Hay Allah’ım ya, tam eğlenceli keyifli bi şeyler yazayım diye güne başlıyorum. Bir iki arkadaşıma yardımcı oluyor, normalde kalkmadığım saatin keyfini çıkartıyorum, kuş seslerini dinliyorum, efendi gibi sabah sporu yerine geçecek 2-3 dakikalık yoğun egzersizlerimi yapıyorum. Aaa ne göreyim? Ülke yine sirke hatta sirkeye dönmüş. Herkes zaten çok sinirli. Gündem desen Mehmet Ali Erbil’in ‘Değiştir’ yarışmasındaki hızla her an değişiyor. Birden bire hop 17 günlük fasaryadan halk kapama olayının üzerinde bir NTV muhabiri ve bir adet Tekel Bayileri Platformu Başkanı’nın açıklamaları üzerine 17 gün boyunca alkol yasak söylentisinin içindeyiz. Gümmms. Bizde gündem böyle, kafanı çevirdiğin an gelip ensenden tokatlar. Eli de ağır şerefsizin, vurduğu yer mosmor olur kalır.

***

Şu geldiğimiz saatte yazıyı hazırlamaya çalışırken ilk kez “Ay vallahi sinirlerim bozuldu” noktasına geldim. Ülkece neler yaşadık tek tek hepsi gözümün önünden geçmeye başladı birden. Hızlı tren faciası, Çorlu tren katliamı, Beşiktaş, Ankara patlamaları, kanlı yılbaşı, canlı bombalar, ambulanstan önce yaralıların üzerlerine gelen biber gazları, Soma, depremler, jandarmanın gazabından ağlayan köylüler, ormanın ortasına itirazlara rağmen dikilen bin küsur odalı halkın mekânları, toplumla, şehirle inatlaşmalar. Kafasından gaz fişeğiyle vurulanlar, engenlenmeyen onlarca korkunç olay. Hayat kayıpları, itibardan tasarruf olmazlar, sefaletten kendisini yakanlar, çocukları ısınsın diye saç kurutma makinesi açıp yan odada hayatına son verenler, gencecik çocuklar, babalar, gözü yaşlı evladından haber alamayan analar, inatla ısrarla sağa sola salça olduğumuz yerlerde yaşamını yitiren gencecik fidanlar, üzerimize “düşen” roketler, kaybolup giden yıllar, günler, gençler, gençlikler.

Gözaltına alınan öğrenciler, “renkli” diye alana sokulmayan bayraklar, griye boyanan merdivenler, “sen buna bakma” diye yasaklanan on binlerce site, sırtı okşanan mafya babaları, birlikte fotoğraf çektirilen, çay ikram edilen katiller, kaçakçılar. Yaptıkları yanlarına kalan para babaları, vergi borçları silinen dev şirketler, bütün ihalelerdeki yolların çıktığı beş şirket, milletin anasına sövenler, denizine, sahiline, deresine çökenler, zeytin ağaçlarını sökenler, “aşı işi olmadı” diyen, kamyon arkası yazı gibi tivit atan bakanlar, “az sonra sokağa çıkılmıyor” dedikten sonra istifa eden, daha önce de “hesap sormazsam namussuzum” diye mangalda kül bırakmayan bakanlar, Instagram üzerinden en son mesajını atıp ortalıktan kaybolan terli bakanlar, gözlerini şıp şıp kırpanlar, gözlerini kırpmadan robot gibi konuşurken sürekli insanlık suçu işleyenler, dediğim dedik, çaldığım düdükçüler, kraldan çok kralcılar, “ne istediniz de vermedik”çiler, “kandırıldık”çılar, “gel artık bitsin bu hasret”çiler, para bastıranlar, emri verenleri ellerinden kaçıranlar, ayran sahibi değilken kişisel ihtiyaçlarına 60 araçlık konvoyla gidenler, her yerleri altın kaplı kalpsizler geldi aklıma…

Bunlar bir çırpıda gelenler…

***

Dahası da var, vatandaştan topladıkları paraları sihirbaz gibi ortalıktan kaybedenler, zor günlerde harcamak için biriktirilenlere değnekçi gibi çökenler, dün dediğini bugün yalanlayanlar, bunlara hiçbir şey olmamış gibi çanak ve alkış tutanlar.

Bir de şunlar var: Rüzgâr nereden eserse oraya dönenler, amasız fakatsız konuşamayanlar, insandan değil paradan yana olanlar, güce tapanlar, güçlü görünmeye özenenler, saygının korkuyla yaratılabileceğini düşünenler, yalan söylerken yüzleri kızarmayanlar… “Bir kereden bir şey olmaz” diyenler, çocukların hayatlarını karartıp bunu şov malzemesine çevirenler ve daha neler neler…

***

İşte bu bizim hikâyemiz. Sorsanız öyle saf ve temiziz ki sormayın… Ama sayılar ve ölüler konuşamaz, sadece kanıtlar bazı şeylerin hiç de yolunda olmadığını. Soran olursa herkes bizi kıskanıyor. “Olduğu kadar” iktidarının sonunu gördük, dibine doğru çok az bir yolumuz daha var. Bir noktadan sonra hayat ve insan da daha alçalamaz diyoruz ama hayat ve insan da böyle. Her şartta hayatta kalıyor.

Güzel günlerde yaşamak istiyoruz.

Güneş yerinde ama bizden geriye ne kaldı kim bilir?