Gezi Direnişi’nin üzerinden 9 yıl geçti. 9 yıl önce Gezi’ye katılan kuşakla o günleri ve bugünleri konuştuk. Gezi’ye katılan kuşak, yeni bir direniş arıyor.

Gezi kuşağı 9 yıl sonra yine kendi sesini arıyor
(Depo Photos)

Yusuf Tuna KOÇ

Gezi Direnişi’ne katılan farklı yaşlardan ‘gençlerle’ kendilerini direnişe götüren sebepleri, o günden bugüne gözlerinden değişen Türkiye’yi ve bugün Gezi’nin siyasi sözünün nerede olduğunu konuştuk. O gün aynı meydanda kol kola yürüyen, bugün hayatın başka yöne savurduğu Gezi kuşağının düşüncelerini özetleyen üç kavram var: Gurur, temsiliyetsizlik, yeni bir direniş ihtiyacı…

25 yaşında, kadın: Gezi’de 16 yaşında ve lisedeydim. Sosyalist bir gençlik örgütü olan Gençlik Muhalefeti’ndeydim. Toplumsal taleplerin eşitlik temelinde bir araya geldiği günlerde hep birlikte, Gezi’deydik. Oradan ayrıldığımızda ise gittiğimiz her yeri Gezi’leştiriyorduk. Benim öğrenci olarak taleplerim vardı, arkadaşımın iş yerinde can güvenliği talebi vardı mesela. Özgürce nefes alabileceğimiz kentler, güvenceli gelecek istiyorduk, doğaya sahip çıkmak istiyorduk.

Gezi’nin talepleri her yerin talepleriydi. Kendi dayanışma kültürünü yaratmış, kendi mizahını ve en önemlisi kendi politik taleplerini yaratmıştı: Nefes alabilen kentler, kadınlar, emekçiler, çocuklar, nefes alabilen doğa. Bugün elimizde gittikçe yoksullaşan biz, gittikçe artan kadın cinayetleri, gittikçe artan gericileşme, doğa katliamı var. Gezi’de haykırdığımız talepler şimdi çok daha hayati. AKP ve Erdoğan eliyle yoksullaştırıldık, geleceksizleştirildik. Meclis’te olan muhalefet partilerinin bizi temsil ettiklerini düşünmüyorum. Bu ülkenin gücünü tamamen sokağın taleplerinden alan sosyalist bir muhalefete ihtiyacı var.

Türkiye genç bir ülke ve bu genç nüfus AKP ile büyüdü. Geleceksizlik ve güvencesizlik her yanımızı kuşattı. Söz söyleyebildiğimiz alanlar yaratmamız gerekiyor. Artan gericileşme ve neoliberal politikalar geleceğimizden çalıyor. Var olan muhalefet yeterli değil. Sol örgütlerin çoğu halka sırtını dönüp gücünü başka yerlerden almaya başladı. Kendi sesini yine tencere-tava sesinden alan bir toplumsal muhalefet yaratmak gerekiyor. Geleceğimizi ellerimizle inşa etmemizin tek yolu sokaklarda yeniden birleşmek olabilir.

31 yaşında, akademisyen, kadın: Gezi eylemleri zamanında üniversite öğrencisiydim. Aslında bugünden bakınca o zamanlar biz biraz daha şanslı bir dönemdeymişiz. Çünkü yaygın kitlesel gençlik eylemleri oluyordu hem kampüslerde hem sokaklarda. Üniversitelerde örgütlü mücadelenin izlerini daha çok görüyorduk. Daha kolektif bir hayat vardı bugüne göre. Bu yüzden Gezi’nin daha ilk günlerinden itibaren eylemler nasıl başladı yakından takip ettim. O zamana dair şunu çok net hatırlıyorum; siyasetle hiç ilgisi olmayan arkadaşlarım daha ilk günden itibaren her gün sokağa çıkmaya başlamıştı. Yaşamımıza sahip çıktığımızı düşünüyorduk. Gezi hak adalet gelecek yaşam mücadelesiydi.

Elbette şimdi örgütlü ortak bir ses çıkmıyor. Bugün genç kuşakların siyasete ve yaşama müdahil olduğu her alanda hâlâ bu anlayışın izlerine ve yaratıcılığına rastlıyoruz. Fakat kişisel tarihlerimizde Gezi’nin kapsayıcı bir yeri olsa da mevcut siyasette bunun temsiliyetini görmüyoruz. Bunun en önemli sebebi, Gezi’nin bildiğimiz anlamda siyasetin hizasını bozmasıydı. Gezi, iktidar ve düzen muhalefeti için hizayı bozmuştu. Yan yana gelmenin dayanışmanın ve kendi sözünü söyleyebilmenin yansımasıydı Gezi. Bu yüzden sistem açısından ‘tehlikeliydi’.

Gezi benzeri bir toplumsal eylemlilik bugün hava gibi su gibi şart aslında. O günden beri iktidar ve politikaları değişmedi. Aksine gündelik hayatımızı daha çok zapturapt altına almaya devam etti. Fiili bir şeriat rejimi var artık ülkede. Hele bir de zamlar, hayat pahalılığını düşünürsek artık yaşayamaz olduk. Gezi ile biz şunu gördük. Başka bir hayat, dünya mümkün. Biz bu deneyimi yaşadık, güzel yanlarını da paylaştık. O yüzden bugün bir şeyler değişecekse eğer bunun Gezi’den doğması, Gezi’ye benzemesi değiştirici bir güç yaratacaktır.

27 yaşında, mühendis, erkek: Gezi eylemleri sırasında lise son sınıf öğrencisiydim, üniversite sınavı hazırlığından dolayı aktif olarak bulunamadım, üniversiteyi kazandığımda Gezi’nin hemen sonrasında devam eden üniversite protestolarında yer alabildim o dönemde Gezi ruhunu görüyordum, bu ruhu hâlâ içimde hissediyorum. Gezi’nin taleplerinden olan halkların eşitlik talebi, çevrecilik ve toplumsal dayanışma, beni eylemliliğe sürükleyen başlıca sebepler.

Halkımızın gezide dile getirdiği taleplerin güncelliğini kaybedeceğini düşünmüyorum. Gezi’de, halkımızın bilinç seviyesinin arttığını düşünüyorum fakat pozitif kazanımlar elde ettiğimiz Gezi Direnişi’nin siyasette yeterince karşılık bulamadığı kanaatindeyim. Özellikle Türkiye siyasetinde odak noktaların sürekli değiştirilmesi, konuların saptırılması ve bulanıklaştırılması, siyasilerin, Gezi’nin asil taleplerine gölge düşürme amacıyla kullandıkları yöntemler oldu.

Halkların dayanışma ruhunu zedeleyen siyasi veya sosyolojik herhangi bir etki, Gezi’de gerçekleştiği şekilde bir toplumsal tepkiyi doğurmalıdır. Hakkını arayan, bilinçli toplumlar, fizik biliminde de yer alan etki tepki kanununu doğrulayacak bir şekilde negatif bir etkiye maruz kaldıklarında, pozitif bir tepki gösterecektir. Bu doğal kural, uyanmış toplumlarda çoktan gerçekleşir, uyuyan toplumlarda ise bu kuralın gereklilik olduğu hatırlatılır, toplumun harekete geçmesi beklenir, halbuki önce toplumu uyandırmak gerekmektedir. Naçizane düşüncelerim bu yönde olmakla beraber Gezi ruhunu taşımaktan gurur duyuyorum.

30 yaşında, mühendis, kadın: Son yıllarda yaşadığımız, paylaştığımız en önemli sosyal olgulardan biriydi. Birlik, beraberlik duygusunun oldukça yoğun yaşandığı ve insanlar arasındaki sosyal/statü mesafesinin oldukça azaldığı bir dönemdi. Ağaçları katletme ile başlayan ve insan katletmeye evirilen bir millet iradesine saldırı olarak gördüm ve buna karşı çıkmak istedim.

Gezi’nin siyasal alanda temsil edildiğini düşünüyorum fakat yeterince temsil edildiğini düşünmüyorum.

Benzer bir toplumsal eylemlilik bugün daha da gerekli. Konular değişiyor olsa da temelde millet iradesine saldırı gün gittikçe şiddetlenerek artıyor.

32 yaşında, psikolog, kadın: Aktif olarak en başından itibaren katıldım. Ağaçların tarumar edileceği haberiyle doğan bir öfkeye ek olarak hak ve özgürlüklerimize olan müdahalelerin bugünkü boyutlara gelmemesi adına atılmış bir adım gibiydi Gezi eylemi benim için. Talebim de doğanın ve insan haklarının korunduğu bir toplumda yaşamak, her türlü baskıyı ortadan kaldırabilmekti.

Gezi’nin talepleri hâlâ güncel ve hayati. Hatta ötesinde. Maalesef temsil edildiğini düşünmüyorum. İktidarı geçtim muhalefette de yeterli bir temsiliyet göremiyorum

Elbette (Gezi Direnişi’nin) benzeri gerekli. Hatta Gezi içinde bir Gezi’ye ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. O zamanı ve bu haklı protestoyu korumamız gerekli.

29 yaşında, mühendis, kadın: Rahatsız, şikâyetçi olduğum tüm konularda yalnız olmadığımı anladığım ilk andı Gezi’yi fark edişim. ‘Aaa ne kadar çokmuşuz ne kadar ortak kayg��larımız varmış. Nasıl da büyük bir çokmuşuz biz.’ Bunu hissettiğim o an katılmamak diye bir ihtimal kalmamıştı benim için. Çünkü ilk defa ‘böyle düşünüyorum’ değil ‘böyle düşünüyoruz’ diyorduk. O günden beri yalnız değilim ülkemde.

Taleplerimiz maalesef hâlâ güncel ve hayati. Asla yeterince temsil edilebildiğini düşünmüyorum. Arada çıkan tek tük seslere tutunmakla geçiyormuş gibi günler.

Benzeri bir toplumsal eylemliliğin gerekliliği ise kaçınılmaz.