27 Mayıs 2013 tarihinde iş makinalarının Gezi Parkı’na girme haberinin sosyal medyada yayılmasıyla başlayan Gezi Direnişi’nin sekizinci yılına yaklaşıyoruz.

O gece iş makinalarına karşı ağaçları, parkı ve yaşamı savunan bir avuç insanın kararlı duruşu, ertesi gün binlerce kişinin, sonraki günlerde ise milyonlarca kişinin desteğiyle büyüyüp tüm ülkeyi kuşattı.

Bütün bir yaz boyunca Türkiye’nin her yanında unutulmaz deneyimler yaşadığımız bu büyük halk hareketini sekizinci yılında coşkuyla selamlıyorum.

Bizler aradan geçen sekiz yıla rağmen Gezi Direnişi’ni nasıl unutmadıysak, iktidar sahipleri de unutmamış görünüyor. 2014 yılından bu yana her yıl çeşitli vesilelerle konu bizzat iktidar tarafından gündeme getiriliyor ve hem bizim için hem de kamuoyu için direnişin anılarını tazeleniyor.

GEZİ DAVALARI

Gezi’de gözaltına alınan arkadaşlarımıza ilişkin ilk dava 2014 yılı Mart ayında açılmış ve 2015 yılı Şubat ayında beraatle sonuçlanmıştı.

Kişilerin aynı suçlamayla yeniden yargılanamayacağı hususu, hukukun evrensel ilkelerinden biridir. Buna rağmen, arkadaşlarımız hakkında 2019 yılında yeniden dava açıldı.

Üstelik bu davanın iddianamesi, FETÖ firarisi savcının hazırladığı iddianame ve dönemin FETÖ üyesi emniyet mensuplarının hukuksuz biçimde elde ettikleri yasadışı deliller yeniden kıymetlendirilerek hazırlandı. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava sonucunda 18 Şubat 2020’de haklarındaki suçlamaların ‘somut ve kesin delillere dayanmadığını’ gerekçe göstererek sanıkların beraat etmesi yönünde karar verdi.

Ne yazık ki, savcılığın itirazı üzerine istinaf mahkemesi skandal bir karar vererek, iki kez beraat eden arkadaşlarımızın üçüncü kez yargılanmasını istedi. Üçüncü Gezi Davası’nın ilk duruşması bugün görülmeye başlanıyor.

HUKUKİ DEĞİL SİYASİ

Pek çok usulsüzlük ve hukuksuzlukla ilerleyen bu süreç, hukuki değil siyasi bir ısrarla sürüyor. Siyasi iktidar, her defasında hedef aldığı Gezi Direnişi’ni kriminal bir vaka, bir suç eylemi olarak gösterebilmek için bu davadan yargılanan arkadaşlarımızın beraat etmesini istemiyor. Yargıyı da bu doğrultuda araç olarak kullanıyor.

Oysa Gezi Direnişi hem kamuoyu vicdanında, hem tarih içinde, hem de hukuk önünde masumiyetini ve haklılığını defalarca kanıtlamıştır.

Başta iktidar olmak üzere hiç kimsenin bu onurlu halk hareketine kara çalmaya hakkı yoktur. Gezi’de kaybettiğimiz gencecik arkadaşlarımız hatıralarını kirletmeye çalışmak kimsenin haddine değildir.

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi AKP’nin bu dava ile beklentisi toplumsal muhalefeti baskı altında tutmaktır. Bunu da kerameti kendinden menkul bir terör tanımlaması ve dış güçler zırvalığı ile yapmaktadır. Kendinden olmayan herkesi terörist ilan eden, kendisine yönelik tüm eleştiri ve eylemleri terör eylemi olarak gören siyasi iktidar, hukuku da bu kirli propagandasının aracı haline getirmiştir.

Gezi Direnişi bu topraklarda ağaca, doğaya ve kamusal mekânlara sahip çıkma iradesinin, geleceği kazanma mücadelesinin zirvesidir. Gezi Direnişi insanlığın ortak değerlerine, haklara ve özgürlüklere, dayanışmaya sahip çıkmanın hikâyesidir.

Gezi Direnişi toplumun her kesiminden insanın bir arada yaşamasının, paylaşmasının ve dayanışmasının en güzel örneğidir.

Gezi Direnişi katılımcılığın, yaratıcılığın ve doğrudan demokrasinin ifadesidir. Siyasi iktidarı asıl korkutan da zaten Gezi’de kolektif olarak ortaya çıkardığımız bu değerlerdir.

Arkadaşlarımız yargılanırken, aslında bu değerler yargılanmak istenmektedir. Gezi Davası ülkeniz geçmişinde yaşananlara ilişkin bir dava değil, ülkenin geleceğini kuracak eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik değerlere karşı bir davadır. Çünkü iktidar da biliyor ki, Gezi bu ülkenin geleceğidir.

Bizler Gezi’den en parlak ifadesini gördüğümüz bu ülkenin aydınlık değerlerine ve geleceğine sahip çıkmaya devam edeceğiz. Bizler Gezi Davası’nda yargılanan arkadaşlarımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz.

Tüm kamuoyunu üçüncü kez görülen Gezi Davası’nda yargılanan arkadaşlarımıza ve Gezi’ye sahip çıkmaya çağırıyorum.