Gerilla’nın Türkçe karşılığı arandığında, açıklamasının yanı sıra karşına Bulgarcadan dilimize geçmiş “çete” sözcüğü çıkıyor. 1966 basımı TDK’da, yetersiz de olsa Çete için “ordu birliklerinden olmayan silahlı küçük birlik” gibi bir açıklama var. Şimdilerde ise TDK’da “Yasa dışı işler yapmak veya etrafındakileri korkutmak amacıyla bir araya gelmiş topluluk” deniyor. Burada bilinçli bir olumsuzlama göze çarpıyor. Kimden yana işleyen yasa(lar)? Castro, Che ve arkadaşları faşist Batista’ya karşı, onun buyurgan yasalarını yok etmek için örgütlenirken, o sıralarda ezilen-sömürülen Küba halkından yana ne yasaları vardı da hangi yasa dışı işler çeviriyordu insanlar dağlarda acaba?! Kır gerillaları sonra indiler kentlere, bindiler Batista’nın tepesine. Yönetimin çöktüğünü, devrimin geldiğini görünce “korkunun ecele faydası yok” diyerek, kaçtı Batista, 1 Ocak 1959’da Dominik Cumhuriyeti’ne....

FARC, IRA, ETA, KIZIL TUGAYLAR, RAF içindeki kırsal-kentsel kadın gerillaların da örnekleri saymakla bitmez. Ulrike Meinhof, Olga Benario, Monika Ertl, Tanya, İmamköy kahramanı Çete Ayşe, bir Filistin efsanesi Leyla Halid gibi, Meksika Devrimi sırasında savaşçı kadınlar “soldadera” içinde Petra Herrera da unutulmazlardan biri. Herrera’nın ne zaman doğduğu bilinmiyor ancak Meksika’nın çoğu gibi yoksul ailelerin birinde 1800’lerin sonlarında doğduğu sanılıyor.

Yazgısı, asker toplamak üzere köylerine gelen Francisco Villa ile tanışınca değişiyor ve cinsiyetini gizleyerek, kendisine erkeksi bir görünüm vererek Pedro Herrera’ya dönüşüyor. Gerilla yetenekleri ile birlik içindeki konumu hızla yükselen ve yoldaşlarının güvenini kazanan Herrera bir gün, “Ben bir kadınım ve kendi adımla savaşmayı sürdürmek istiyorum” diyerek cinsiyetini açıklayınca generalliğe yükseltilmiyor. Bunun üzerine yalnızca kadınlardan oluşan bir tugay kurmaya karar veriyor. Devrimci gerilla olmasının yanında iyi de bir stratejist olan Petra’nın önderliğindeki birlik, köyleri birbirine bağlayan köprüleri havaya uçuruyor. Kadın Birliği’nin katılımı savaşların yönünü değiştiriyor ve Meksika Devrimi’nin belirleyicisi oluyor. Herrera, 1917-1920 yılları arasında orduya önderlik ediyor. Cesareti ve başarıları nedeniyle Petra Herrera olarak kadın kimliğiyle halk arasında sevgi ve saygı görüyor. Petra’nın nerede, ne zaman öldüğü tam olarak bilinmiyor…

Eğer oyuncuysanız, ayrıntılarını aktarmadığım, böylesi ilginç-önemli bir yaşam öyküsünü canlandırmak isteyebilirsiniz sahnede, filmde, dizide. Yoksa bir gerilla rolü düşündünüz diye linç mi edilirsiniz sosyal medyada? Bir dizide görevliyseniz o dizinin yapımcısından, gösterildiği kanala dek dışlanır mısınız? Bir oyuncunun bir gazetedeki söyleşinden sonra işine son verilmesi dünyada benzeri görülmese de bizde olağan değil mi? Yap bunu bakalım sıkıysa, adının başında demokrasi geçen başka bir ülkede!?... Füsun Demirel, oyuncu olarak yalnızca isteklerinden birini dile getirmiş olmasına karşın, kimi dizi ve filmlerde “terörist, gerilla, anarşist, katil” gibi rolleri oynayan arkadaşlarımız yok mu? Onları da mı linç edeceksiniz?! Bilinen konu: Kendisi o olmayan, ama onu o yapan kişidir oyuncu. Sen bunlardan birini, bir kişiliği sahnede, filmde ya da dizide canlandırıyorsan, o olmuyorsun, onu yansıtan oluyorsun. Öyle değil mi? Değilse o zaman ben kimim şimdi? Çünkü bunca yıldır oynadıklarıma bakıyorum da içlerinde hırsız, hain, cellat, işkenceci, katil, imam, rahip, asker, gerilia, vd.var... Ben bunlardan biri miyim? Değilim. Ben Zafer’im. Oyuncu olarak görevim-sorumluluğum ve çabam, o karakterleri yetkin bir biçimde dile getirmektir bir tek... Başına gelenlerle Füsun Demirel tek başına değil gerçekte. “Başına-başımıza gelenler de ne?” diye sormayın artık. Bir soru da benden size, ama o gıgı çıkmayan dizideki oyuncu arkadaşlara, içimden geldi:

Örneğin Herrera’yı ya da Brezilya’nın ilk kadın başkanı, eski gerilla Dilma Rousseff’u; birisini sahnede ya da bir filmde yorumlamak ister miydiniz acaba?... Aman dikkat, açıklamasanız da olur, aramızda kalsın...