Gündelik hayatın olağan akışında akıp gittiği küçük bir taşra kentinin ana meydanından günün birinde koşarak bir gergedan geçer. Büyük bir gürültüyle, tozu dumana katarak bir hışımla gözden kaybolur. Görenler şaşkınlık içerisindedir. Olaya bir anlam veremezler.

Geçen gergedan mıydı, yoksa başka bir şey miydi? Neredeyse herkes gergedan olduğu konusunda hemfikir olduktan sonra bu kez de gergedanın Asya mı yoksa Afrika türü mü olduğu, tek boynuzlu mu yoksa çift boynuzlu mu olduğu üzerine tartışma başlar.

O andan itibaren artık kentte hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Anlamlandırılamayan bu olay karşısında kent halkı birbirine düşer. Hummalı tartışmalar süregider. Kimi Asya kimi de Afrika türü olduğunu iddia eder. Kimi Asya türünün tek boynuzlu olduğunu söyler kimileri de Afrika türünün.

***

Tartışmalar sürdükçe olay kanıksanır, kanıksandıkça da insanlar birer birer gergedanlara benzemeye başlar. Renkler yeşile çalar, deriler kalınlaşır, kızaran alınlardan şişlikler çıkar. Başlangıçta meseleye mesafeli kalanlar da bir süre sonra değişime ayak uydurmaya, gergedanların erdemlerinden söz etmeye başlar. Bir süre sonra insanlar yalnızca gergedanlara benzemekle kalmaz giderek kusursuz birer gergedana dönüşürler. Bir salgın gibi zamanla gergedanlaşma bütün kenti kapsar.

Bir kişi hariç. Gergedan bir hışımla meydandan geçerken kendisi de meydanda bulunan kahramanımız Berenger. Etrafındaki herkes aşama aşama gergedanlaşırken Berenger inatla insan kalmaya çalışır. O artık “son insan”dır. Gergedanlaşmaya karşı mücadele edecektir.


***

Rumen asıllı Fransız oyun yazarı Eugen Ionescu 1959’da yazdığı Gergedanlar oyununda, ansızın ortaya çıkan bir düşüncenin nasıl yayıldığını, o düşünceye uzak olanların bile zamanla akıntıya kapılıp, gücün tesirinde nasıl dönüştüğünü sahneler. Anlatılan esasında 1930’ların Almanya’sında başlayan daha sonra Avrupa’yı kasıp kavuran faşist düşüncenin insanlığı nasıl yavaş yavaş ele geçirdiğidir. Alman halkının dönüşümünü Hitler faşizminin etrafında nasıl da kümelenebildiğini çarpıcı biçimde resmeder.

Sürü bağışıklığıyla totaliter eğilimlerin boyunduruğuna giren, tek tipleşen, güce tapan, kötülüğün sıradanlaşmasına göz yumanları ‘gergedanlaşan insanlar’ olarak betimler.

Bir güç karşısında boyun eğen, gücün getirdiği akıntıya kapılıp sürüleşenlerin dünyasında Berengerleşmeye de atıf yapar. Berenger’in her tarafı teslim alan bir salgına karşı koyuşunu, anlamsızlığa, saçmalığa ve baskılara rağmen, insanlığından vazgeçmeyişinin önemini vurgular.

***

Bütün bir dünya, toplum, ülke hızla bir gergedanlaşma tehlikesiyle karşı karşıya. Güce tapan, gücün yanında konumlanan, neye inandırılmak isteniyorsa ona inanmaya hazır milyonlar. Servis edilen yalanlar, anlatılan masallar, manipüle edilen yığınlar. Bir avuç oligarşik zümrenin etrafında kümelenen yığınlar her türlü yalana, hileye, kötülüğe teşne.

Kötülüğün sıradanlaştığı, örgütlü kötülüğün kol gezdiği bu zifiri karanlık iklimde herkes kendi gergedanının tarifiyle meşgul. Güce tapan, tek adam diktatörlüklerinin etrafında kümelenen yığınlar aklın, bilimin rafa kaldırıldığı bu distopik karede birer birer gergedanlaşıyor.

Gergedanların böğürtüsünü her yerden duymak mümkün.

***


Ancak her türlü baskı, zor, manipülasyon ve korkuya rağmen “gergedanlaşmayanlar” da var elbet. İnadına insan kalan, sürüye katılıp gergedanlaşmayanların sayısı üstelik hiç de az değil.

‘Bizi virüs değil, sistem öldürüyor’ diyen Hataylı tır şöförü, “bakan süreci çok iyi yönetiyor” heyulasına teslim olmayıp ısrarla yanlış yapıldığını söyleyen hekimler, dayatılan zorbalığa isyan eden işçiler hepsi günümüzün birer Berengerleridirler.

Bütün bir ülke, toplum gergedanlaşırken “Herkese karşı kendimi savunacağım. Son insanım ben, sonuna kadar da insan kalacağım! Teslim olmuyorum” diyerek bütün zorluklara inat insan kalmayı başaran Berenger’lerin yüzü suyu hürmetine dönüyor bu dünya. İnsan kalalım.