Ayşenur Arslan

@AysenurArslan50

Tarih Nisan 2013. Yani Gezi Günleri’nin arifesi.

AKP’nin o zamanki İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu, bir toplantıda konuşuyor:

“10 yıllık iktidar dönemimizde şu ya da bu şekilde bizimle paydaş olanlar, gelecek 10 yılda bizimle paydaş olmayacaklar. Diyelim ki liberal kesimler, şu ya da bu şekilde bu süreçte bir şekilde paydaş oldular, ancak gelecek inşa dönemidir. İnşa dönemi onların arzu ettiği gibi olmayacak.”

Aziz Babuşçu, malumu böyle ilam etmiş, onca destek gördükleri liberallere kapıyı gösterivermişti?

Yılı hatırlatayım mı? 2013. O yıl AKP iktidarında, Babuşçu’nun da vurguladığı gibi 10 yıllık bir süreç tamamlanıyor. Sıra ikinci 10 yılda. Yani, başta Erdoğan olmak üzere iktidar “paydaşlarının” her fırsatta altını çizdiği 2023 hedefinde.

O hedefin işaretlerini de yine Babuşçu’nun o konuşmasında buluyoruz. Diyor ki:
“AKP iktidarı 10 yılda çok şey yaptı. Ancak bunlar devletin kurumsal hafızasına yazılmazsa (kazınmazsa) çok kolay bertaraf olur.”

***

İlk 10 yılda gerçekten de çok şey yapılmıştı! Ergenekon/Balyoz/OdaTV/Askeri Casusluk gibi davalarla devletin kurumsal hafızasına saldırmışlardı. Askeri vesayeti bitirme masalıyla liberalleri yanlarına almış, Cumhuriyet’i tasfiyeye koyulmuşlardı.

Ancak artık liberallere ihtiyaçları kalmamıştı. Onların görevi bitmişti.

Yeni aşamada artık demokrat-mış gibi, liberallerle birlikte yürüyorlar-mış gibi, insan haklarına falan saygı duyuyorlar-mış gibi yapmalarına gerek yoktu.

İkinci ve nihai aşama başlamıştı.

Elbette bu “karşı devrim” hareketine direniş olacaktı. Ama buna da hazırlardı, hiç tereddüt etmeden abaların altından sopaları çıkartacaklardı.

Gezi Direnişi, tam da böyle bir kırılma noktasında çıktı karşılarına. Tam da kendilerine güvenmeye başladıkları bir noktada patlak verdi. Ve ödlerini patlattı! Bu yüzden küçücük çocukları öldürecek, gencecik insanların gözlerini çıkartacak, hayatları söndürecek kadar büyük bir şiddet sergilediler.

Bir kez geri adım atmaya başlarlarsa nereye kadar “çekilmek” zorunda kalacaklarını.. İlk 10 yıldaki kazanımlarının ne kadarını “feda etmek” zorunda olacaklarını bilemezlerdi.

Yani, kaybedemezlerdi.
Bugün de korkuyorlar. Ekonomiyi, hukuku/adaleti/eğitimi getirdikleri yerin kendi seçmeninde bile tepki yarattığını görüyorlar.

Gezi Günleri’nin yerini Kriz Günleri almaya başlayınca korku büyüyor.

Bu yüzden Gezi dosyası beş yıl sonra Gezi davasına dönüştürülüyor. İnsanlar sokağa çıkmayı aklının köşesinden bile geçirmesin isteniyor.

***

2013 yılına yeniden dönelim. Bu kez Mart ayından bir not ile.

2013 Nevruzu’nda Diyarbakır’da Öcalan’ın mektubu okunmuştu, hatırlayın.

Birkaç ay sonra başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin 78 ilinde Gezi Direnişi’ni kanla/ölümle bastıracak olan iktidar, o Mart’ta barış güvercini kılığındaydı.

Dağlara bahar gelmişti adeta.
O Nevruz’da, Diyarbakır’da Öcalan’ın mektubunu Türkçe tercümesiyle okuyan Sırrı Süreyya Önder, iki gün önce cezaevine girdi.

Şartlı tahliye hakkı alırsa Temmuz 2021’de, olmazsa ertesi yıl çıkacak.

Sevgili Sırrı, bu ülkenin pek çok aydını gibi cezaevine yabancı değil aslında. Lisedeyken Maraş Katliamı’nı protesto etti diye tutuklanıp hapis yattı. 12 Eylül sonrası “tabii ki” hapis (üstelik galiba 7 yıl) yattı. Şimdi yine içerde.

AKP menziline doğru adım adım yürüyor. Yeni davalarla, yeni kurbanlarla.. Biz mi? Boşverin BİZ’i. O kadar geç kaldık ki artık biz bile BİZ değiliz!