Dün, ülkemiz tarihinde demokrasi adına yapılan en önemli direnişin 4. yılıydı.

Gezi Direnişi’ni büyük bir saygıyla andık!..

Bu direniş sırasında demokrasi şehidi olan gençlerimizi bir kez daha yâd ettik!..

Her ne kadar iktidar bu anlamlı ve tarihi hareketin anılmasını önlemeye çalışmışsa da, düşüncelerimizi değiştiren ve halkın kendi geleceğini yönetme talebini ortaya koyan bir eylemin, yurttaşlarca unutulması mümkün değildi!..

•••

Gezi Direnişi; iktidarın yaşam biçimine yaptığı saldırıya karşı yurttaşların uygarca direnmesine ve farklı kesimlerin bir arada aynı amaç uğruna cesurca mücadeleye girmesine yol açtı.

Gençler, kapitalist sistemin betonlaştırdığı kentlerde çevre bilinci ve yeşilin yaşam kaynağı olduğunu, insanların ekolojik haklarından ödün vermeyeceğini yöneticilere gösterdiler.

Gezi Direnişi; demokratik hak ve özgürlüklerde vazgeçilmeme kararlığının da sembolü oldu!..

•••

Direnişi şiddetle durdurmaya çalışan siyasal iktidara karşı hak arama mücadelesi kısa zamanda tüm ülkeye yayılmıştı.

Halkın en sıkıntılı durumda bile bir çıkış yolu bulabileceği duygusunu güçlendiren ve kurtuluş umudunu çığ gibi büyüten bir dinamizm, demokrasi adına güçlü bir çıkışa dönüştü.

Toplumsal çıkar uğruna canlarını veren gençler, hareketi ve direnişi onurlu ve etkili hale getirdiler.

•••

Dört yıl önceye dönelim.

O gün AKP iktidarının yönlendirdiği polis aşırı şiddet kullandı.

Bazı hükümet üyeleri bile bu şiddeti kınadılar!..

Güvenlik güçlerinin saldırısı sonucunda Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Medeni Yıldırım ve Hasan Ferit Gedik demokrasi uğruna can verdiler!.. 22 gencimiz gözünü kaybetti.

Tazyikli su, kısa mesafeli biber gazı atışları ve plastik kurşunlardan dolayı 7 bin 478 kişi de yaralandı.

Gaz kapsülünün başına isabet etmesiyle komaya giren 14 yaşındaki Berkin Elvan 11 Mart 2014’te girdiği komaya küçük bedeniyle artık daha fazla dayanamadı ve en küçük Gezi şehidi oldu...

•••

İşin en acı tarafı;

Gezi Direnişi’nin ilk günlerinde telaşla Fas’a giden dönemin başbakanı, Fas Kralı’nın onu kabul etmemesi sonrası Tunus’a geçip oradan olayları izlemişti.

Toplum biraz sakinleştiğinde yurda geri dönüp elinde sapan olan bir çocuğu terörist olarak göstermiş, annesini de binlerce insana yuhalatmıştı.

Gezi Direnişi sırasında Türkiye’nin tarihinde rastlanmayan bir başka ilk daha yaşandı. Dönemin başbakanı tarafından, Gezi Direnişi’nin görkemini küçültmek adına, 2 büyük asılsız iddia ortaya atıldı.

“Direnişçiler Camide içki içtiler. Ve Kabataş’ta türbanlı kadını üstü çıplak erkekler dövdü!” Bugüne kadar söylenenler ispat edilmedi.

İddialar, yalan olarak kaldılar!..

•••

Aslında “Gezi Direnişi” Türkiye’de pek çok şeyin değiştirilmesi gereğini ortaya koymuştu...

Direnişin ardından geçen yıllarda daha iyi anlaşıldı ki, toplumsal hak aramak için demokratik kanalların açılması gerekmektedir.

Bu da ancak siyaset yapma biçimin değiştirilmesiyle mümkün olacaktır.

•••

Olması gereken bu somut gerçeklik yerine getirilmedi.

O nedenle AKP, bugün baskıcı bir siyaset uyguluyor!..

Öncelikle Türkiye hukuk devleti olmaktan çıkarıldı.

Sadece mülkiyet hakkı değil, can güvenliği de ortadan kalktı.

15 Temmuz hain garbe girişimi gerekçesiyle; evrensel haklar, demokratik kurallar ve tarafsız devlet kurumları anlayışını yok sayılıyor. Darbe fırsatıyla özgürlükler askıya alındı!..

Devlet demokratik nitelikten uzaklaşınca toplumun örgütlenmesi engellendi.

Böylece özgür birey talebi yok sayıldı.

Anayasal değişiklikle siyaset dar bir kadronun iradesine bırakıldı.

•••

Tek adama doğru gitmenin nedeni, ekonomik kaynakların tek elden yönetilmesi!..

Daha doğrusu ülke kaynaklarının nasıl kullanıldığına dair yurttaşlara hesap vermeme arzusu!..

Üretemeyen bir ekonomi var. Borçla ayakta duruyor.

İktidar sadece inşaat, finans ve enerji sektörünün ruhsatlarıyla ekonomiyi idare ediyor...

Üretkenlikten uzak bir yapı, hizmet sektörünün lokomotifliğinde ağır aksak götürülüyor...

Emeğin örgütlenmesi istenmiyor. Böylece emekçinin hakları kolayca gasp edilebiliyor.

Bu durum emeği ve emekçiyi yok ediyor!.. Zaten istenilen işsizliğin artması…

Daha doğrusu emeğin açıkça sömürülmesi!...

•••

Borçlanarak yürüyen bir ülke ve borçlandırılarak götürülen bir toplum düzeni sürüyor.

Aşırı borç içinde olan toplumun kımıldaması mümkün olmayacağını bilen iktidar, zorda olan toplumu biat toplumuna çevirmeye çalışıyor.

Biat eden toplumlar demokratik haklarını kullanmaktan vazgeçerler…

Biat eden toplumlar sıkışmışlıktan bahsetmezler, kentlerin kendi aleyhlerine dönüştürülmesini önemsemezler, kent rantının egemenlerin cebine gitmesini görmezler. Yaşam alanlarının yok edilmesine ses çıkaramazlar…

O nedenle Gezi Direnci bu oyunu bozmaya çalışan toplumun son 15 yıldaki en önemli atağıdır!..

•••

Gezi Direnişi sonrasında yapılan seçimler ortaya çıkardı ki, siyasi partiler Gezi Direnişi’ni yeterince anlamamışlar.

Gençlerin ellerindeki “akıllı telefonlarla” iletişim çağını nasıl kullandıklarından ders çıkaramamışlar.

İnce ve kıvrak zekâyla zorba yönetimlerin karşısında direnilebileceğini görememişler.

Tüm farklılıkları, düşünce, cinsiyet, yaş, dil, din, mezhep, ırk, cinsel tercih vs. kısaca kim ve ne olursa olsun ortak noktada birleşe bilineceğini kavrayamamışlar…

O gençler; birbirilerine saygı duyduklarını, kimliklerin değişik olmasını bir zenginlik olarak gördüklerini ve birlikte üretip, birlikte mücadele edilebileceklerini gösterdiler!..

Tıpkı referandum da “HAYIR’ın ortak büyüsünde” seçmenin yarısından fazlasının birleştiği gibi…

•••

Bu direnişi tam olarak anlamış olabilseydik, doludizgin otoriter rejime doğru evirilen ülkemizi bu kötü gidişattan kurtarırdık!..

Gezi Ruhu’nun en çok ihtiyaç duyulduğu zaman 16 Nisan gecesiydi.

Şayet o gece bu ruhla Yüksek Seçim Kurulu’nun önüne gidilebilseydi, “Tek adam rejimine Hayır” diyenlerin başarısı tescil olurdu.

Gezi’de demokrasiden, doğadan, eşitlikten, dayanışmadan hak ve özgürlüklerden yani barıştan yana kurulan anlayış siyaset yapma biçimini sarmalıdır.

Bilinmeli ki; değişimi ve gelişimi kişinin kimliğine, düşüncesine, emeğine, gelecek beklentisine saygı duyan siyaset sağlar.

Yaşam alanlarını savunan, karanlığa, haksızlığa ve yolsuzluğu geçit vermeyen, evrensel hukuka inanan, adil paylaşımdan yana olan, eşitlik, özgürlük ve dayanışmayla insana, ancak emeğine saygı duyan kısaca halktan yana olan siyaset değişimi gelişime çevirebilir!..

Böyle bir siyaset yapma özlemi ile laik demokratik parlamenter sisteme dönebilmek için 2019’a hazırlanılmalı.

“Gezi Ruhu” bu hazırlığın yol göstereni olmalı!..

Ve ülkece birlikte; “Hayır bitmedi, demokrasi mücadelesine devam ediyoruz” denilmeli!..