Gezi mükemmeldi. Bu kadar milyon insanın bu kadar baskı altında bu kadar uzun zaman boyunca sıradan bir derbi maçındaki kadar olsun ‘arıza’ çıkarmaması, hem birbirine, hem dışarı karşı nezaketi elden bırakmaması inanılmazdı

Gezi ve Dudak Payı Teorisi

Akşamcılar arasında “İnsanları işe almadan yahut tatile gitmeden önce rakı sofrasına oturtacaksın. En güzel bu şekilde tanıyabilirsin.” anlamına gelen birkaç deyiş vardır bilir misiniz?

Çok doğru bir deyiştir. Rakı sofrasında insanların aslında ne olduğu ortaya çıkar. Hayır, sarhoş edip ‘konuşturmak’ suretiyle değil. Sarhoş adamı zaten kaldırmaz rakı sofrası. Bütünüyle atmosfer meselesi. Çilingirin yapısı rahatlamaya dönüktür. İçinde kibir yoktur. Her şey denge üzerine kuruludur. Usul, esastan önce gelir. Tıpkı evrensel hukuktaki gibi. Olması gerektiği gibi. İş görüşmesinde gibi tedirgin mi birisi? İkinci dublede eser kalmaz. Seminerde konuşur gibi büyük cümleler mi kuruyor birisi? Hemen kalbi kırmadan dalga geçilir, düzelesi varsa düzelir. Yoksa susar zaten.
Biz, iki sene önce Gezi Komününde bunun devasa versiyonunu yaşadık.

Usul esastan önce geldiği için o kadar mükemmel gitti her şey. Yoksa, örgütsüz, hatta birbirini tanımayan bu kadar milyon insanın bu kadar sorunsuzca ve birlikte hareket edebilmesi mümkün müydü?

Gezi mükemmeldi. Bu kadar milyon insanın bu kadar baskı altında bu kadar uzun zaman boyunca sıradan bir derbi maçındaki kadar olsun ‘arıza’ çıkarmaması, hem birbirine, hem dışarı karşı nezaketi elden bırakmaması inanılmazdı. Ya kaybettiğimiz kardeşlerimizin çocuklarımızın aileleri? Hepsi mi bu kadar vakur, bu kadar onurlu, bu kadar doğru olur?

Paranoyakların sandığı gibi bir tezgah olma şansı zaten yok ayrı da, sınırsız olanak olsa o lobilerin elinde böyle bir mükemmellik tasarlayabilirler miydi?

Böyle bir mükemmellik, kolektif ve kibirsiz, usul erkan bilen, nazik, akıllı, yaratıcı, iyi kalpli, başkasının mutluluğuna kıymet veren, kendisine sunulan hayatla problemi olan bir kalabalıktan çıkabilir ancak. Zaten böyle bir kalabalığı sürükleyecek lobide Subcommandante Marcos filan olması beklenir. Öyle lobiye de can kurban.

Baksanıza Gezi’ye laf çakabilmek için her seferinde yalan söylemeleri gerekti. Yalan üretmek konusunda dahi o kadar çaresiz kaldılar ki işi deri pantolonlu yarı çıplak fantastik çeteler gibi irrasyonelliklere kadar vardırdılar.
Peki ama nasıl oldu da bir Gezi bunu yapabildi? Bu çok tartışıldı. Sanırım 50 sene sonra da tartışılacak. İki temel sorudan birisi buydu (Diğeri “Yeni Gezi ne zaman olacak”).

Bunun açıklaması çok yapıldı. Ben en fazla “dudak payı teorisi”ni doğru buluyorum. Şöyle ki. Rakı bardağı olsun çay bardağı olsun bir şey içiyorsan dudak payı bırakılır. Her şeyde bir dudak payı olmalıdır. Bir genişleyecek yer kalmalıdır.

O meşhur son damla var ya, bardağın ucundaki. Hani bardağı taşıran son damla olan damla. O damla o bardağın ucuna nasıl gelir hiç bir fikrim yok. Ama bildiğim, onu zorladılar. Gezi oldu. Meğer o bardağın ucuna gelen son damla oradaki TOMA’lara aitmiş.

İnsanların sabrı vardır. İşte o taşıverdi. Korku duvarları vardır. O aşılıverdi.

Peki sonradan, bu geçen iki yılda yeni Gezi niye olmadı? Çok basit bir cevabı var bunun. Yeni Gezi oldu.
Yahu siz Berkin’imizin cenaze törenine gitmediniz mi? O nasıl bir kalabalıktı. Hrant’tan beri öyle bir kalabalık görmüş müydünüz? O da bir Gezi değil miydi?

Ne güzel oldu. Bugün yılların Türk Metal’i silkeleniyorsa Gezi’nin payı vardır. Bu kadar provokasyon, “derin teşebbüs” boşa çıkıyorsa Gezi’nin payı vardır. HDP bu kadar gözdeyse, HDP mitinglerinde Türk bayrağı varsa Gezi’nin payı vardır. Haziran Hareketi Gezi’nin göbeğinden çıkmadı mı?

Size bir şey söyleyeyim mi? CHP bugün adaylarını önseçimle belirliyorsa, milliyetçilikten sıyrılmaya çalışıyorsa bunda da Gezi’nin payı vardır. Hoş Gezi’den sonra Sarıgül ve İhsanoğlu adında iki iri yalpa attılar ama olsun, bugün Ermeni adayları bile var.

Bugün AKP bu kadar panik halindeyse, o görkemli mitinglerinden eser kalmamışsa, her fırsatta aralarında kavga çıkıyorsa Gezi’nin payı vardır.

Bakınız Sarıgül’ün sevgili Beşiktaş Belediye Başkanı büyük bir küstahlıkla girdi Abbasağa Parkı’na, ne oldu? Fos. Aynı şekilde daldı iskelenin kaldırımına, ne oldu? Fos. Böyle onlarca örnek var. İşte bunlar hep Gezi.
Kötü şeyleri saymıyorum. Onları saymaya ömrüm yetmez. “Yılların birikimi” söz konusu. Son yıllarda adaletimizin yokuş aşağı gidiyor oluşu ensenizi karartmasın. Kültür önce gelir. İnsanlar değişiyor. Tabular, korku duvarları yıkılıyor. Yeni duvarlar örmeye çalışıyorlar hızla. Olmuyor ama.

Çünkü Türkiye hakikaten değişti. Dünya da. ‘80’lerde, ‘90’larda, insanların, çocukların yakılarak, dövülerek, her türlü işkenceden geçirilerek, “Hayata Dönüş”lerde açlık grevlerinde kıyılarak harcandığı zamanlar gördük. O zamanlar bu ülkede kimseye bir şey anlatamazdık. Yine yazardık çizerdik, sokağa çıkardık, dayak yerdik. Ama öyle sığınılacak esnaf filan pek bulunmazdı. Yargısız infazlardan çıkan cenazeler ıslıklanır katil polisler alkışlanırdı.

Bakmayın siz Kerinçsizlere, Perinçeklere cansuyu geldiğine. Yeni devlet eski devletle anlaştı sadece, ondan. Bunlar bizden azade. Çok şükür geçti o günler. Çok belli. Bu daha başlangıç.

Bu yazı, direniş esnasında sığındığımız o güzel meyhanelere ve ağzında gaz maskesiyle kanun çalan kardeşimizin canlı müzik yaptığı o güzel Beşiktaş meyhanesine ve her daim İstanbul’dan daha sert davranılmasına rağmen metanetini yitirmeyen Ankara, Eskişehir başta olmak üzere Anadolu direnişçileri şerefine.