Gezegenin en yıkıcı güçlerinden biri: NATO

Vijay Prashad

2012 Mayısı’nda, ılık Chicago güneşi altında, Suriye’den henüz dönen gazeteci Jim Foley’le oturuyordum. NATO karşıtı bir eylemden dönüyorduk. Afganistan, Libya ve Suriye’de savaşı yazmak, Jim için kolay olmamıştı. ABD askerleriyle seyahat edip, ordunun tercümanını kullanırsan, “Afgan halkının gerçekte ne düşündüğünü bilemezsin” demişti. Jim daha sonra Suriye’ye, IŞİD’in onu esir alacağı yere dönecekti. Ne yazık ki iki yıl sonra, IŞİD’in kafasını kesip, görüntülerini yayınladığı ilk Amerikalı olacaktı. 2012’deki NATO protestosunda, bir afiş taşınıyordu, “Hâlâ bu saçmalığı protesto ettiğimize inanamıyorum.” Jim’e gösterdiğimi hatırlıyorum. Bir savaş daha, daha fazla sivil ölümü, daha fazla kaos, hepimiz için daha az güvenlik…
ABD Başkanı Barack Obama, iki amaçla Avrupa’ya gitti: Birleşik Krallık’a Avrupa Birliği’yle (AB) bağlarını koparmama çağrısı yapmak ve Avrupa ülkelerinin askeri harcamalarını artırmalarını istemek. Obama dedi ki; NATO sadece Avrupa birlik içinde kalırsa ve askeri harcamalarını artırırsa işlevini yerine getirebilir.

Avrupa’nın dört bir yanında politik çatışmalar var. Obama’nın Avrupa meselesi ise retorikte göçmenler ve mültecilerle ilgili. Obama’ya göre, birlik içindeki Avrupa, dünya güvenliği için gerekli - AB’nin var oluş nedeni bu ve güçlü bir NATO bunun için gerekli. Mülteci meselesi ve güvenlik birbirinden ayrılamaz. NATO’nun son büyük hamlesi, Libya savaşı ülkeyi istikrarsızlaştırdı. Peki; “güvenlik” stratejileri daha fazla mültecinin varlığına yol açan NATO neden güçlendirilmeli?
NATO’nun son maceraları, düzen değil, tehlike yarattı.
Afganistan: NATO, 2001’de Afganistan’a girdiğinde, net bir zafer bekleniyordu. El Kaide ülkeden kaçmış, Taliban savaşçıları silahlarını atmış, seçimler olmuş ve her şey geride kalmıştı. 2002’de Taliban geri döndü. Her ilkbaharda, daha güçlü ve kararlı şekilde geri dönerler. Bu sene de aynı; Kızıl Haç’a göre, 2016 en yüksek sivil ölümü yaşanan yıl oldu. Afganistan, şu an Avrupa’ya en çok mülteci veren ikinci ülke. BM’ye ve UNICEF’e göre, çatışma kaynaklı şiddet ve kronik yoksulluk nedeniyle sağlık ve eğitim hizmetlerine ulaşmak için giderek daha fazla çaba sarf gerekiyor. NATO çekilirken, Afganistan Taliban’a bırakılıyor.
Doğu Avrupa: Belki de NATO’nun en çarpıcı felaketi doğuya doğru yürüyüşüdür. Batı ve Sovyetler tarafından yapılan anlaşmalardan biri Almanya’nın birleşmesi üzerineydi. Sovyetler bu fikre NATO’nun Almanya sınırlarının dışında kalması koşuluyla rıza gösterdi ancak anlaşma ihlal edildi. NATO, Doğu Avrupa şehirlerini işgale başladı ve ekonomik fayda taahhüt etmek için askeri ittifaklar kurdu. 1990’larda güçsüz Rusya bundan biraz şikâyet etti ancak 1999’da NATO Balkanları bombalarken izledi. Füze savunma kalkanlarını Moskova’nın gözüne soktu. Ukrayna anlaşmazlığı NATO’nun doğuya yönelişinin doğrudan ürünüdür. Şimdi, Amerikan F-22’leri Romanya’ya uçarken, ABD’nin Donald Cook adlı savaş gemisi Baltık Denizi’nde yüzü Rusya sularına dönük şekilde demirli. NATO toplantısında Rusya Büyükelçisi Alexander Grushko, Batı kışkırtmalarını “Askeri baskının Rusya üzerinde artırılma çabası” olarak yorumluyor.

Libya: NATO, Libya çatışmasının içine Birleşmiş Milletler’in tasdikiyle girdi. Sivilleri koruma yetkisini epey aşarak rejim değişikliğine gitti. Daha sonra Libya’ya bombardımanı konusunda BM’ninki dâhil hiçbir uluslararası incelemeye izin vermedi. Cezayir, Libya, Mali ve Tunus’ta El Kaide’nin büyümesi, direkt olarak NATO’nun rejim değişikliği operasyonuna ve Libyalı savaşçıların Suriye’ye gidip savaşmasına izin veren Batı ve Körfez Arap istihbaratına dayandırılabilir. Bu savaşçıların çoğu IŞİD’in Libya kolunun çekirdeğini oluşturdu. NATO Libya’da yıkım ve kargaşa getirdi.
Obama, Avrupalı devletlerden sosyal hizmet fonlarından kesip askeri harcamalara akıtmalarını istiyor. NATO’nun daha güçlü olmasını istiyor -Avrupa’nın karşılaştığı güvenlik sorununu bu şekilde çözeceğine inandığından değil. NATO ve konvansiyonel Avrupa orduları terörizmle mücadele edemez. Libya ve Afganistan örnekleri, Batı’nın krizlere yaklaşımının onları daha da alevlendirdiğini göstermedi mi?

Jim Foley anısına yapılan yeni bir derlemede, Ghazals for Foley (Foley için Gazeller, Hinchas Press), Şair Martín Espada, Jim’i Massachusetts’te mültecilere ders verirken hatırlıyor. Foley’in savaşa dair merakı onu savaşın ön cephelerine itmişti. Fakat savaş düşmanıydı. O halkı seçmişti. Ölümü Obama yönetimi için bir silah oldu. ABD, Jim Foley’in anısına ülkeye daha fazla mülteci alabilirdi. Fakat onun yerine Suriye’deki savaşını genişletti. (Son olarak Suriye’ye girecek 250 ek askerle)
Espada şöyle yazmıştı: Yüzü, market kasasında satılan gazetede. Cellatları ve Başkanı ondan, tanıyormuş gibi bahsediyor. Elinde kamera olan bir muhabir, katillerinin izlememizi istediği görüntüleri görüp görmediğimi sordu. Dişlerimin arasından mırıldandım: Hayır, ben onu tanıyordum. New Hampshire’li, uzun boylu bir çocuktu. İspanyolca konuşurdu. Öğretmek istemişti. Onu tanıyordum. Onu hiç tanıyamadım.

Çeviri: Ömür Şahin Keyif