Gerçek öyküyü aramak

Esme ARAS

Ethem Baran, 2020’de Sait Faik Hikâye Armağanı’nı aldığı “Döngel Dünya” adındaki öykü kitabının ardından, yine İletişim Yayınları tarafından basılan “Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor” (2021) ile okurlarının karşısına çıktı. Virginia Woolf’ün “Dalgalar” kitabından bir epigrafla başlayan kitap, “Boş Geçmeyelim” ve “Baş Dönmesi” adlı iki bölümden oluşuyor. Öykünün, yazın ve yaşam yolculuğundaki arayış esnasında bulunan ayrıntıların üzerinde yükselen bir dil kurma çabası olduğuna ve “ayrıntıların gücüne inanan” Baran, bazen bağlamlı bazen de farklı temaların işlendiği değişik uzunluklardaki sekiz öyküyle okuruna seslenirken, kırk yıla yayılmış yazın yaşamında “gerçek öykü”yü aramaya devam ediyor. Çünkü onun yazın anlayışına göre, “Bilinen gerçeğe anlam katan ayrıntılardır.” Bu anlamda yazar, dilini ayrıntıların üzerine ışık düşürecek şekilde kurmaya çalışıyor. Dil demişken, unutulmaya yüz tutmuş kelimeler, yöresel deyiş ve ifadeler de buna dâhil ki onun öykülerinde çocukluğundan itibaren kulağında kalan, kendisini büyüten bir dil; evinin, sokağının, mahallenin diline sıklıkla rastlıyoruz.

DEĞİŞEN SOSYOLOJİ

İlk bakışta kitabın adıyla alışılmadık bir yol izlenmiş. Genelde öykülerden birinin adı kitaba verilirken, “Gözleri Dolana Dolana” öyküsünde Supi’nin Nüket’e söylediği bir cümle, “Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor,” editörün önerisiyle kitaba ad olmuş. Yazar, ilk bölümdeki iki öykü, “Furkan” ve “Nisa”da gençlerin duygulanımlarına yer verirken, geri planda değişen Türkiye sosyolojisinin panoramasını sunmuş okuruna. Gençlerin psikolojisini ele alırken, karakterlerini çevreleyen semt, mahalle, eğitim kurumları ve aile ile olan ilişkilerini irdelemiş, henüz dalındayken bir çıt sesiyle hayalleri kırılan insanların umutsuz çırpınışlarını yazmış. Öyle ki yazarlara sıkça sorulan “Yaşadıklarınızı mı yazıyorsunuz?” sorusunun aksine “yazılanların yaşandığı” bir döneme tanıklık ederken buluyorsunuz kendinizi, bir ürperti eşliğinde. Kırılan kalplerden duyulan çıtırtı yazarın titiz, işçilikli dili ve kendine has sözcükleriyle yüreklerimize ince kesikler atıyor, “işte o ses edebiyatın içinde yankılanıyor ve boğuyor hepimizi…”

Hayatta kalma provası ile hayattan gitme alıştırmaları arasında sıkışıp kalmış Furkan’ın en yakın arkadaşı Enes, ardında bir mektup bırakarak aramızdan ayrılan tıp öğrencisine işaret ediyor ve Enes Kara, gittiği yerden sanki bizimle konuşmaya çabalarken yazara göre “İnsanlıktan ne kadar uzaklaştığımızı, vicdansızlığımızı, sağırlığımızı, vurdumduymazlığımızı yüzümüze vuruyor.” Yazarın ya da kurgusal bir metnin kehanet gücü olduğuna inanmamak imkânsız gibi dururken yanıt yine Ethem Baran’dan geliyor: “Sanat, hayatın önünde gidiyor, her zaman olduğu gibi.”

YAZINDA SÜREKLİLİK

Anlatıcı odağının ustaca yer değiştirdiği öykülerde hem bir üst anlatıcı var hem de karakterler düşündüklerini yanındakine söylercesine bizimle konuşuyor. Anlatımda akıcılığı sağlayan anlatıcı seçimi, Baran’ın kurmacaya ilişkin kafa yorduğu konuların başında geliyor. Metni hareketlendirme, ritim katma, renklendirme, sesini değiştirme açısından kurmaca unsurlarından yararlanmayı önemsiyor. Kafasında dönüp duran bir fikri, buluşlarını, kıvılcımın çaktığı o ilk ânı not aldığını söyleyen Baran, “Zaman içerisinde notlar gelişir kendini yazdıracak kıvama gelir,” derken okurun, öykünün eşiğinden atlayacağı o ilk cümlenin önemine vurgu yapıyor.

Kendi yazma deneyimlerinden yola çıkarak, edebiyatla yakından ilgilenen öğrencileri, yazma/yazamama sancısı çeken kalem emekçilerini de konuk ediyor öykülerinde. Karısının, “Suçu kaleme atma,” dediği gibi kaybolan kalemler üzerinden öykü arayışındaki yazar karakteri kadar, edebiyatla ilgilenen gençleri de anlatmayı seviyor. “Yedi Kaleminen Yazı Yazarım” ve “Bay WC Sıcak Duş Emanet Alınır” bu temalara örnek verilebilir.

Ethem Baran, kitabın başında öykülerini babasının aziz hatırasına adamış. Genç karakterlerin hayatına odaklandığı öyküleriyle de baba-oğul, baba-kız ilişkisini ustaca işlemiş. Her zaman başta görmeye alıştığımız ithafı da sona saklamış. “İthaf” adlı öyküdeki rahatsızlıklar ile nüansların, yazarın hayata bakışında ona öykü yazdıran meseleler olduğunu anlıyoruz. Son olarak, yazındaki süreklilik konusunda, “Kafanızda yazılmayı bekleyen onlarca konu varken süreklilik kendiliğinden oluşuyor,” diyen Ethem Baran ilk romanı “Yarım”ı gözden geçirilmiş hâliyle okurlarıyla tekrar buluşturmanın mutluluğunu yaşıyor son günlerde.