Özgürlük ve eşitlik kazanımları patronların ve onların siyasi iktidarlarının çıkarlarını zedelediği anlarda gerici akımlar devreye sokularak halk ayrıştırılır, kimliklere bölünür, destekçiler bloklanır, topluma kadercilik aşılanır, kutsallar üzerinden korku iklimi yaratılır.

‘Gerici’ye dair birkaç söz

Mürteci sözcüğü “Yeni düzene karşı direnen (kimse), gerici” olarak tanımlanırken, irtica da Arapçadaki “geri dönmek, iade etmek, talep etmek” gibi anlamlardan hareketle Osmanlı’daki yenilik ve meşrutiyet çabalarına karşı eski düzeni savunma manasına gelir. Cumhuriyet devrimi sonrasında irtica, Osmanlı dönemindeki halifelik ve saltanat düzenini, şer-i kanunları geri getirmeye hevesli cereyanlar için kullanılır. Bu akımlara mensup kişilere de gerici ya da mürteci denir. Bu topraklara özgü bu kullanımlarla birlikte siyasal alanda özellikle Marksist terminolojide “gerici talepler”, “gerici ideolojiler” gibi ifadeler, İnsanlığın yüzyıllar içinde kazandığı haklarının, ya da bir eylemsellik içindeki kazanımlarının gerisine düşme manasında da kullanılır.


Tüm bu ifadelerin toplamında dikkatinizi çekeceği gibi elbette ki kerteriz alınıyor. Yani belli bir “ilerleme” noktası olmadan gerileme de söz konusu olmaz. Örneğin kadınların Osmanlı’nın son döneminde verdiği mücadeleler ve Cumhuriyet devriminin getirdiği kimi yasalar ile elde ettikleri kazanımları, kazanım olarak görmezseniz hatta kadının yeniden eve kapatılmasını, toplumsal yaşamdan dışlanmasını savunuyorsanız, bu düşüncenizi “gerici” olarak görmezsiniz. Keza herhangi bir dinin yasalarının gücünü tanrıdan aldığını iddia ederek tüm toplumu tasarlamasını, o yasaların emrettiği ölçüde şiddeti ve yasaklamaları da çağa uygun görüyorsanız, “gerilik” sizin için bir anlam ifade etmez. Özgürlük ve eşitlik düşüncesi bu bağnaz fikirlerinizle örtüşmediği için uygar olanı şeytani addedersiniz ve kendinizi gerici değil hatta belki mücadeleci atfedersiniz.

Bu anlamda son söyleyeceğimizi baştan söylersek, “gerici” kelimesinden en fazla rahatsız olanlar kuşkusuz insanlığın yıllar içinde biriktirdiği özgürlük ve eşitlik kazanımlarını benimsemeyen, buradan bir geri dönüş arzusu içinde olan kişiler ve onların “neye göre geri neye göre ileri” sayıklamacısı postmodern destekçileridir. (Destekçilerin kimi zaman “gerici” kesimlerle bazı çıkar birlikleri kurdukları da zaman zaman ortaya çıktı, çıkıyor. Şu an doğrudan gericilerden bahsettiğimiz için bu destekçiler bu yazı boyunca göz ardı edilebilir. Yani gericiler dışındaki tüm değişkenleri sabit tutalım; ceteris paribus!)

Tabii bu rahatsızlığa ek olarak başka rahatsızlıklar da olabilir ki hassas olunması gereken kısım burası. Siyasi terminolojilerin ve kavramların gündelik siyasette ve propaganda biçimlerinde nasıl kullanıldığı da önemlidir. Yurttaşların bireysel dünyalarında toplumsal kazanımlar bir bilince erişmemiş, özellikle dini siyasette kullananların geniş imkânlarıyla “muhafazakârlık” bir kültür olarak topluma işlemiş olabiliyor. Bu durumda bireyin kıyafet, üslup, ibadet, yani yaşam tarzı üzerinden yurttaşlara “gerici” kelimesinin kullanılması, sözcüğün siyasi ağırlığını boşaltarak ona bir hakaret işlevi yükleyebilir. Oysa “gericilik” bir toplumsal mühendislik biçimi olarak hâkim sınıfların ekonomik ve siyasi tercihlerine paralel olarak planlanır, desteklenir, gelişir kimi zaman da kontrolden çıkar. Özellikle özgürlük ve eşitlik kazanımları patronların ve onların siyasi iktidarlarının çıkarlarını zedelediği anlarda gerici akımlar devreye sokularak halk ayrıştırılır, kimliklere bölünür, destekçiler bloklanır, topluma kadercilik aşılanır, kutsallar üzerinden korku iklimi yaratılır. Gerici ideolojiler gücünü kutsallardan aldıkları için bir süre sonra o kutsallık farklı yorumlarla işi planlayanların da kontrolünden çıkabilir. Ilımlı İslam projelerinin daha sonra radikalleşmesi ve terör eylemleriyle anılması, sermayenin azınlıkların mallarına el koyup grevleri yasaklamak için desteklediği diktatoryal ırkçı –faşist rejimlerin dünyayı ateşe vermesi, Trump örneğinde olduğu gibi gerici fikirleri içselleştiren ABD’lilerin Trump’ı da aşacak bir radikalliğe sürüklenmesi gibi…

Buradan varılacak sonuç, bir siyasal fenomen olan gericilikle verilecek mücadele, eşitlik ve özgürlük mücadelesinin bir parçasıdır. Bu mücadeleye içkin olmazsa yurttaşların birbiriyle didiştiği bir kavrama dönüşür ki gerici ideolojilerin istediği de budur. Emekçiler, yoksullar, aslında “sıradan insanlar” diyebileceğimiz büyük sermayeden yoksun, geniş halk kitlelerini bölüp oyalayacak kimi üst yapı tartışmaları… Aydınlanmanın halkın çıkarına olmuş büyük devrimlerin ve devrimci mücadelelerin koşutunda geliştiğini görürüz. Cumhuriyet devrimi bir bağımsızlık ve demokrasi (saltanattan ulus egemenliğine) hareketiydi ki aydınlanma devrimi de onunla bir arada gelişti. Keza 68 ve 78 kuşaklarının en önemli becerisi, aydınlık düşüncelerini köylerde, kent yoksulları içinde ezilenlerin mücadelesiyle birleştirebilmeleridir. Bugün sınıf mücadelesinden, antiemperyalizmden para babalarına karşı yoksulların bir araya gelişinden bağımsız bir aydınlanma-kültür mücadelesi verilemez. Bu ikisini bir arada yürütebilen halkçı, devrimci geleneklerin birikimleri yeniden hatırlanmalıdır.

İnsanlığın yüzyıllar içinde kazandığı haklarını, toplumların eşitlik ve özgürlük birikimlerini yok saymak, bunu da kendi para iktidarlarına kutsal kılıf bulmak için yapmak gericiliktir. Bu ülke bir daha babadan oğula geçen bir iktidar altında ezilmeyecektir, bu ülkenin hiçbir bireyi kaçgöç ile korkarak yaşamayacaktır. Her insan gibi bu ülkenin insanı da daha eşit daha özgür, daha ferah yaşamayı hak ediyor, hakkını da alacaktır. Gericiler de uzatmalı rüyalarından yakında uyanacaktır.