22 Mart Dünya Su Günü’ne kuraklığın etkisi altında giriliyor. Prof. Dr. Doğanay Tolunay su tüketiminin düşürülmesi gerektiğini vurguladı, Prof. Dr. Halim Orta ise kuraklığın tarıma olumsuz etkilerine dikkat çekti.

Gezegen kuruyor, harekete geçilmeli
Manisa Salihli’deki Tekelioğlu Köyü’nde geçen yıl “Marmara Gölü Yaşasın” etkinliği yapılmıştı. (Fotoğraf: DepoPhotos)

Umut SERDAROĞLU

Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen 22 Mart Dünya Su Günü’nün en önemli gündem maddesi kuraklık. Kuraklık dünyayı etkisi altına alırken yağışlar mevsim normallerinin çok aşağısında seyretti. İstanbul’un barajlarındaki doluluk seviyesi son yılların en düşük seviyesine ulaştı. Bursa’da Nilüfer Barajı, Sivas’ta Suşehri Barajı kurudu. Kuraklığın etkisiyle belirli önlemlere de gidilmeye başlandı. Çanakkale Belediyesi su tüketimini kısıtladı, Keşan Belediyesi su seferberliğine başladı. Kuraklığı sorduğumuz uzmanlar ise tarımda ciddi bir kayba yol açabileceğinin altını çizerken kısa, orta ve uzun olmak üzere üç vadede kuraklıkla mücadele edilebileceğini belirtti.


İKLİM KRİZİ ETKİLEDİ

Türkiye’de son 3 yıldır kuraklığın hissedildiğini aktaran İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, “2019’dan başlayan 2020’de oldukça şiddetlenen ve 2021 yılında büyük orman yangınlarına neden olan kuraklıktan bahsediyorduk. 2022’nin başında şiddetli kuraklık olmasa son 6 ayda yağışlar tekrar azaldı. Yağışlar yıllık ortalamanın bu denli altında en son 1890’lı yıllarda seyretmişti” dedi.
Son dönemde kuraklığın süresinin sıklaştığını ifade eden Tolunay, “Aslında bu tür kuraklıklar geçmişte zaman zaman yaşandı. Ancak son yıllarda bu tür kuraklıkların süresi ve şiddeti sıklaşmaya başladı. Neredeyse 2-3 yılda bir kuraklık konuşmaya başladık. Belki kuraklık tek başına değil ancak bu kadar sıklaşması iklim değişikliği ile alakalı” ifadelerini kullandı.

GEÇİM KAYNAKLARI DARALIR

Meteorolojik, hidrolojik ve tarımsal olmak üzere önemli üç çeşit kuraklık olduğunu aktaran Prof. Dr. Tolunay şunları söyledi:

“Meteorolojik kuraklık, uzun yıllar boyunca yağış ortalamasından daha düşük yağış alınmasına denir. Hidrolojik, barajlardaki suların da kurumaya başlamasıyla ortaya çıkar. Tarımsal kuraklıkta ise ilkbahardaki yağışlar kritiktir. Ekim zamanı yağışlar yeterli düzeyde olmazsa ürünlerin olgunlaşmamasına neden olur. Bütün bu kuraklığın sosyoekonomik etkileri de var. Örneğin tarımda suyun olmaması, köylünün geçim kaynaklarının daralması ve aynı zamanda gıdanın daha da pahalılaşması anlamına gelir.”

Kuraklık için alınabilecek önlemleri de kısa, orta ve uzun vade olmak üzere üç kategoride sınıflandıran Tolunay şöyle devam etti:

“Kısa vadede su tüketimi belirli bir süre kısıtlamaya yönelik politikalar izlenebilir. Evde su tüketimi her zaman minimum olmalı. Orta vadede ekilecek ürünler iklime göre belirlenmeli, tarımda salma su ile sulama önlenip damla suya geçilmeli. Uzun vadede ise tarım, kent ve orman politikaları su odaklı, revize edilmeli, suyun topraktan içeri girmesi için toprağın yüzeyinin çıplak bırakılmaması gerekli.”

Su kirliliğinin de kuraklıkta büyük sorun teşkil ettiğini ifade eden Tolunay, “Ergene Nehri, Kçükçekmece Gölü… Bu durumun birçok örneği var. Su yaşam için çok kritiktir ve bu kirlilik tam anlamıyla insan sağlını tehdit ediyor. Bu durum kesinlikle dikkate alınmalı” diye konuştu.

TARIMDA VERİM KAYBI

Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Biyosistem Mühendisliği Arazi ve Su Kaynakları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halim Orta kuraklığın büyük göçlere yol açabileceğini hatırlatarak şu ifadeleri kullandı: “Kuraklığın bu derece kendisini hissettirmesi insan kaynaklı bir iklim değişikliğinin göstergesi. Avrupa’da 1800’lü yıllarda sanayileşmeye geçildi. Sanayileşme sonucu ortaya çıkan ısınma kuraklığa da etki etti. Bu yaşadığımız aslında kuraklığın öncüsü. Beklentimiz 2040 yılında göçlere neden olacak sert bir kuraklık. Özellikle Ortadoğu’nun kuzey kısımları çok fazla etkilenecek.”

Kuraklığın sel tehlikesini de artıracağının altını çizen Prof. Dr. Orta, “Aslında sel, aşırı yağışlar kuraklığın içinde yer alan afetlerdir. Bunlara hazırlıklı olmalıyız. Yalnız şunu da unutmamak lazım; İstanbul, Trakya gibi bölgeler 1 Ekim - 28 Şubat arasındaki dönemi kapsayan 2023 su yılında son 30 yıllık yağışın sadece yüzde 25’ini aldı. Yüzde 75’lik bir açık var. Eğer bahar yağışları ile su artışı olmazsa tarım başta olmak üzere birçok alanda büyük sıkıntılarla karşılaşacağız” dedi.

Kuraklığın devam etmesi halinde tarımda verim kaybının Halim Orta, “Kalitede, verimde ciddi düşüşler olacaktır. Çiftçilerin yüzde 50’leri bulacak tarım arazilerinde verim kaybı açıklamaları çok doğal olacak. Birçok ürün ekilmeyecek. Sosyoekonomik kuraklık dediğimiz kuraklığı daha çok hissedeceğiz. Bu yüzden önlem alınması şart” ifadelerini kullandı.