Gerilemek, çok anlamlı bir eylem hali, çok yönlü bir hareketi tanımlar. Sanılanın aksine zamanda ya da mekanda şimdinin öncesine doğru bir yönü imlemez. Gerileyen aslında ilerlemeyi, devam etmeyi arzular. Nesnesine ulaşmak isteyen arzuya hakikat duvarının çıkardığı engelle ilgili.

Misal, metropol kargaşasında bunalıp, tükenen birinin, bir kıyı köyüne yerleşip küçük bahçesinde yetiştirdikleriyle yaşama hayali kurması, gerilemedir. İçinde bulunduğu koşullarla baş edemez hissedenin, koşulları daha basitleştirme çabası. Böylece hissettiği yetersizliği, üstesinden gelinmesi gereken zorlukları azaltarak dengelemeye çalışması. Amaç kaçmak değildir; tersine devam edebilmek için gerilenir.

Nostalji hissinin neoliberalizme eş anlı yaygınlaşmasına benzer. Gündelik hayatta sıklıkla yaşantılanır. Üniversite derslerinde, ilişkilerinde, hayatında zorluk çekenin “lise zamanlarını” ne güzel günlerdi, diye hatırlaması gibi. Çoğu zaman eski sevgiliye duyulan özlem de.

Türkçe’nin gerilemek ile gerilmek arasındaki ses uyumu rastlantı olmasa gerek. Gerilenlerde daha çok görülür gerileme fantezisi.

DURURSAM DÜŞERİM PANİĞİ

Gerileme işlevi kararında olduğunda çoğu zaman işe yarar. Bir soluklanma sağlar, hayal aleminde geçirilen anlar rahatlatıcıdır. İçki masasında geçmişten konuşmak, özlemden söz etmek, hatıraların yaşanmış olduğunu paylaşmak, hayatın sürdüğünü hissettirir.

Gerileme, yola devam edebilmek için bir soluklanma olduğunda işe yarar. Gidilecek yol yokken hala ilerlemek isteyen içinse bir varkalım tehdidine dönebilir.

Durursam düşerim paniği ağırdır. Hakikate toslayan ilerleme arzusu, germeye başladığında hızla korkuya dönüşebilir. Arzusunun kendisini yıkıma sürüklediğini hissedenin içinde korku büyür.

Hakikatle arzu arasına sıkıştıkça ezilen, kendini güçsüz, yetersiz hisseden ve arzusu korkuya dönüşen, geriledikçe güçlendiği yanılsamasına kapılmaya başlar. Karmaşık bir zihinsel süreçtir. Gerilemeye başladığında hissettiği güçsüzlük gerilediği geçmişte sanki çok güçlüymüş hissini kışkırtır.

Bir örnek. Mezun olduktan sonra hiç gitmediği ilkokuluna 20- 30 yıl sonra giden birine okul binası, bahçesi çok ama çok küçük görünür. Okulun boyutlarının değişmediğini, değişenin kendi boyutları olduğunu anlayamazsa çok şaşırır. 8 yaşında bir çocuk boyundaykenki bakış açısıyla gördüğü ve belleğine kaydettiği mekanın 40 yaşındaki şimdiki bakış açısından gördüğü boyutlarıyla çelişmesinin normal olduğunu çoğu zaman fark edemez.

KENDİ HAKİKATİNİ YARATMALI

Şimdi bu halin, boy ve bakış açısı değil de güç üzerinden olduğunu düşünün. Şimdi için zayıf kalan gücünü, gerilediğindeki koşullarda tüm güçlülük gibi hissedecektir. İlkokuldayken çıkmakta zorlandığı merdivenleri seke seke çıkabilmesi gibi. Geriledikçe güçlülük yanılsamasına bu zihinsel düzenekle kapılır insan. Varkalabilmek, yıkılmamak için bir ikinci hamle daha gerekir. O da geçmişi şimdiye taşımak! Zihinde gerileyerek kendini güçlü hissederken, geçmişin koşullarını bugüne getirerek, şimdiyi baş edebileceği bir hale sokmak zorundadır. Demem o ki şimdiki zamanın gerçekliği yerine kendi hakikatini yaratmalıdır.

Yine sıradan örnek: Yaşlı başlı insanların kırk yıl önce mezun oldukları okullarının pilav gününde sanki lise çocuklarıymış gibi konuşmaya, şakalaşmaya, oynamaya başlamaları.

Sevgili Ömer Faruk Gergerlioğlu’na yapılan zulüm, insanların aklına doksanlara mı geriliyoruz düşüncesini çağrıştırdı. Önce bir tarih düzeltmesi yapmak gerekli; doksanlara değil 12 Eylül 1980’e geriledi.

Ama gerileyen ülke değil iktidar. RTE’nin elindeki yetkiyi 1980 Türkiye’sindeymiş gibi kullandığını görüyoruz. Bu hal, ikinci bir soruyu zorunlu kılıyor. İktidar gerildikçe geriliyor. Geriledikçe kendi hakikatini inşa etmeye çabalıyor. RTE, Türkiye’yi Kenan Evren’in gördüğü gibi görüyor olabilir. Peki, Türkiye?

Gerçekliğin duvarı yükseldiğinde, onu aşmak için başka türlü bir gerileme daha mümkün. Bir kaç adım geriye gidip, daha çok hızlanıp sıçramak! Önce kadınlar başladı, hem de bahar gelirken…