Önceki iki yazımızdan da anlaşılıyor ki, kur politikası tek başına değiştirilebilir bir politika aracı konumunda değil. Kur politikası uygulanmakta

Önceki iki yazımızdan da anlaşılıyor ki, kur politikası tek başına değiştirilebilir bir politika aracı konumunda değil. Kur politikası uygulanmakta olan makro ekonomik modelin gerekleriyle belirleniyor. Yani ondan bağımsız değil. Dolayısıyla alternatif bir makroekonomik model kurgulandığında ve uygulandığında kur politikası ve buna bağlı olarak kur rejimi de kaçınılmaz olarak değişecektir.
Siz sermaye hareketlerine bel bağlayan bir kalkınma modeli istiyorsanız, sadece faiz hadlerini hedeflemek ve kur hedeflerini dışlamak durumundasınız. Yani, bir ülkenin aynı anda sermaye hareketleri serbestliği ile kur ve faiz hedeflerini birlikte yönetme olanağı bulunamıyor. Yazında buna “üçlü açmaz” “bağdaşmayan üçlü” veya “imkânsız üçleme” deniliyor. Bu çıkmazdan çıkmanın bir yolu, bugün olduğu gibi dalgalı kur rejimini benimsemektir. Görülüyor ki, bu kur rejimi seçimi benimsenen kalkınma modelinin kaçınılmaz bir sonucudur. Ancak bu iddia edildiği gibi tek bir seçenek de değildir.
Tercihimiz ağırlıklı olarak yurt içi tasarruflara dayalı bir kalkınma modeli ise o zaman üçlü açmazdan çıkmanın yolu kur ile faiz hadlerini hedeflemek ve sermaye hareketlerini kontrol altına almaktır.
Bu ikinci modeli kurgulama ve tartışma zamanı gelmiştir, hatta geçmektedir de… Türkiye’nin yaşadığı kendi krizleri ve son dünya krizi, çoğunlukla spekülatif özellikler taşıyan ve ulusal tasarrufların yerine geçme eğilimi gösteren sıcak para giriş ve çıkışlarının Türkiye ekonomisi üzerinde ne tür tahribatlar yarattığını çok net bir şekilde göstermiştir. Bu türdeki sermaye hareketlerinin mutlaka kontrol altına alınması gerekiyor. Bu başarıldığında, üçlü açmazın Türkiye iktisat politikaları üzerindeki baskısı ortadan kalkacak, böylece makroekonomik politikaların bütünü için en elverişli kur ve faiz haddi arayışlarının önü açılmış olacaktır.
Sermaye hareketlerinin kontrolünü sağlamada yapılacak şeyler ise bellidir. Bunun için bu yöntemleri geliştiren ve uygulayan ülkelerin deneyimlerine bir göz atmak yeterlidir.
Bu deneyimlerden hareketle, işte size yapılabilecek olanlardan birkaç örnek:
•Yabancı sermaye giriş-çıkışı, yurt dışından borçlanma ile iç ve dış sıcak para hareketlerinin Tobin vergisi gibi ek vergiler, munzam karşılık oranları vb önlemlerle sınırlandırılması.
•Sermaye hareketlerinin kısa vadeli bileşenlerinin caydırılması ve çeşitli teşviklerle cazip hale getirilmiş yeşil saha yatırımlarına (sıfırdan yatırımlar) yönlendirilmesi.
Doğal olarak bu önlemler dış tasarruf miktarını azaltacaktır. Bu tür bir azalmanın ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini giderebilmek için iç tasarrufları arttırıcı politikalar mutlaka devreye sokulmalıdır. İçsel tasarruflar söz konusu telafinin de ötesine geçerek daha yüksek boyutlara ulaştırılmalıdır. Ayrıca alınan dış borçların üretime ve döviz kazanma potansiyelini arttıran yatırımlara yöneltilmesi sağlanmalıdır. Toplum bu yönde bilinçlendirilmeli ve disipline edilmelidir.
Bunlar bir bütün olarak tasarlanıp uygulamaya geçildiğinde görülecektir ki, döviz reel fiyatını hedef alan ve TL’nin aşırı değerlenmesini önleyecek bir kur rejimi hayata geçmiş olacaktır.