Kaş’ta sanatsal etkinliklerin artması ve özgürce sanat yapılması için elini taşın altına koyan Türkiye’nin önde gelen caz davulcularından Ediz Hafızoğlu, “Bilim ve sanatla aydınlanacağımız günler çok yakın” diyor.

Gericilerin devri çoktan sona erdi

Erkin Can SEYHAN

Türkiye’deki ekonomik ve politik koşullar, kültür ve sanat anlamında zorlu bir süreç yaratırken sanatçılar ve sanatseverler, bu zamanlarda fedakârlık yaparak ülkede güzel etkinlikler yapılması için çaba sarf ediyor. Başarılı bir müzisyen ve politik duyarlılığı güçlü bir yurttaş olarak sanatını sürdüren Ediz Hafızoğlu ile yeni projelerini, müziğe bakış açısını ve ülkemizin içinde bulunduğu toplumsal koşulları konuştuk.

Müzik hayatınız nasıl gidiyor? Yakın gelecekte yeni projeler var mı?

Zor günlerden geçiyoruz. Pandemi ile birlikte ülkemizdeki müzisyenlerin tamamı bir kara deliğin içine düştü. Bu dönemin yaraları kolay sarılmayacak. Ne hikmetse o dönemin tedbirleri ülkemizde kalıcı hâle getirildi. Bunlara alışmamakla birlikte bir şekilde hayatta kalmak için şimdilik uyum sağlayıp üretmeye ve müzik yapmaya devam etmem gerekiyor. Yeni müzikler geliyor. Hem Nazdrave için yeni albüm hazırlığı devam ediyor hem de yeni projemiz Kaskadyori olarak yakında müzikler yayınlamaya başlayacağız. Eylül ile birlikte hepsi gün yüzüne çıkmaya başlayacak.

Kaş son yıllarda müzik anlamında daha da ön plana çıktı. Metropolden uzakta müzik yapmanın nasıl özellikleri var? Gece 01.00 sonrası müzik yasağı sizleri nasıl etkiliyor?

Kaş’ta uzun yıllardır sanatsal etkinliklerin artması için büyük çaba var, hepimiz elimizi taşın altına koyduk. Tüm arkadaşlarımızı çağırıyoruz ve birlikte bir şeyler yapıyoruz. Mesut Yücel’in mekânı Echo Bar sayesinde zaten 2000’lerin sonundan itibaren caz ve kaliteli alternatif müzikler Kaş’a gelmeye başladı. Kaş Caz Festivali yılda bir de olsa daha büyük isimleri ve grupları buraya taşıyor. Bu sene Seren Topaloğlu’nun düzenlemeye başladığı Kaş Kısa Film Festivali de eklendi. Resim ve heykel sergileri de yapılıyor. Umarız daha da fazla etkinlik olur ve yıl içine yayılır. Sanatın her türüne hayatımızda çok ihtiyacımız var, bu tür küçük kasabalarda eksikliğini en çok hissettiğimiz şey bu oluyor.

Gece 00.01’den sonra müzik yasağı akıl almaz ve politik bir uygulama. Bunu sağır sultan bile biliyor. Maalesef buna karşı yeterince ses çıkarıp toplumsal bir baskı uygulayamadık. Nefes almak kadar doğal ve basit bir özgürlüğü elimizden aldılar. Mekânları öldürme politikası resmen. Resmen büyük bir cahillikle çarpışıyoruz. Ama bunlar da geçecek ve çok yakında sandığın başına gittiğimizde müzik yasağını getirenlere karşı tepkimizi göstereceğiz. Sonra da tüm bu saçmalıkları tek tek düzelteceğiz.

Farklı türde müzik yapan insanlarla çalışmaya açıksınız. Bu karşılıklı etkileşim, caz alanındaki üretimlerinizi nasıl etkiliyor?

Ben ‘Caz Performans’ bölümünden mezun bir davulcuyum. Hakikaten yıllarca bu tür üzerine çalıştım, çok da çaldım. Bunları yaparken hiçbir zaman müziğin ne olduğuna bakmadım. Kimlerle çaldığım beni hep daha çok ilgilendirdi. Dinlediğim ve çaldığım ne kadar çok şey olursa benim algılarım da o kadar çok açık oluyor. Öğrenmek için sürekli yeni şeyler çalmak gerekiyor, o yüzden ne kadar farklı müzik türü varsa çalmaya çalışıyorum.

Türkiye’de caz festivallerinin sayısı artıyor. Kaş Caz Festivali de artık bir geleneğe dönüşüyor. Bu gelişimi nasıl değerlendiriyorsunuz, caz dinleyicileri hakkında ne söylemek istersiniz?

Caz festivallerinin artıyor olmasını çok kıymetli buluyorum. Kaş Caz Festivali gerçekten içeriğinin yüzde 90’ı caz olan bir festival. Adı caz olup da içeriği pop veya alternatif olan o kadar çok festival var ki… Ama yine de “caz yapma” kelimesi ile büyüyen bir Türkiye’den bu noktaya gelmemiz umut verici. Keşke insanlara bu müziğin gerçek örneklerini anlatacak, dinleyecek ve sevdirecek seminerler düzenlense. Medyada öyle bir manipülasyon var ki çoğu dinleyici Birsen Tezer, Jehan Barbur ve Ceylan Ertem gibi arkadaşlarımızın caz söylediğini zannediyorlar. Çünkü medya bunu böyle pompalamaya bayıldı vakti zamanında. Her alanda olduğu gibi dinleyici de kendini eğitmiyor, her şeyin hazırı önlerine gelsin istiyor.

Toplumsal meselelerde görüşlerinizi ifade etmekten çekinmiyorsunuz. Türkiye’nin yakın geleceğini nasıl görüyorsunuz, umutlu musunuz?

Bu dönemde ve her dönemde geleceğimizi doğru kurgulamak için hepimiz politik olmak zorundayız. Bizden önceki kuşak apolitik oldu diye düştüğümüz hâle bakın. Hepimiz her türlü haksızlığın karşısında birlikte hareket etmeliyiz. Ben gelecekle ilgili umutluyum. Gericilerin devri çoktan sona erdi. Bizim bilim ve sanatla aydınlanacağımız günler çok yakın. Ama bu kendi kendine olmayacak tabii ki. Hepimiz bu dünyada sevgimiz ile güzellikleri yaratacağız. Bizim bir dönemimizi yeseler de gençlerle birlikte bu ortamı yaratıp bizden sonraki nesillere daha yaşanabilir bir ülke ve bir daha böyle karanlık günlere dönülmeyecek bir sistem kurmak zorundayız. Kaybedecek bir saniyemiz bile yok. Hayat çok değerli ve bizim hayatımızı nasıl yaşayacağımıza bu gerici fikirlilerin karar vermesine izin vermeyeceğiz.