Anadolu Kültür A.Ş. operasyonunda 11 kişi serbest bırakılırken istanbul Bilgi Üniversitesi STK Eğitim ve Araştırma Birimi çalışanı Yiğit Aksakoğlu tutuklandı. Osman Kavala soruşturması kapsamındaki operasyonda 7 kişi hakkında ise yakalama kararı var.

Erdoğan’ın eli
Akademisyenler ifade verirken, İstanbul Başakşehir’deki Millet Bahçeleri Açılışı’nda konuşan Erdoğan yine “Gezi” vurgusu yaptı: “Çevrecilik adına yakıp yıkanlar, Gezi olaylarını yapanlar gelip millet bahçelerine baksınlar ve gerçek çevrecilik nedir görsünler.” Bu sözler, kamuoyunda tartışılan; “Gözaltılar, Erdoğan’dan bağımsız” iddiasını boşa düşürürdü.

Kavala’ya suç yamamak
Operasyonun birkaç amacı olabillir. “Henüz iddianamesi hazırlanmayan iş insanı ve aktivist Osman Kavala’ya suç yamama düşüncesi” ya da “17-25 Aralık ve ardından gelen toplumsal olaylar dizisi ile kesintiye uğrayan Gezi operasyonlarının 5 yıl aradan sonra yeniden başlatılması.”

Sıra Gezi’de mi?
Erdoğan; Gezi’yi en başından beri bir darbe olarak görüyor. 15 Temmuz çatı iddianamesinde, Gezi, darbeye hazırlık faaliyetleri arasında geçiyor. Gençlerin başı çektiği, kendiliğinden yayılan, yurt çapında milyonlarca kişinin katıldığı direniş, üst aklın faaliyetlerine ve onun Türkiye’deki taşeronlarına bağlanıyor. Akıldışı olduğuna şüphe yok. Fakat 5 yıl sonra “Erdoğan’ın zihnindeki eski sayfalara kayıtlı notların, yeni operasyonların başlamasına yol açması kimi şaşırtabilir?

Pazarlık: Biraz borç, biraz özgürlük
Operasyonun, “Avrupa ile pazarlık” ve “bir mesaj vermek” açısından da bir anlamı olabilir. Zamanlaması manidar; Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Kati Piri’nin hazırladığı son raporun hemen sonrasında gerçekleşti. Raporda, Türkiye’nin Kopenhag kriterlerine uymadığına vurgu yapılıyor, Avrupa Birliği (AB) ile müzakerelerin askıya alınmasına yönelik sinyal veriliyordu.

Avrupa ile ilişkilerin sürüncemede kalması Erdoğan’ı rahatsız etmiyor. Önemli olan “yaşam kriteri değil”, “ticaret hukuku”. “Biraz özgürlük, biraz borç” temalı “ikili oyun” işe yarıyor. “Sultan benim, izole edilmiş bir Türkiye modeli yaratırım” mesajı da bu oyuna dahil.

Hangi normalleşme?
Operasyon; Türkiye’ye yabancı ve aynı zamanda iki yüzlü Avrupa tasvirini de koyulaştırıyor. Nasıl mı? Uluslararası Af Örgütü Türkiye Strateji ve Araştırma Yöneticisi Andrew Gardner, gözatılarla ilgili şunları söylüyor: “Bu durum, Temmuz’da olağanüstü halin sonlanmasıyla Türkiye’nin normalleşmeye başladığı yönündeki varsayımı yerle bir ediyor.”
“Hangi varsayım?” diye sormak lazım. Türkiye’de yıl sonuna kadar bitirilmesi planlanan 53 yeni cezaevi mi, doktorlara “haraçla” kamuda çalışma izni lütfedilmesi mi yoksa, KHK’lerle görevlerinden ihraç edildikleri için yaşamlarına son vermeye devam eden işsiz kamu görevlilerinin yüz yüze bırakıldıkları durum mu?

Erdoğan yumuşayacak(mış!)
Türkiye’den bir normalleşme beklemek gibi Erdoğan’dan yumuşama beklemek de hem iç kamuoyunu, hem “dünya teorisyenlerini” sükutu hayale uğratacak. “Erdoğan’a rağmen” ifadelerinin altı ise tamamen boş. Çünkü ülkede yaşanan hiçbir gelişme “tek adam” rejiminin eylem planına aykırı değil. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu da, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ı da sistemden kopuk düşünmek imkansız.

Türkiye, artık sadece özgürlüklere değil, en temel hak arayışına bile sopa gösterilen bir kısır döngü içinde. Tek adam rejiminin doğası bu. Tepkiler çoğaldıkça baskı artıyor, baskılar arttıkça “şimdilik sesiz olsa da” öfke tabana yayılıyor. Ancak sürdürülebilir olması mümkün değil. Bu yargıya nereden varıyoruz? Elbette dünya tarihindeki sayısız örnekten. Sancılı olsa da…Halklar dersini alıp önüne bakıyor.