Oxford Sözlüğü, dünyanın en köklü ve kapsamlı İngilizce sözlüklerinden birisi. Her yıl yeni eklenen kelimelerden birisi “Yılın sözcüğü” seçiliyor.

2016 yılının sözcüğü, “post-truth” olmuş; yani “gerçek-ötesi…”

Ne hikmetse biz de, özellikle 2016’dan bu yana gerçek-ötesi bir ülkede yaşar hale geldik.

15 Temmuz darbesi sonrasında iktidarın topluma dayattığı gerçeklik algısı öyle bozuldu ki, hiçbir olayı ve olguyu rasyonel bir şekilde değerlendiremeyen bir toplum ortaya çıktı.

İktidarın akıl hocaları, bu kavramın otoriter rejim inşa etmekteki rolünü ve etkisini keşfetmiş olacak ki, özellikle yandaş medya üzerinden bu gerçek-dışı algıyı inşa etmekte oldukça başarılı oluyor.

•••

Gerçek-ötesi kavramı şu şekilde tanımlanıyor: Siyasette gerçeklerin bir önemi kalmadı, bu nedenle siyasetçiler toplumun neye inanmasını istiyorlarsa onu sürekli söyleyerek insanların bu gerçek-ötesi durumu kabul etmelerini sağlayabilirler.

Bunun en kolay yolu da insanların duygularına, inanışlarına ve ahlaki değerlerine yönelerek onları kullanmak.

•••

“Gerçek-ötesi” siyasal düzenimizin ve en az bunun kadar gerçeklikten uzak olan “olağan-dışı” cumhurbaşkanlığı sistemimizin birçok çarpık sonucu var. Bunlara zaman zaman yazılarımda değiniyorum.

Bu yansımalardan son günlerde en çok gündeme gelenlerinden birisi ise, toplumsal ahlak anlayışında ortaya çıkan, hatta iktidar tarafından kabul ettirilmeye çalışılan sapkınlık ve cinnet hali…

•••

Son günlerde manşet olan birkaç habere değinmek bile, gerçek-ötesi dönemin beraberinde getirdiği sapkınlık ve cinnet halini anlatmaya yeter:

“Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. Faruk Beşer, yoğun bakımda kadın ve erkek hastaların ayrı odalarda tutulmasını istedi. ‘Hastaları çıplak yapmak zorunluluk mu? Kadına kadın, erkeğe erkek doktor bakamaz mı?’ diye sordu” (Birgün, 27 Şubat 2018).

“İmam Hatip öğrencilerinin kıyafetlerinin tahrik edici olduğunu savunan Aczmendi Şeyhi Müslim Gündüz, kişinin annesinin ve kız kardeşinin kolundan-bacağından bile tahrik olacağını savundu.” (Birgün, 26 Şubat 2018).

“Akit TV sunucusu Ahmet Keser, TSK’nın Afrin’de sivilleri öldürdüğü iddialarına sinirlenerek, canlı yayında ‘Sivil öldürecek olsak Cihangir, Nişantaşı, Etiler, TBMM’den başlarız” ifadelerini kullandı.” (BirGün, 27 Şubat 2018).

“Diyanet, babanın öz kızına şehvet duymasının haram olmadığını söyledi.” (Birgün, 8 Ocak 2016).

“Twitter’da bir kullanıcı Fox TV Ana Haber sunucusu Fatih Portakal için, ‘Şu portakalı sıkıp suyunu çıkarmak lazım’ sözlerini kullandı. AKP Afyon Milletvekili Ali Özkaya da tweeti kendi sayfasında paylaştı.” (BirGün, 27 Şubat 2018).

“Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Abdullah Akın, Cumhuriyetin ilk yıllarında Bursa ve Çanakkale’de genelev olarak kullanılan camiler olduğunu iddia etti.” (Birgün, 27 Şubat 2018).

Düşünebiliyor musunuz, kendi inancına ve dinine hakaret etme pahasına, Cumhuriyet’le ilgili gerçek-ötesi bir algı yaratmayı göze alabiliyor bu meczup zihniyet. Üstelik bunu yaparken, ahlaksızlığı öylesine hoyratça kullanıyorlar ki, en kutsal gördükleri kavram ve mekanlara bile böyle yakıştırmalar yapmaktan çekinmiyorlar.

•••

Sapkınlık ve cinnet haline sayısız başka örnek verilebilir: Yılmaz Özdil’in köşesinde paylaştığı bazı örnekleri de sadece hatırlatmak amacıyla alıntılıyorum:

“Bolu’da imam nikahıyla evlendirilen 11 yaşındaki kız çocuğunun sekiz aylık hamile olduğu ortaya çıktı.

Samsun’da 14 yaşındaki kız çocuğunun, imam nikahlı eşi tarafından odunla dövüldüğü, sonra da kaza süsü vermek için motosikletle üzerinden geçildiği anlaşıldı.

Ordu’da 13 yaşındayken para karşılığında evlendirilen kız çocuğu, sürekli dayak yediği 40 yaşındaki herifin evi terk etmesi üzerine, kendi ailesi tarafından kabul edilmedi, henüz 17 yaşındayken üç çocuğuyla ortada kaldı.

Tekirdağ’da bir noterin, 14 yaşındaki kızlarını evlendirmek isteyen ana-babaya muvafakatname verdiği belirlendi.”

Bu örnekler böyle devam edip gidiyor…

•••

Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere iktidarın kendisi gibi olmayanlara yönelik kullandığı nefret söylemleri ve şiddet dili, topluma da aynı şekilde yansıyor maalesef.

İktidarın amacının, toplumun sahip olduğu bütün ahlaki ve toplumsal değerleri yok ederek insanları toplum içinde savunmasız ve yalnız bırakmak olduğunu düşünüyorum. Bunun sonucu olarak da insanlar güvenlik ihtiyaçlarını karşılayacak sert bir “baba” figürü olarak devlete ve iktidarın nobranlığına sığınmak zorunda kalacaklar.

Böylelikle bir taraftan korku imparatorluğu inşa ediliyor, diğer taraftan da seçmenlerin “Cumhur İttifakı” etrafında konsolidasyonu için gereken kutuplaşmaya zemin hazırlanmış oluyor.

•••

Babalar, en değerli varlıkları olan evlatlarını öldürebilecek bir cinnet halinde artık. 2017 yılında toplam 409 kadın öldürüldü. Çoğunun katilleri, en yakınındaki kişiler…

Bu sayı sadece aralık ayında 47’ye ulaştı. Kadın ölümleri %1400 artış gösterdi.

Cinsel istismara uğrayan çocukların aileleri, iktidarın gerçek-ötesi ahlak anlayışı nedeniyle uğrayabilecekleri baskının korkusuyla, çocuklarını koruyamıyor. Karaman’da Ensar Vakfı’nda tecavüze uğrayan 45 çocuğun aileleri, şikayetçi olmaktan korkarak olayı sineye çekmek zorunda kalmıştı.

•••

Gerçek-ötesi günler yaşıyoruz. İktidar, 7 Haziran 2015’ten bu yana, özellikle 15 Temmuz sonrasında artan bir şekilde, toplumun gerçeklik algılarını bozmaya; böylelikle bir yalan ve korku imparatorluğu oluşturmaya çalışıyor. Maalesef ahlak anlayışımız da bu süreçte yıpratılıyor.

•••

Bu köşeyi takip edenler hatırlayacaktır, birkaç hafta önce “Oynatmaya az kaldı” başlıklı bir yazı yazmıştım. Orada şu ifadeleri kullanmıştım:

“2016’nın ilk 9 ayında 33 milyon 638 bin 916 kutu antidepresan tüketilmiş.

Türkiye’de madde bağımlılığı, 2011 yılından bu yana 6 yılda 17 kat artmış...

TÜİK tarafından yayımlanan intihar istatistiklerine göre; 2015 yılında ölümle sonuçlanan intihar sayısı bir önceki yıla göre yüzde 1.3 artarak 3 bin 211 kişiye yükselmiş...

Hak, hukuk ve adalet kaybolunca insanlar çıldırmayla karşı karşıya...”

•••

Evet oynatmaya az kaldı ama bunun nedeni, işte iktidarın bu gerçek-ötesi siyaset anlayışı. İnsanların akıllarıyla dalga geçen, çağdaş değerlerle mücadele etmek için ahlaki değerlerin içini boşaltan, ahlaksızlığı bir standart haline getiren AKP zihniyeti…

•••

Ancak ben, çağdaş ve ilerici insanlarımızın, kendilerine sunulan bu gerçek-ötesi Türkiye’ye hayır diyeceğine inanıyorum.

Toplumsal sapkınlık ve cinnet halinden beslenen bu zihniyet, “Cumhur İttifakı” adı altında kurdukları “Şer Cephesi” ile toplumsal değerlerimize ve çağdaşlığa karşı verdikleri mücadeleyi kaybetmeye mahkum. 2019 yılında bizi bekleyen seçimlerde bunu hep birlikte göreceğiz.