Gezi, tam da sağa yönelmiş bir çürümeye karşı ülkenin istikametini sola yöneltmeye çalışan milyonların bir arayışıydı, başka bir seçenek olmadığını iddia edenlere ve bizim adımıza konuşanlara karşı bir direnişti. Belki de en çok artık "O işler bitti, kimse kendinden başkasını düşünmez" sözleriyle büyüyen bir kuşağın kendi ve daha da önemlisi memleketin geleceği için aldığı bir sorumluluktu.

Gezi’nin hatırlattığı sorumluluk

Göksu Cengiz

Gezi pek çok şeydi kuşkusuz belki en çok da 12 Eylül sonrasında büyüyen bir neslin ilk büyük başkaldırısıydı. AKP’den başka bir iktidarı görmemiş, görse de hatırlamayacak kadar çocuk olan bizler, tüm hayatımızı ve geleceğimizi elimizden almak isteyenlere karşı en güzel özgürlük şarkısını söyledik! Yedi yıl sonra Gezi, artık dün değil bugün söylediğimiz şarkının içindedir...

***

Gezi başardı mı başaramadı, mı diye farklı açılardan tartışabiliriz elbette. Ama öncelikle bilinmesi gereken şu ki, bu büyük zorbalıkla sürdürülen iktidara karşı mücadelenin ve kazanılmış küçük büyük her başarının arkasında aslında Gezi’yi de yaratan gençlerin, kadınların, işçilerin tüm halkın direnci var. Bu bize ülkemizin geleceği için yeterince umutlu olmamıza neden olacak sol, devrimci bir birikimin ne kadar güçlü ve büyük olduğunu söylemeye devam ediyor.

Evet, Gezi’deydik. Gezi dayanışmaydı, kolektif bir itirazın güzelliğiydi, onurdu ve büyük bir gururdu. Ama şimdi, Gezi’nin daha ilerisine, onun sınırlarının ötesine doğru geçmek gereken zamanlardayız. Gezi’den Şili’ye bir direniş zincirinin tüm halkalarına baktığımızda da gördüğümüz bu itirazların bir adım ilerisine geçme ihtiyacı. Mücadeleler ne bir parlama anındaki ışıkla her şeyi değiştirebilir ne de belli süreçlerin bilinci olmaksızın ilerleyebilir, o zaman Gezi, kendisinden önceki mücadele birikimlerinin üzerinden yükseldiği gibi bugün de Gezi’yi ve sonrasındaki mücadelelerin deneyimiyle ilerleyecek. Başka türlüsü Gezi’yi bir ana sıkıştırmak, dondurmak ya da bir sonraki Gezi’yi beklemek gibi bir saçmalık anlamına gelir. O zaman temel soru da bunun için neler yapılabileceğidir.

***

Gezi, siyasal İslamcı rejimi durdurmak için kurulan bir barikattı. Bugün sonuçlarını daha fazla hissettiğimiz siyasal İslamcı rejimin kuruluşuna yükseltilen güçlü bir ses ve direnişti. Bu barikat sonrasında da başka yerlerde başka biçimlerde kurulmaya devam etti. Ülkenin dört bir yanında irili ufaklı direnişler, 16 Nisan 2017 referandumunun 'Hayır'ları, kadınların her geçen gün daha da can yakıcı hale gelen itirazı ve direnişi ve dahası...

Bugün de, bu kriz içindeki rejimin değiştirilmesi birincil görev olarak ortada duruyor. Ama artık sadece bu sınırda kalarak Gezi’nin devrimci dinamiklerinin güçlendirilmesi pek de mümkün değil. Hatta bu sınırlarda kalmak bir anlamda Gezi’nin içinde açılan dayanışmacı, özgürlükçü, eşitlikçi alternatiflerin önünü de kapatmak anlamına gelecektir. Siyasal İslamcı rejimin değiştirilmesi, sadece verili tek adam rejimini değiştirecek bir iktidar değişikliği olarak görüldüğünde, Gezi’nin sol ilerici potansiyelini de o geniş sağa yönelmiş cephe içinde eritilmesi gündeme gelecektir. Ve elbette bunu söylerken sağa yönelerek ülkeyi değiştirmeye yönelen, topluma umut olarak buna sunanların hani Gezi’yi hatırlamaları da sadece onu bir an olarak görmekten ibarettir. Biz de hatırlayalım ve hatırlatalım o zaman yeri gelmişken.

Dün şahsı ve partisi adına konuşan tek adam bugün şahsı ve ailesi adına söze başlıyor, çember daralıyor, gemidekiler müsait bir yerde hızla iniyorlar.

Şimdi o çemberin içine giremeyenler kendilerine dışarıda olup bitenler makyajı yapmaya çalışıyor. Evet, makyaj da olsa bize benzemeye çalışıyorlar.

Mesele basit bir dün neredeydiniz sorusu olarak da görülmemeli. Bırakın Gezi’nin ilerici potansiyelini bir adım öteye taşımayı Gezi’nin hayırlarıyla bile buluşmayı reddeden, aslında hamurunda olmadığını her fırsatta belli eden bir birliktelikten bahsediyoruz. Bugün Diyanet’in peşine dizilenlerle mi devam etmek istiyoruz yoksa kadınların laiklik talebiyle yükselen sesiyle, bizim sesimizle mi? Gezi, tam da sağa yönelmiş bir çürümeye karşı ülkenin istikametini sola yöneltmeye çalışan milyonların bir arayışıydı, başka bir seçenek olmadığını iddia edenlere ve bizim adımıza konuşanlara karşı bir direnişti. Belki de en çok artık "O işler bitti, kimse kendinden başkasını düşünmez" sözleriyle büyüyen bir kuşağın kendi ve daha da önemlisi memleketin geleceği için aldığı bir sorumluluktu. Şimdi tekrar bizim adımıza konuşanlar, bu işler bizlik değilmiş gibi davrananlar sahnede. Yeniden bugünümüze çökmüş karanlığı nasıl dağıtacağımız hakkında çokca nutuk dinlediğimiz ama fikrimizin de o kadar önemli olmadığının her gün başka bir şekilde hatırlatıldığı günlerdeyiz.

Oysa bugünümüz ve yarınımızın kendi kolektif fikrimizde ve eylemimizde olduğunu, yalnız olmadığımızı tam da Gezi’de hissettik. Şimdi tekrar memleketin geleceği için sorumluluk almanın ama bu sefer yapabildiğimizi de hatırlayarak her tür gerici sağ faşist güçlerin yarattığı çürümeye karşı memleketin geleceği ve bugünümüz için sorumluluk alma zamanı.

***

Gezi’ye sahip çıkmak, o zaman bu rejimi yenme mücadelesini, ülkenin sağa yönelimini kapatıp sola doğru yönelimini çoğaltarak sürdürmektir. Gezi’deki bu itirazın sahipleri olarak, bu uğurda toprağa düşen güzel arkadaşlarımızın hayallerine sarılarak daha ileriye, sola doğru yürüyelim.