İBB’nin yeni nesil kütüphanelerinin 21’ncisi Pendik’te hizmete açıldı. İBB Genel Sekreter Yardımcısı Polat, “Kültür, hiçbir zaman statik ilişkileri kabul etmez. Bu alanlar oradaki yaşayanlara bırakılmalı” diyor.

‘Getto’lar artık kitap kokuyor

Işıl ÇALIŞKAN

Yeditepeli şehir İstanbul, kültür başkenti olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB)’nin açtığı ‘yeni nesil kütüphane’ sayısındaki artış bunun somut bir kanıtı. 2019’a kadar 20 olan kütüphane sayısı bugün 42’ye çıktı. Hedef bu yıl sonuna kadar bu sayıyı 52’ye çıkarmak. Özellikle dezavantajlı semtleri amaçlayan proje en son Pendik’te hayata geçirildi. Kütüphane, edebiyatımızın usta kalemlerinden Hasan İzzettin Dinamo’nun adıyla yurttaşların kullanıma açıldı. İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, yeni nesil kütüphane olarak adlandırılmasının nedenini ise kütüphanenin yanında bu alanları birer kültür evi olarak değerlendirilmesi olarak açıklıyor. Polat ile kütüphane projeleri üzerine konuştuk.

İBB’nin kente kazandırdığı yeni nesil kütüphanelerin 21’ncisi hizmete açıldı. Yeni nesil kütüphane tanımını biraz açar mısınız?

Yeni nesil kütüphane, bir kütüphanenin sadece okur-yazarlık ilişkisiyle sınırlı kalmayıp, özellikle gençler ve çocuklar gibi gruplara yaşam alanı yaratması. Kamusal alana kazandırdığımız yeni nesil kütüphanelerimizin tamamının özellikle dezavantajlı mahallelerde oluyor olması. Kentin gelir düzeyi olarak geride kalmış, eşit hizmet alamayan, adil bir kent planlamasında geride kalmış olan mahallelerinde yer alıyor. Bunun sebebi bu mahallelerde gençlerin yeterli sosyal donatı alanlarına sahip olmaması. Sosyal donatı alanları olmayan yerde kişinin kendini gerçekleştirmesi anlamında kentin sunduğu olanaklar oldukça zayıf. Yeşilkent, Kıraç, Gülsuyu, Gazi Mahallesi gibi ‘İstanbul’un gettoları’ diye tanımlayabileceğimiz onlarca mahalle. Zaten iyi bir kentsel planlama olmadığı için, çoğunlukla sorunları buraların konut, işyeri ve sıkışık mahalle dokusu olmasıyla neredeyse hiçbir sosyal imkân sunmaması.

Bizim yeni nesil kütüphanelerimiz kendi tecrübelerinden hareketle, yeni bir model geliştiriyor, o da aslında bunların küçük birer kültür evi olması. İçinde etkinlikler, söyleşiler, çalışmalar var, mahalleden gelecek herhangi bir talebe cevap verecek türde atölyeler var. Bunlar geliştikçe yeni nesil kütüphane de kendisini tamamlamış olacak. Kamunun olması devletin olması anlamına gelmiyor. O açıdan özgürlükçü, demokratik, sivil ve katılımcı bir mekân modeli.

 İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat. İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat.

Kütüphanelerden toplam kaç kişi faydalandı bugüne kadar?

Biz kütüphaneleri ilan ettiğimizde demode kurum gibi algılayanlar da oldu. Ancak gettoda yaşam alanı o kadar daraltılmış durumda ki. Esenyurt’taki Yeşilkent çok iyi bildiğim ve çok zaman geçirdiğim bir mahalle. Çocuklar orada kamyonların, arabaların altında oyun oynuyor. Park yok. Onlar için orada kendilerine ayrılmış bir mekânda istedikleri gibi vakit geçirecekleri yerlere ihtiyaç var. Yeşilkent Kütüphanesi birkaç ay içerisinde 3 bin 500 üyeye ulaştı. 10 bine yakın kitap hareketi oldu. Ama bunun dışında aslında oradaki sirkülasyonda kapasite tam dolu.

Her bir kütüphanede oldukça büyük hacimli yaşam alanları mevcut. Gazi Mahallesi’ndeki Ahmed Arif şu an 5 bine yakın üye sayısına sahip. Bir mahalle için 5 bin kişinin bir kütüphane ile üyelik ilişkisi kurması inanılmaz bir rakam. Ücretsiz sınav kitapları dağıtıyoruz. Zaten eğitimdeki tüm bu eşitsizliklerin yarattığı büyük tahribat açığını kapatmak için gençlere her anlamda çok büyük katkı yapmalıyız. Tabii bizim bütün bu çalışmaların çekirdeğinde Atatürk Kitaplığı gibi çok köklü kurumlar var. Dijital abonelik sisteminde 100 binlerin üzerinde sayının barındırdığı bir nüfus var. Bu bizim kentteki kültür merkezi stratejimizi de gözden geçirmemiz gereken bir durum.

Hali hazırdaki kültür merkezlerinde fark ettiğiniz eksikler nelerdi oldu?

Yaşamamaları. Kullanıcı olarak söyleyeyim. Ben İstanbul’da yıllardır kültür merkezlerini, kütüphaneleri kullanan biriyim. Hiçbirini kendime ait gibi görmedim. Gittiğimde bana özel, rahatça hareket edebileceğim yerler yoktu. Çoğunlukla çok bürokratik yerlerdi ve sadece teknik işlerimi halletmek için gittiğim yerlerdi. Kültür dediğimiz konu hiçbir zaman statik ilişkileri kabul edebilecek bir alan değil. Bürokrasi sanat ve kültürü boğar. Bu alanların kendisinin oradaki yaşayanlara bırakılması gerekiyor. Devlet kültür ve sanatı icra etmez. Sanatın icra edilmesinin altını oluşturur. Zaten yıllardır devletin kültür sanat politikalarının başarısızlığından bunu görüyoruz.

getto-lar-artik-kitap-kokuyor-1058233-1.

Bu noktada sanatın özgürlüğüne vurgu yapılmalı sanırım değil mi?

Özgür olmalı, alan bulmalı, destek alabilmeli. Burada kritik bir durum var. Entelektüel hayatın büyüdüğü, ilham aldığı, ilişki kurduğu yerler aslında kütüphaneler, kültür merkezleri. Bunların insanların farklı seviyelerdeki kültür insanlarıyla buluşturma potansiyeli olmalı. Benim gençliğim öyle geçti. İstiklal Caddesi’nde üç tur atar kendimi daha iyi hisseder ve kendi gettoma dönerdim. İstiklal Caddesi’ndeki entelektüel kültür insanını kenar mahalleye nasıl götürürüz temel mesele olmalı. Çünkü buradaki kültür insanı da kentin sadece belli lokasyonlarında yaşayarak zehirleniyor. Kenar mahallerdekiler de bunun altı ne kadar çizildiğinde o kadar yaralanıyor ve güceniyor.

Bizim kenar mahalleler meselesini aşmamız lazım. Kültür ve sanat her zaman undergroundtır. Her zaman avangarttan beslenir. Onun şu an ilham kaynakları kenar mahalleler aslında. Orada yüksek coşkular, enerjiler, göz ardı edilmiş olmaktan, yaşanan trajedilerden ötürü orada kendini ifade etmeye çalışan yüzbinlerce genç var ve o gerçek kanalını arıyor. Onun altını bulmak bambaşka bir şey yaratır. Kültür sanat tarihine bakın her zaman kenar mahallelerden gelip gündemi belirlemişlerdir.

Ekonomik kriz nedeniyle artan kitap fiyatları kütüphanelere ilgiyi artırdı mı?

Biz bu yıl içerisinde 250 bin kitap alımı yaptık. Sadece kitap da değil güncel bütün dergiler bizim bütün kütüphanelerimize geliyor. Yayınların çok zor durumda olduğu koşullardan geçiyoruz. Yayınevleri kapanıyor. Kitapla geçimini sağlayan sektörün kendisi de çok hasara uğradı. Türkiye’de bu konuda ne yazık ki kamu desteği yok. Dijital yayınların artması da hasara uğrattı. Bu hengâme içerisinde yayıncıların ve yayın işinde çalışan emekçilerin entelektüel emeğinin iktisadi olarak çökmemesi gerekiyor. Tabii ki kütüphanelere bu dönemde ilgi arttı. Biz yayıncıların da çalışmalarını bu kütüphanelerde göstermelerine çabalıyoruz. Ayrıca Atatürk Kitaplığı’nda yayıncıların ve yazarların kendini ifade edebileceği etkinlikleri sürdüremeye de devam ediyoruz. Türkiye’de yayıncıların pamuk ipliğine bağlı bir yaşamı var. Bunun desteklenmesi gerekiyor. Biz kütüphanecilik faaliyetlerimizde okurla yazarı, okurla yayınevini buluşturmak, kitaplarla okuru buluşturmak gibi bir çaba içerisindeyiz.

Eski dönemle kıyaslandığında kütüphane kültüründe nereden nereye gelindi?

2019’a kadar İBB’nin 20 kütüphanesi vardı. Bu hafta itibarıyla 42 oldu. Sene sonunda 50 olacak. Toplamda 70’e ulaşacağız. Amaç 20’yi 70 yapmak. Asıl amaç kütüphaneyi bir kültür kurumu olarak görmek. Bence başka kentlere çok büyük bir ilham verecek.