Geçen yıl 7 Haziran şokunu aşmak üzere PKK ile karşılıklı el artıracakları şiddet takvimine odaklanan İslamcı iktidar bu yıl Haziran’a tekelleşmiş güç merkezi halinde eli rahat girince Gezi’nin vehimli bünyesinde yarattığı psikolojik çöküntüyü üç yıl sonra Gezi Parkı’na dikilecek Topçu Kışlası zafer anıtına çevirerek Gezi’yi tarihsel mekânına gömerek kolektif hafızada alt etmenin sırası gelmişti...

Zaten ortak gerçekliği kalmayan, bombalı saldırılarla sukut etmiş, anti-Kürt öfkesi linç sınırlarına varmış dehşet toplumunun total ıslahatı adına Gezi Parkı’nda yükselecek Topçu Kışlası, İslamcı Yeni Türkiye’nin zafer takı olarak addedilecekti.

İyice keskinleşmiş Türk-Kürt fay hattının ortasından bu defa Ramazan Ayı münasebetiyle Müslüman vatandaş ve Gezi unsuru karşıtlığı çekilerek Yeni Türkiye’nin has ve öz topluluğuna ulaşmak isteniyordu.

Amaç yılsonunda planlanan Başkanlık referandumuna ve laiklik ilkesiyle vedalaşmış yeni Anayasa yapımına doğru ilerlerken, abartılı yansıtma yapıp güya ‘tekçi hayat tarzı dayatan’ Gezicileri yeniden gerici kesimlerin ‘nefret objesi’ olarak konumlandırıp, organize İslamcı siviller yardımıyla ‘referandum kampanyasını’ yönetmek olmalıydı.

Rejim medyasının ‘Yeni Gezi Kalkışması, Yeni Gezi Hayali’ proje manşetleri adeta işaret fişeği gibiydi.

Ve Başkanlık Sistemi’ne giderken Yeni Türkiye’nin Gezi üzerinden geçen yazın ‘kaos ve kan’ ajandasına benzer sokaklarda ‘milli hezeyan’ yaratacak siyasi stratejisini devreye soktuğunu görmek lazımdı.

Çünkü 2013 Haziranı’nda 79 ilde sokağa çıkan toplumsal hareketlilik şimdilerde suskun, örgütsüz, siyasetin ve siyasi temsilin olanaksız kılındığı günümüzde içten içe kaynayan, dağınık, parça parça Cerattepe’den parkına sahip çıkan mahalleliye, taşeron işçi direnişine, LGBTİ hareketinden liselilerin tüm ülke düzeyinde yaygınlaşan bildirilerine dek sesini yer yer duyururken, toplumların zaman içinde devinen, ileri atılan, geri çekilen canlı organizmalar olduğu unutulmamalı ve taşıdığı ‘potansiyel’ tarihsel koşullarda harekete geçtiği takdirde kimsenin önünde duramadığı unutulmamalıydı.

Tabii ki Gezi Parkı’na Topçu Kışlası inşası Yeni Türkiye’nin rüştünü ve totaliter gücünü ispat, gösterme projesi olarak organize ediliyordu.

Çünkü Güneydoğu’da imha edilmiş kentler, çetelesi tutulmayan sivil ölümler, yüzlerce asker ve polis tabutuna ve büyük kentlerde bombalı saldırıları kanıksamış ülke, ahirete kadar şehadet yemin ve tekbirlerle sarılmış ve kreş çocukları bile cübbeli takkeli, gelinlikli yıl sonu mezuniyetlerine katılırken Topçu Kışlası da zamanını beklemişti.

İstanbul’un ‘Laik Sermayesi’ kâr rekortmeni Koç grubu Arçelik’te bile memnuniyetle günde 13 TL’ye kiralık işçi çalıştırmaya başlamış, maliyetlerini minimize etmiş ve yerli sermaye emekçiye günde toplam 5 dakika tuvalet molası verip aşarsa maaşından keseceğini astığı ilanla duyurmuşken, ‘yürütme-yasama-yargının’ tek sahibi Yeni rejim, 2016 Haziranı’nı ıskalamazdı.

Demek ki önce üç yıl önceki ağır iktidar travması yoğun ‘rehabilite’ edilmeli, İslamcı Rejime ve yargı dışı kalmış otoriter gücüne inşa edilecek altı AVM Topçu Kışlası ile tarihi simgesellik kazandırılmalı ve tabii ki Gezi’nin özgürlükçü ruhu ile Yeni Türkiye seçmenleri arasındaki toplumsal fay hattı iyice kaydırılmalıydı.

Yani oruç tutarken dışarıda oruç yiyeni hafiye gibi gözetleyip, takip edip cezasını kendi kesen vatandaş tepkisi teşvik edilmeliydi.

Açıkçası Gezi’den ‘başkanlık çıkartma’ yazındaydık, 2016 Haziranı’nda Rejimin çağrısı netti “Cesur olmalıyız” vakti gelmişti.

Firuzağa’daki plakçı saldırısında ‘sivil formasını’ giymiş, faşizan grupların soluk soluğa yan sokaktan kirli nefesiyle ensemizde bitmesi ve bu ‘cesaretin’ kaba şiddetle sergileneceğini göstermişti..

‘Milli refleksler’ bu yaz da İslamcı hassasiyetler adına sokaklara salınıyordu..

Dikkat kesilmeliydik, ayak sesleri hızlanan faşizm artık herkesin kapısındaydı!