıdır. Bu nedenle Genelkurmay Başkanlığı sırasında “Örgütü altı kere yok ettik” diyerek yapılan politikaları eleştiren İlker Başbuğ –muhtemelen farkında olmadan- hayatının en gerçek tespitini yapmıştır. Doğu’da hep bir şeyler olur ama insanlar olan o şeylerin hep başka şeylerden olduğunu sanarak, ya avunur ya kızar ya sevinir. Kimse kendi hatasından problem yaşamamaktadır. Herkese haksızlık edilmekte, herkes doğru olanı yapmasına karşın talihi yaver gitmemektedir. Çünkü “Ne yapsalar boş/ Göklerden gelen bir karar vardır”, çünkü Almanlar yenildiği için bizde yenilmiş sayılmışızdır.

Bu dünya ne daha iyiye gidecektir ne de yaşananlar ne göklerden gelen bir kararla ne de Almanya’yla ilgilidir. Bu düşünce batılın beslendiği, büyüdüğü yerdir. Daha iyiye gitmek amacının kendisi de işte bu kaderci batıl anlayışın soldaki izlerini taşımaktadır ve en az onun kadar batıldır. Gerçek olansa mücadelenin kendisidir. İyiye gitmek için değil. Haksızı, yanlışı, adaletsizi yerle bir edebilmek için.